11 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/23

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme hizmet edenler ezilen halkların davasını savunamazlar!
Ankara’daki işbirlikçiler
Filistin sorununu iç ve dış politikanın aracı olarak kullanıyorlar!
Sermayesi kan olan stratejik ortaklık devam ediyor!
Uluslararası İsrail’e Karşı Boykot Sempozyumu gerçekleşti
Sempozyumda Türkiyeli sol hareketler tarafından sunulan ortak metin
İsrail katliamı protestolarından...
Barzani ziyaretinden yansıyanlar...
Kürt hareketi devlet terörünü kınadı
Karadeniz’de Kürt işçilere kıskaç
İşçi ve emekçi hareketinden..
ÇHD İStanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Zeycan Balcı Şimşek’le konuştuk...!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları
Devlet Memurları Kanunu’nda yapılacak değişikliklere karşı mücadeleye!
Eğitim emekçilerinden atamalara karşı eylemler
Türk-İş işsizliğin
gerçek nedenini gizliyor!
SOKAK Üniversitesi’nde
son ders işlendi!
Kamp-Üs’ten Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal anması..
BM Güvenlik Konseyi’nden
İran’a yaptırım karar
UPS direnişiyle
sınıf dayanışması büyüyor!
İsrail katliamı Avrupa’da
eylemlerle lanetlendi
İspanya’da kamu çalışanları grevi
Filistin, İsrail, Türkiye,
Kürdistan ve ikiyüzlülüğün sınırsızlığı - M.Can Yüce
Yağmur değil bu düzen bir felakettir!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BM Güvenlik Konseyi’nden
İran’a yaptırım kararı...

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 9 Haziran günü New York’ta gerçekleştirdiği görüşmeden İran’a ağır yaptırım paketi çıktı. Tasarı, 12 ülkenin oyuyla kabul edilirken, Türkiye ve Brezilya ret oyu kullandı, Lübnan ise çekimser kaldı.

Konseyin 5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve Almanya arasında 5 aydır müzakere edilen karar tasarısı üzerinden geçen ay uzlaşma sağlanmış ve tasarı 18 Mayıs tarihinde Güvenlik Konseyi’nin 10 geçici üyesine sunulmuştu.

Kararda, İran’ın uranyum zenginleştirme, yeniden işleme tabi tutma ve ağır su projelerini askıya almadığı belirtilirken, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ile işbirliği yapmadığı gerekçesiyle çeşitli önlemler alındığı ifade edildi. İran’ın IAEA’ya bildirmeden uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirdiği, bundan büyük endişe duyulduğu ve İran’ın nükleer programının dünyada nükleer silahların yaygınlaşması kapsamında risk oluşturduğu da bildiriliyor.

Karara göre İran’a halihazırda uygulanan BM silah ambargosu oldukça genişletiliyor, İran’ın nükleer programıyla ilgili olan İran bankalarına yönelik sıkı denetim ve yaptırım getiriliyor. Ayrıca kararda, uluslararası alanda tüm İran bankalarıyla olan alım-satım işlemlerinin sıkı denetimi ve İran’a giden-gelen gemilerin yasaklanan kargo taşımaları yönünde ciddi şüphe duyulması durumunda açık sularda sıkı kontrolü de öngörülüyor.

Buna göre, yaptırım uygulanan İranlı kurum ve kişi sayısı 35’ten 75’e yükselecek. İran’ın nükleer ya da balistik programına katılan İran Atom Enerjisi Kurumuna bağlı İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi Başkanı Cevad Rahiki’ye ve toplam 40 İran kuruluşu için uluslararası alanda mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağı getirilmesi düşünülüyor. Bu 40 kurum arasında 15’i İran Devrim Muhafızlarına, üçü İran Deniz Hatlarına bağlı kuruluş bulunuyor.

İran’a satışı yasaklanan askeri malzeme ve silahlara 8 yeni kalem eklenecek. İran’ın uranyum madenleri gibi stratejik önem taşıyan alanlarda, yurtdışında yatırım yapması yasaklanacak.

ABD, Rusya ve Fransa’nın IAEA Başkanı’na 9 Haziran günü sunduğu mektuplara sözlü yanıt veren İran daimi temsilcisi Büyükelçi Ali Asker Sultaniye ise, Brezilya, Türkiye ve İran arasında imzalanan “Tahran mutabakanın eşsiz bir fırsat” olduğunu dile getirdi. İran’ın sahip olduğu düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1200 kilogram uranyumu ülke dışına göndererek karşılığında tıp ve enerji alanında kullanmak üzere 120 kilogram yakıt (yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum) almasını öngören Tahran mutabakatının diplomasiye işbirliği yönünde şans tanınması bakımından önemli olduğunu belirtti. Tahran mutabakatına yönelik eleştirilerin ise “haksız ve dayanaksız” olduğunu, İran’ın iyi niyetinin istismar edildiğini sözlerine ekledi.

Ayrıca İran ile IAEA’nın şeffaf işbirliği yaptığını ve taraf olduğu NPT ve Güvence Denetimleri antlaşmalarına göre taahhütlerini yerine getirdiğini belirten Sultaniye, “IAEA müfettişlerinin İran’ın nükleer tesislerinde sorunsuz olarak denetim yaptıklarının Başkan Amano’nun son raporunda da somut olarak kaydedildiğini” söyledi.

Endişe duyulması gereken emperyalist ülkelerdir!

