28 Mayıs 2010
Sayı: SİKB 2010/21

 Kızıl Bayrak'tan
26 Mayıs ihaneti ve yeni bir çıkışın imkanları
1-3 Haziran eyleminden başlayarak
TEKEL direnişini büyütelim!
İstanbul’da kürsüye işçiler çıktı.
Ankara’da 26 Mayıs.
Adana’da 26 Mayıs.
Kürdistan’da 26 Mayıs eylemleri
TEKEL işçileri Türk-İş binalarını
işgal etti
İzmir’de 26 Mayıs tartışıldı.
UPS Kargo işçileri: Kazanana kadar direneveğiz...
UPS'de sendika düşmanlığı
Metal TİS'leri üzerine BMİS Şube Başkanı Ali Çeltek ile konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden..
Sınıf hareketini felç eden ihanet barikatı aşılmalıdır!
Ölümüzün de dirimizin de bu düzende hiçbir değeri yok.
İş cinayetleri sürüyor, sendika ağaları mücadeleden kaçıyor!
BDSP: Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
Faşist saldırılar yayılarak artıyor.
“Şerzan Kurt ölümsüzdür!
Gençlik Şerzan Kurt’un katledilmesini eylemlerle lanetledi
SOKAK Üniversitesi’nde
direnişler tartışıldı.
Ankara Devrimci Liseliler Birliği Kurultayı gerçekleştirildi
Emekçi kitlelere sunulan
sahte umut kapısı
Emperyalistler imzalanan
deklarasyonu tanımadı
Avrupa’da işçi ve emekçi eylemleri
TMMOB Genel Kurul’u başlıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zonguldak'ta 30 işçiyaşamını yitirdi...

İş cinayetleri sürüyor,
sendika ağaları mücadeleden kaçıyor!

Kapitalizmin kar hırsına dayalı kuralsız çalışma, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları işçileri canından etmeye devam ediyor. Daha birkaç ay önce Bursa’da 19 işçinin ölümü, ardından Balıkesir’de 14 madencinin ölümünün acıları dinmeden, bu defa Zonguldak’ta yaşanan patlamayla sarsıldık. Günlerce işçilere ulaşılamadı. Enerji bakanı, “işçilere ancak dört günde ulaşılabilir” derken, göçük altından ancak 28 işçinin cesedi çıkarıldı. Bu bile sermaye hizmetkarları hakkında bir fikir vermektedir.  Tersanelerdeki ölümlerin, Davutpaşa’da yaşanan patlamanın yaralarını sarmaktan kaçınan, sorumlularını cezalandırmayan, gerekli iş güvenliği önlemlerini almayan sermaye devleti, cinayetlere davetiye çıkarmaya devam ediyor.

Zonguldak Karadon Maden Ocağı’nda yaşanan patlamanın ve sonuçlarının sorumlusu, özelleştirme ve taşeronlaştırmada ısrar eden sermaye devletidir. Türkiye Taşkömürleri Kurumu (TTK) Zonguldak Karadon Ocağı’nda meydana gelen grizu patlamasının ardından maden ocağının 540 metre altında mahsur kalan ve yaşamlarını yitiren 30 madenci TTK’nın taşeronlarından biri olan, AKP’nin yandaşlarından Yapı-Tek’in işçileri olarak çalışıyorlardı.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği koşulları hiçe sayılıyor. Denetimin yapılmadığı, ya da yapıldı gibi gösterildiği maden ocakları işçilere mezar olmaya devam ediyor. Maden ocaklarının, atölye ve tersanelerin denetimini yapmayan sermaye hükümeti patlamalar olduktan, ölümler yaşandıktan sonra arsızca açıklamalar yapmakta, sorumluluğu üzerinden atmaya çalışmaktır.Madenlere denetim için uğramayan sermaye iktidarı, bakanlarını iş cinayetlerinin yaşandığı bölgeye gönderip ölen işçilere fatiha okuyarak, ailelerine baş sağlığı dileyerek, sağ kurtulanlara ise geçmiş olsun diyerek iş cinayetlerini mazur göstermeye çalışıyor.

