06 Ağustos 2010 Sayı: SİKB 2010/31

 Kızıl Bayrak'tan
Düzenin referandum oyunu ve “demokratikleşme” yalanlarına kanılmamalı
“Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi” de anayasal hayaller peşinde sürükleniyor!..
Gericilikte yarışanlar bir kez daha terör edebiyatına sığınıyor!
Kirli savaş itirafları...
“Tecrit-tredman insanlık suçudur!”
Sendikal ihanetin
faturasını işçiler ödüyor!
İnsanca yaşam sosyalizmde!..
“UPS’ye sendika
halaylarla girecek!”
İşçi ve emekçi hareketinden
İşgal silahını kuşanan direnişçi ÇEL-MER işçileri yol gösteriyor!
ÇEL-MER işçisi sendikal hakları için fabrikasını işgal etti..
ÇEL-MER işçilerinin aileleri ve desteğe gelen direnişçi UPS işçileriyle konuştuk..
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
65. yıldönümünde Hiroşima ve Nagazaki katliamları
“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarını yükseltelim
Afganistan’da kadınları emperyalist işgalciler mi kurtaracak?
Referandum ve
devrimci yurtsever tavır… - M. Can Yüce.
Mamak'ta festival heyecanı...
10. Munzur Kültür ve
Doğa Festivali gerçekleştirildi
ÇEL-MER direnişçisinden
mektup var!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Direnişçi ÇEL-MER işçisinden mektup...

“Tüm işçiler kazanacak!”

Direnişçi bir ÇEL-MER işçisinin gazetemize işgal eyleminden önce gönderdiği bu mektubu okurlarımızla paylaşıyoruz...

Geriye dönülüp tarihe bakıldığında zannederizki -bize sürekli gösterilen de, anlatılan da odur- ülkeler arası savaşlar, toprağı, yeraltı/yerüstü zenginliklerini paylaşım savaşları, milliyet savaşları ve din savaşları anlatılır.

Doğrudur. Bu tarihin bir yüzünü anlatır. Ve böylelikle insanlık, hangi dine mensup olursa olsun en mükemmel dine inandığını, hangi millete/halka mensup olursa olsun en akıllı, en üstün ırk olduğunu zanneder. Kendinden olmayanı küçük, yanlış, hakir görür. Fakat tüm insanlık şu basit soruyu samimi olarak kendine sorabilse; “Ben bu dünyaya geldiğimde bana nerede, nasıl bir dinde, hangi milliyette, hangi ülkede, nasıl bir ailede doğup büyüyeceğim sorulmadığına göre; bu benim de hiç kimseden üstün ve küçük olmadığımın bir göstergesi olmalıdır.” diyebilse bu sorun kendiliğinden hallolur, düzelir.

Fakat bize anlatılmayan gerçek bir tarih de vardır ki, bu, hayatın tüm güzelliğini/çirkinliğini, açlığını/tokluğunu, haklılığını/haksızlığını oluşturur. Bu da sınıflar savaşıdır. Tıpkı çok eski tarihlerde Spartaküs diye bir kölenin etrafında tüm kölelerin birlik olup efendilerine isyan etmesi gibi... Tıpkı eski tarihlerde Amerika’daki kadın işçilerin uzun süreli çalışma saatlerine hep beraber karşı koyması gibi... Tıpkı ülkemizde 15-16 Haziran işçi hareketinde, işçilerin o günkü yasalara ve haksızlıklara karşı İzmit’ten İstanbul’a yürüyüşleri gibi... Tıpkı çok yakın tarihte TEKEL işçilerinin Ankara’nın göbeğinde, ellerindeki tüm hakların alınmasına karşı yaptıkları o şanlı direniş gibi...

Bu anlatmış olduğum direnişlerin tümü çok anlamlıdır ve değer taşımaktadır. Biz işçiler olarak yaşanan bu isyanları ve direnişleri pek bilmeyiz ve hatta ilgilenmeyiz bile. Tabii ki sistemin çarkları bir gün gelir bizi de kapar ve ezip geçer. İşte o zaman anlarız. Çünkü o güne kadar birbirimize güvenmemişizdir. Çünkü o güne kadar kendi alacağımız kırıntıların hesabını yapmışızdır. Hayat bizi öyle bir hale getirmiştir ki hepimizin cüzdanı bomboştur fakat envai çeşit, renk renk kredi kartları vardır. En lüksünden cep telefonlarımız vardır. Hepimiz borç batağında debelenir dururuz. Elimiz kolumuz bağlanmıştır. Hayat bize öyle oyunlar oynar ki, evimizden sokağa adım attığımızdan itibaren... Sadece kendi menfaatimizi düşünür, sürekli uyanık olma mantığı ile insani tüm değerlerimizden uzaklaşırız.

Bizler de Gebze/Şekerpınar’da kurulu olan ÇEL-MER Çelik Fabrikası’nda çalışan işçiler olarak işverenlerin tüm oyunlarına alet olup yıllar yılı sömürülmüştük. Fabrikada her zam döneminde kendiliğinden gelişen anlık tepkilerden başka bir şey olmuyordu. Onlarda da fabrikadaki iki bölümün (sıcak ve soğuk) inatlaşması oluyordu. Bu iki bölüm, sanki düşman güçlermiş gibi, sürekli birbiriyle inatlaşıyordu. Örneğin, bir bölüm tepki gösterdiğinde diğeri inadına ters hareket edip çalışmayı sürdürüyordu. Çalışanların almış olduğu zam, işverenin sadece iki dudağı arasında oluyordu. Bu yaşananlar yıllar yılı aynen davem etti.