Sadece ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da estirdiği terör ortadayken, Filistin, Gazze, Irak ve Afganistan’da neredeyse her gün ölümler yaşanırken asıl endişe duyulması gerekenler emperyalist güçlerin ta kendisidir.

Sadece ABD’de 10 bine yakın nükleer silah olduğu çeşitli kesimler tarafından dile getiriliyor. Bununla beraber diğer dört devletin elinde de önemli miktarda nükleer silah olduğu biliniyor. Bugün ise, emperyalist haydutların halihazırda kullanabileceği nükleer silahların varlığı ortadayken, İran’ın ancak önümüzdeki yıllar içerisinde üretebileceği nükleer silah için yaygaralar koparılıyor. İkiyüzlü emperyalistler İsrail’i kollarken aldıkları iğrenç tutumu bir kez daha bu kararla sergilediler.


 


ABD’den demagojiye devam!

Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs’in ABD ve İsrail arasında güvenilir bir ilişki bulunduğunu ve bunun saldırı nedeniyle değişmeyeceğini vurgulayan açıklamasının ardından emperyalist ABD cephesinden benzer açıklamalar gelmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley de, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin İsrail’in Gazze saldırısını kınayan kararını “uygunsuzca ve acele bir karar” olarak değerlendirdi. ABD’nin karşı oy kullandığı kararla ilgili konuşan Crowley, “Olayla ilgili bir soruşturma açılması fırsatına daha erişilmeden, tüm sorumluluk İsrail’e yüklendi” diyerek sitem etmekten geri durmadı.

Bilindiği üzere, BM İnsan Hakları Konseyi’nde İsrail’i kınama kararı, ABD’nin de aralarında olduğu 3 ülkenin olumsuz, 9 ülkenin çekimser oyu karşısında 32 ülkenin evet oyuyla kabul edilmişti.

Gibbs ve Crowley sıradan bürokratlar değil, ABD’nin resmi görüşlerini yansıtan kişilerdir. İfade ettikleri sözler de doğrudan emperyalist ABD’nin çizgisini yansıtmaktadır. Gibbs ve Crowley’in sözleri, bir kez daha tartışmasız bir biçimde gösteriyor ki, siyonist katil İsrail devletinin arkasında emperyalizm vardır. Bu gerçek apaçıktır. ABD emperyalizmi siyonist İsrail’in her bakımdan yanındadır. Ona tam destek vermektedir. Bu politika ABD emperyalizminin değişmez politikasıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, Ortadoğu halkları yas tutarken, bombalarla parçalanmış küçük çocukların bedenleri ya da gözleri kanlı yaşlarla dolu kadınların feryatları, asalak emperyalistlerin yüreğini bir parça olsun sızlatmıyor. Avının üzerine atılmış bir sırtlan nasıl ki onun yakarışlarına kulak vermezse, onların vicdanları da, ezilen halkların acıları karşısında öylesine sağır ve hissizdir.

Odaklandıkları tek konu, süregiden emperyalist kapışmada avantajı rakibine kaptırmamak ve en büyük parçayı kapabilmektir. Bundan dolayı da, Gazze denilen küçücük sahil şeridine sıkıştırılmış 1,5 milyon insan, ortaçağın vahşetini andıran bir kuşatma altında inliyor; yiyecek ve ilaç sıkıntısı çekiyor. Elektriği, içme suyu olmayan, çocukların okula gidemediği, hastaların tedavi edilemediği Gazze’de bunlar yetmezmiş gibi İsrail ordusunun yolladığı bombalarla, roketlerle, tanklarla insanlar katlediliyor. Modern çağın en zalimlerinden aynı İsrail devleti, Batı Şeria’da da Yahudi yerleşimciler aracılığıyla işgalin sınırlarını sürekli genişletiyor. Filistinli köylülerin topraklarına el koyuyor, onları göçmenliğe ve mülteciliğe zorluyor. Ellerindeki bir avuç topraklarını da kaybeden bu yoksul insanlar, Lübnan’a, Ürdün’e ya da bir başka ülkeye göç etmek zorunda kalıyor ve mülteci kamplarında sefil bir hayat sürmek zorunda bırakılıyorlar.

Filistin halkı böylesine acılarla sefalet içinde kıvranırken, “şer ekseni”nin asıl başı ABD emperyalizminin Gibbs ve Crowley gibi temsilcileri de, katil İsrail devletine verdiği koşulsuz desteği pervasızca açıklıyorlar. Sıra Tibet veya Myanmar gibi ülkelere geldiğinde büyük bir ikiyüzlülükle timsah gözyaşları döken diğer emperyalist güçler ise, ya açıktan destekleyerek ya da sessiz kalarak ABD emperyalizminin çizgisini onaylıyor, katliamcı İsrail devletinin yaptıklarına göz yumuyorlar. Çünkü onların çıkarları da ABD’ninkiyle örtüşüyor.

Ortadoğu’nun bir kısmı gözümüzün önünde emperyalist savaşın alevleriyle kavrulurken ve yangın geri kalan bölgelere sıçramak üzereyken, çeşitli kesimlerden burjuva ideologları ve politikacıları, kulağımıza, “barış için şunlar yapılmalı” teranesini fısıldıyorlar. Oysa hepsi de çok iyi biliyor ki, ne ABD emperyalizmi ne de onun bölgedeki uzantısı konumunda olan İsrail kapitalizmi barış istiyor. Ortadoğu’daki dengeleri bozmak üzere Afganistan ve Irak’ı işgal etmiş olan bizzat ABD’dir. Filistin meselesi de yıllardır ABD emperyalizminin politikaları yüzünden çözülememektedir.