14 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/45

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejimin krizi derinleşiyor...
  Obama’nın Kürt hareketinde körüklediği dayanaksız beklenti ve hayaller karşılıksız kalacaktır...
AKP faşist özünü
açığa vuruyor
Ücretlere zam dönemi yaklaşıyor!

Esenyurt’tan tekstil işçileri:

Yürüyüşlerin 4. haftasında metal işçisiyle sınıf dayanışması!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü...
  Sol hareketin güncel durumu üzerine değerlendirmeler...
Devrimci harekette ideolojik ve moral kırılma
  10. yılında Parti İzmir’de selamlandı…
  İstanbul’da YÖK protestosu…
  YÖK protestolarından…
  Genç-Sen 1. Olağan Genel Kurulu ve “demokrasicilik” oyunu...
  Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh toplantısından da bir sonuç çıkmadı… ..
  Barack Obama üzerinden yayılan sahte hayaller…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden…
  Ekim Devrimi ve bugünün anlattıkları
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP faşist özünü açığa vuruyor

Burjuva siyasetinde taşların yerinden oynadığı bir dönemden geçiyoruz. Öyle ki, birkaç yıldır belirginleşmiş bulunan karşıt kamplar arasındaki sınırlar hızla belirsizleşirken, eski reflekslerle yeni dönemi yorumlayan ve konumunda ısrar eden güçler, bu değişimin gerisinde ve bir yerden sonra karşısında yer alma riskiyle yüzyüze kalıyorlar.

Daha önce AKP’nin medyadaki en etkili kalemşörlerinden olan Fehmi Koru’nun bir anda Tayyip Erdoğan tarafından hedef haline getirilmesi bunun en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Fehmi Koru, Tayyip Erdoğan tarafından tefe konulmasına neden olan yazısında, onun Obama gibi gelip sonradan “Bushlaştığı”nı söylüyordu. Fehmi Koru’dan sonra bir diğer AKP yalakası da aynı akıbete uğradı. Ahmet Altan, Erdoğan’ın Genelkurmay’ın temsil ettiği devletin resmi çizgisine meylettiğini söyleyince, Erdoğan tarafından sert biçimde paylandı. Zaten Taraf gazetesi daha önce aynı durumla karşılaşmıştı. AKP ve hükümet, Aktütün eyleminde ordunun zaafiyeti konusunda yayın yapan gazeteye saldıran Genelkurmay Başkanı’na tam destek vermişti. Bu tutum liberal çevrelerde büyük bir hayalkırıklığına yol açmış ve dinci-liberal ittifakı önemli bir yara almıştı.

Son gelişmeler, AKP’nin tutum değişikliğinin politik bir tercihin ürünü olduğunu göstermiştir.

Bundan dolayı liberal çevrelerin Erdoğan’a yönelik hayal kırıklıklarını anlatan yakınmaları artıyor. “Obamalaşma derken Bushlaşma, Özallaşma derken Çillerleşme mi” gibi paralellikler kurmaya çalışırken, içerisine düştükleri derin hayal kırıklığını ortaya koyuyorlar.

AKP cephesinden ise, durumu düzeltmek için herhangi bir manevra şöyle dursun, saldırıya saldırıyla karşılık veriliyor. Erdoğan ağzını her açtığında liberallere yüklenmekten geri durmuyor. Bunun yanısıra, yeni politik dile uygun olarak vitrine de çeki düzen veriliyor. Kürt kökenli olan genel başkan yardımcısı Dengir Mehmet Mir Fırat’ın istifası da bu kapsamda değerlendirilebilir. Özellikle DTP cephesinden, istifanın Erdoğan’ın Kürt sorununda son günlerde takındığı tutuma verilmiş bir tepki olduğu ifade ediliyor. Durumun ne olduğu tam bilinemese de, AKP’nin Kürt halkı içerisinde zemin kaybetmesi, bu partinin içerisindeki dengeleri de sarsmış olmalıdır. AKP belirgin bir biçimde, kendisinde zaten iğreti duran liberal kisvelerden sıyrılıyor, faşist ruhuna uygun bir görünüm kazanıyor. Has bir düzen ve devlet partisi olduğunu ispatlama uğraşı veriyor.

Aslında bu yeni görünüm AKP açısından temelli bir değişimi ifade etmiyor. Gerçekte, AKP içini döküyor, kendi gerçek özünü uygun bir kimlik kazanıyor. Saklamadan, sakınmadan olduğu gibi davranıyor. Bu durumda da en az MHP kadar inkarcı, ırkçı ve faşist bir düzen partisi olduğunu açığa vurmuş oluyor.