Son süreçte işveren krizi bahane edip üç yıldır zam yapmıyor ve elimizdeki tüm hakları (primlerin, mesailerin düşürülmesi gibi) gaspediyordu. İşçilere, “İster çalış ister çalışma!” diyerek kapıyı gösteriyordu. Ve bizler geçmişte yaşanmış tüm olumsuzluklara rağmen artık birşeyler yapmak gerektiğini düşünerek, Gebze BMİS’e üye olmaya karar verdik. Örgütlenme, sendikalaşma, hak arama konusunda pek de tecrübeli ve bilgili değildik.

Üyelik çalışmasına başlar başlamaz işverenin saldırısına maruz kaldık. 19-21 Haziran tarihleri arasında 12 işçi arkadaşımızın işten atılması üzerine biz de kapıda ve üretimde direnişe geçtik. Direnişimizin 15. gününde işveren ve sendika arasındaki görüşmelerin sonunda işe geri alındık. Bu gelişme, bize bir zafer kazandığımızı düşündürdü. Ancak yanıldığımızı çok kısa bir süre sonra anladık. Çünkü işveren ve adamları boş durmuyordu. Sürekli olarak sorgularla, istifa baskılarıyla ve tehditlerle karşılaşıyorduk.

Bizler de bu gelişmeler karşısında hemen tavrımızı ve tepkimizi koyuyor, ses çıkarma eylemi, kısa süreli de olsa iş bırakma eylemi ve yemeklerden sonra toplu hareket etme eylemleri yapıyorduk. İşverenin bir sonraki saldırısında ise ilk olarak 13+9, 22 kişiyi daha işten çıkardı. Daha sonrasında bir arkadaşımızın daha işten çıkartılmasıyla 23 kişi direnişe devam ediyor.

Mücadeleye başladığımız ilk günden itibaren bizler de artık bir çok şeyi öğreniyoruz. Bu süreçte direnişteki ve içerdeki işçi arkadaşların bir bütün halde, birlik ve dayanışma halinde hareket etmesi işvereni bir hayli zorluyor ve saldırılar artarak hem içerde hem de dışarda devam ediyor. İçeride tüm arkadaşlara antipropaganda yapılıyor. Patron artık bu işin bittiğini, akıllı olmamız gerektiğini, sendikanın bu fabrikaya giremeyeceğini, rahat durursak 25/2’den çıkışın olmayacağı gibi sözlü sataşmalarda bulunuyor. Direnişteki arkadaşlarımıza da fabrika önünden uzak bir noktada tutmak için yoğun bir polis barikatı tutuyorlar. Pankartlarımızın asılmasını engelleyerek, sürekli karakola götürüp yıldırmaya ve korkutmaya çalışarak baskıyı her geçen gün arttırıyorlar.

İçerideki ve dışarıdaki işçi arkadaşlar olarak bu davanın ekmek ve insanca yaşanılacak iş ortamı dolayısıyla onurlu bir dava olduğunun bilincine her geçen gün daha da varıyoruz. Bu süreçte biz ÇEL-MER işçileri olarak önemli şeyler öğreniyoruz. Bizi ziyarete gelen işçilerin, emekçilerin ve dostların değerini daha iyi anlıyoruz.

Çevre fabrikalardan işçiler ziyaretimize geldiler. Petrol-İş’in yeni örgütlenmiş olduğu Enplast işçileri sınırlı da olsa geldiler. Gebze BMİS’e üye olan Dostel Fabrikası’ndan 08.00-16.00 vardiyası komple direnişimize ziyarette bulundu. Kurtköy’de direnişte olan UPS işçilerinin ziyaretleri, Gebze BMİS’e üye olan bazı fabrikalardan temsilci ve işçi arkadaşların bizi ziyaret etmesi bize ve direnişimize çok büyük bir güç veriyor.

Bizler de direnişteki ÇEL-MER işçileri olarak bir grup arkadaşımızı, Tuzla’daki tersane işçilerini, Pendik’teki Samka Metal işçilerini ve Kurtköy’deki UPS işçilerini yerinde ziyaret ederek görüştük. Onlara destek olmaya çalıştık. Kendi imkanlarımız ile 1980 öncesi sendikal mücadele veren devrimci sendikacı Kenan Budak’ın anmasına iki otobüsle ailelerimizle birlikte katıldık. Daha sonra Taksim’de basın açıklaması ve yürüyüş yaptık. Daha sonra Taksim’de basın açıklaması ve yürüyüş yaptık. Kartal’da da tersane işçileri, Samka işçileri ve ÇEL-MER işçileri olarak yürüyüş yaptık. Yine kendi imkanlarımızla bastırdığımız el ilanlarını eylem yaptığımız yerlerde ve Gebze’de dağıttık. Şimdiye kadar bunları yaptık, bundan sonra direnişimizi geliştirmek için elimizden geleni yapacağız.

Gelinen aşamada şunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Bizim bu mücadelemizi daha da yükseltmek ve başarıya ulaştırmaktan başka bir şansımız yok.

Çünkü biz kazanırsak tersane işçileri de kazanacak,

Çünkü biz kazanırsak Samka Metal işçileri de kazanacak,

Çünkü biz kazanırsak UPS işçileri de kazanacak,

Çünkü biz kazanırsak itfaiye işçileri de kazanacak,

Çünkü biz kazanırsak TÜM İŞÇİLER KAZANACAK!

Direnişçi bir ÇEL-MER Çelik işçisi