Sendika ağaları mücadeleyi engellemeye çalışıyorlar!

Tüm iş cinayetlerinde olduğu gibi, Zoguldak kömür madeninde yaşanan iş cinayeti karşısında da sendika ağaları tutum almak bir yana, ibretlik yaklaşımlar sergilediler. Sadece rapor hazırlamakla yetinen sendikalar, gerekli önlemlerin alınmadığını ve yeterli denetimlerin zamanında yapılmadığını saptamakla yetindiler.

İş cinayetlerinin önlenmesinin yolu mücadele olduğu ölçüde bunun pratik ayağını örmesi gereken sendikalar bu noktadan çok uzakta durdular. İş cinayetlerine karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak bu süreçte iş güvenliği önlemlerinin alınması yönlü bir pratik zorlayıcılıkta bulunmadılar, böylesi bir söylemde dahi bulunmadılar. Zonguldak’ta yaşanan iş cinayetine de yardım ve yataklığı sendikacılar yaptılar. 

Sendika ağaları tüm iş cinayetlerinin nedeninin iş güvenliği önlemlerinin alınmaması olduğunu elbetteki bilirler. Gerçekleri bildikleri ve engelleyebilecek güce sahip oldukları halde iş güvenliğinin sağlanması mücadelesinden özenle uzak duranlar da onlardır. İşçilere de bu mücadeleden uzak durmalarını öğütleyerek, sermayeye hizmet etmekte sınır tanımazlar. İş cinayetlerinin yardım ve yatakçıları, işçileri ölüme götüren koşullara karşı çıkmayan da sendika ağalarıdır. Zira iş cinayetlerine kadar giden sömürü koşulları karşısında sendika ağaları, mücadele etmek yerine mücadeleden kaçarak ya da cinayetin sorumlularıyla “sosyal diyalog” içerisine girerek cinayet koşullarını meşrulaştırmaktadır. Bunun son örneği TEKEL direnişi ve 26 Mayıs genel grevidir. 

Sendikalar üst düzeyde cinayetlere ortak olurken yerel düzeyde ve işyerlerinde de benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin madenlerde; taşeronlaşma ve kaçak ocaklarda işçi çalıştırma son yıllarda giderek artmıştır. Ancak bir zamanlar Türkiye işçi sınıfı hareketinin en dinamik örgütü olan Genel Maden İş Sendikası bu süreci engellemek için hiçbir çaba göstermemiştir. Aynı şekilde TTK’da sendika üyesi kadrolu işçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesi karşısında da yine sendikanın ciddiye alınır bir müdahalesi olmamıştır. Bu nedenle hem özel ocaklarda hem de TTK’da iş kazaları ve ölümler artmıştır.

Sermaye düzeninin sınıf içindeki ajanları olan sendika ağalarının bir eli yağda, bir elleri baldadır. Devasa olanaklara sahiptirler. Zira onlar hem efendileri tarafından beslenmekte, hem de işçi aidatlarına denetimsiz, hesap vermeksizin kişisel çıkarları ve yaşamları için kullanıyorlar. Bu nedenle iş cinayetleri karşısında duyarsızdırlar.

Sendika ağalarının, sınıfın sorunlarıyla uzak yakın ilgileri yoktur. Başka bir ülkede bir madenci cinayeti olup, 30 işçi yaşamını yitirecek; sendikalar bununla ilgili bir eylem bile yapmayacak. Bu durum bile başlı başına sendikal ihanet şebekesi ile sınıf mücadelesi arasında korkunç bir uçurum olduğunu göstermeye yeter de artar bile. Sendika ağaları genel grevler yapılması gereken iş cinayetleri karşısında basın açıklaması bile yapmaktan kaçınmaktadırlar.