Belirttiğimiz gibi bu, AKP için özünü dışa vurmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. MHP de, yıllardır taşıdığı ırkçılığın ve faşizmin bayrağını zaten bugün AKP’nin temelini oluşturan kadrolardan ve onların siyasal geleneğinden devralmıştı. Dinsel gericiler ‘60’lı yıllarda Amerikan kökenli Komünizmle Mücadele Dernekleri’yle sonradan MHP’nin katil çeteleri tarafından oynanan rolü oynamaktaydılar. Kanlı Pazar’lar onların eseri olmuştu.

MHP’den faşizmin bayrağını geri alan AKP’nin gittiği yer bellidir. Bu süreç onun siyasal alanını daraltmakta ve diğer düzen partileriyle aynılaştırmaktadır. Böylece, her düzen partisinde olduğu gibi, düzenin yönetici çekirdeği karşısında elden ayaktan düşürmektedir. Elbette AKP’nin kendisinin sonu demek olan bu sürece isteyerek girdiği söylenemez. AKP elindeki siyasal olanaklara dayanarak devletin geleneksel yönetici çekirdeğinin güç ve nüfuzunu sınırlamaya kalkmış ve belli mevziler de kazanmıştır. Fakat, iktidarı elinde bulunduran geleneksel güçlerin buna tavrı sert, varılan nokta ise geçici bir uzlaşma olmuştur. Bu uzlaşma durumu AKP’nin gücünü gösterdiği gibi, bu gücün sınırlarına da ışık tutmuştur. Sonuçta varılan bu denge durumunda iç kavganın bir süre için de olsa yatıştırılmasıyla AKP her hükümet partisinden istendiği biçimde davranmaya başlamıştır.

Gelişmelerin izlediği seyire bakıldığında, artık açıkça göründüğü gibi, AKP-ordu mutabakatı Kürt halkının kanı üzerine kurulmuştur. Ordu tarafından uzun bir süredir dile getirilen “teröre karşı mücadele sadece askeri tedbirlerle olmaz, askeri tedbirleri sosyal, ekonomik ve kültürel tedbirlerle birleştirmek gerekir” biçimindeki düşünce bugün uygulamaya sokulmuştur. Aktütün eyleminin ardından Erdoğan ve hükümeti orduyla tam bir uyum içerisinde bu yolda seferber olmuştur. Bir yandan ordu askeri operasyonlarını arttırıp genel olarak faşist baskı ve terörün tırmandırılması buyruğunu verirken, öte taraftan Erdoğan ve hükümeti orduyu tamamlamak üzere harekete geçmiştir.

Erdoğan’ın Kürt illerine yaptığı çıkarmalar bu çerçevede gündeme getirilmiş ancak, Kürt halkının sokaklara taşan büyük öfkesi bu hesapları boşa düşürmüştür. Erdoğan’ın gözü dönmüşçesine “ya sev ya terk et” diye nara atması, halka kurşun sıkanlara arka çıkması ve teşvik etmesi bundan dolayıdır. Orduyla mutabakatın temel taşı yapılmaya çalışılan bölgenin en büyük partisi olma iddiasının yanında bölgeye girememe gerçeği bir arada, kısa sürede AKP’nin maskesini yırtıp atmıştır. Onun Kürt sorununda MHP’den farkı olmayan bir düzen partisi olduğunu göstermiştir.

Ancak AKP için bu sadece bir başlangıçtır. Zemin kaybetme ve sıradanlaşma süreci devam edecektir. Kürt sorununda olduğu gibi genel olarak siyasal hak ve özgürlük konusunda ve bununla birlikte ekonomik ve sosyal alanda da AKP’nin manevra şansı kalmamıştır. Kürt sorununda inkar ve imha, siyasal planda en koyusundan faşist baskı ve terör, ekonomide dibe vuruş, sosyal planda sadakaların devede kulak kaldığı bir yıkım programında başka bir şey yoktur. AKP böylelikle kısa sürede dibe vuracak ve aynı süreci yaşamış partilerin mezarlığına atılacaktır.

Bu durum işçi-emekçi hareketi ve Kürt hareketi açısından önemli bir engelden kurtulmak anlamına gelse de, süreci değiştirecek bir devrimci inisiyatif ve örgütlenme iradesi ortaya konulamadığı takdirde bu durumdan yarar sağlamak mümkün olamayacaktır. Önemli olan toplumsal öfkeyi devrimci siyasal mücadelenin kanallarına akıtmaktır. Bunun için durumdan çıkarılması gereken en önemli görev, bu yönde gösterilecek inisiyatif ve çabanın her zamankinden çok daha sistemli ve yoğun bir biçimde ortaya konulmasıdır.