Pek çok sarı sendikanın, işçilerin kafasını karıştırmak için kullandıkları yayın organlarında yaşanan grizu patlamasını burjuvazinin kâr hırsının neden olduğu ya da felaket haline getirdiği katliamı sadece anlattılar. “Grizu, felaketlerinde sorumsuzluğun, dikkatsizliğin, eğitimsizliğin reddedilmez etkilerini görüyoruz” vb. sözlerle işçilerin öfkesinin kapitalist düzene yönelmesini, gerçek sorumluları görmesini engellemek için çırpındılar.

Zonguldak için de, katliamın gerçek sorumlularını gizleme konusunda sarı sendika basını, burjuva basını da geride bıraktı: Tüm maliyetinin yaklaşık 7000 lira olduğu belirlenen, yabancı bir şirket tarafından önerilen güvenlik sisteminin neden reddedildiği ise bilinmesine rağmen, ÇİMSE-İŞ ağaları “... Grizu faciasında işverenin ihmalkârlığının olup olmadığı araştırılmakta...” diyebildiler. Aynı sendika daha önce de iş cinayetlerine yönelik olarak yaptığı açıklamalarda: “Milletçe hata ve ihmallere karşı daha duyarlı, dikkatli olmalıyız” vb. işçileri “eğiten”, “bilinçlendiren çalışmalar yapmalıyız” türünden ifadeler sendika yayın organında yer verebildiler.

Bundan önceki iş cinayetlerinde olduğu gibi, Zonguldak’ta can veren 30 işçi de göz göre göre  işlenmiş bir cinayete kurban gitmişlerdir. İş cinayetlerine son vermek için cinayetlerde sorumluluğu olanlardan hesap sorulması gerekir. Bunun için de işe sendika ağalarından başlanmalı, sendikaları kuşatan ihanet şebekesinden kurtulmalıdır. Bu da işçilerin sendikalarına sahip çıkarak, gerçek bir mücadele örgütü olarak yeniden inşa etmesinden geçmektedir. Ancak bu türden sınıf sendikaları işçilerin sorunlarını sahiplenir, iş cinayetlerinin gerçek sorumlularından hesap sormak için harekete geçer.

Sarı sendikalar düzenledikleri yardım kampanyalarıyla “işçileri, görevlerini yerine getirdiklerine ikna ederek, bundan başka bir şey yapılamayacağını” öğütlüyorlar. Yardım kampanyası bahaneleriyle işçilerden bu yolla da para kapmaya çalışıyorlar. Hiç kuşku yok ki, topladıkları paranın aslan payını kendi ceplerine indireceklerdir.

Sendika ağalarından hesap sormak için…

İlerici öncü kesimleri başta olmak üzere, işçi sınıfı saflarında, sendikalara çöreklenen “ağalar kastı”ndan hesap sorulmasını isteyen önemli bir kesim mevcuttur. Ancak sermaye ve onun devletiyle organize bir biçimde çalışan bu hainler şebekesinden temennilerle hesap sorulamayacağı açıktır.

İşçi sınıfına karşı işlenen suçların hesabını sormak, sınıf devrimcileri başta olmak üzere tüm devrimci güçler ile ilerici-öncü işçi ve emekçilerin görevidir. Sermayenin Truva atlarını işçi sınıfının temel kitle örgütü olan sendikalardan söküp atmak ve bu ihanet şebekesinden hesap sormak, ancak söz, yetki ve karar tabanda örgütlenen işçilere ait olduğunda mümkün olacaktır.

İşçi sınıfı denetlemediği, sahip çıkmadığı koşullarda sendika bürokratları ihanet etmeye devam edecektir. Önemli olan işçi sınıfının eksikliklerini görüp harekete geçmesidir. Bu yüzden daha büyük bir inat ve hırsla işçi sınıfı sendikalarına sahip çıkmalıdır. Çünkü sendikalar işçilerindir. Ancak tabandan örgütlenerek sendikalara çöreklenmiş sendika ağalarından hesap sorabilir. İşçi sınıfı, bu işçi simsarlarını, iş cinayetlerinin yardım ve yatakçılarını sendikalardan atıp yerine sınıf bilinçli, sınıfın çıkarlarını savunan öncü işçileri yönetimlere taşımak için tüm işyerlerinde örgütlenmelidir.