17 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/41

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejim Kürt halkına ve emekçilere karşı hazırlanıyor!
  Haramiler cephesinde büyüyen korkular!..
Sermaye iktidarı faşist baskı ve terörü tırmandırıyor!..
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı meslek hastalıklarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkartıyor…

Çukurova Üniversitesi’nde devlet terörü...

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal sözleşmelerinde uyuşmazlık!
  Metal Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nde uyuşmazlık zaptı tutuldu…
Son söz grev meydanında söylenecek!
  Metal işçileri İzmir’de sorunlarını tartıştı!
  İşkencede katliam eylemlerle protesto edildi…
  İşkenceci sermaye devletinden hesabı emekçiler soracak!
  Kot taşlama işçileri anlatıyor...
  Gençliğin faaliyetlerinden…
  Tekelci kapitalizmin krizi yayılıyor…
  Yeni bir tezkere ve sonrası… M. Can Yüce
  Gençlik hareketi ve fiili-meşru mücadele!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin krizi derinleşirken...

Haramiler cephesinde büyüyen korkular!

Büyük şirketleri kurtarmak adına harcanan trilyonlarca dolara rağmen kapitalizmin küresel krizinin önü alınabilmiş değil. Etkileri dünyanın dört bir yanında hissedilen kriz, hem kapitalistleri hem de onların hizmetindeki yardakçıları kaygılandırmaktadır. Bu olgu, elbette Türk burjuvazisi için de geçerlidir. Bu çerçevede TÜSİAD kodamanlarının Koç Üniversitesi ile birlikte “Küresel kapitalizmin geleceği” başlıklı uluslararası bir toplantı düzenlemeleri, sorunun önemine dair fikir vermektedir.

Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, şu saptamalarda bulunuyor: “Krize finanse edilmesi gereken 45 milyar dolarlık bir cari açık ile yakalandığımızı unutmamalıyız. Reel sektör açısından en büyük ihraç pazarlarımız olan Avrupa Birliği’nde ve Rusya’da büyümenin yavaşlaması ihracatımızı olumsuz etkileyecek. Ayrıca bu iki coğrafyada yaşanacak daralmanın bireysel gelirler üzerindeki olumsuz etkisi sonucu turizm gelirlerimiz de gerileyecek. Azalan dış talep, 2007’de yavaşlamaya başlamış olan iç taleple birleştiğinde ekonomideki yavaşlama daha da belirgin hale gelecek.”

Bu arada bütün patron örgütleri de benzer kaygıları hükümet nezdinde dile getirerek, önlem almasını talep ediyorlar. Kapitalistlerden gelen ilk talep ise, işsizlik fonunda biriken 30 milyar YTL’nin kendilerine tahsis edilmesi oldu. 

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile toplantı yapan en büyük patron örgütleri TÜSİAD, TOBB, TİM, TİSK, MÜSİAD, TUSKON, YASED başkanları, işçi sınıfının işsizlik fonunda biriken parasına göz diktiklerini utanmadan ortaya koydular.

Emperyalistlerle büyük patronların hizmetkârı olan AKP hükümetinin Bakanı Zafer Çağlayan toplantının ardından yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Reel sektörün içinden gelen biri olarak Türk reel sektörünün, ticaret hayatının sinyallerini dikkate almak zorundayım.” Sektör temsilcileriyle zaten varolan diyalog ortamının bundan sonra da “süratli ve sürekli bir şekilde” devam edeceğini söyleyen AKP’li bakanın sözleri, patronların talebine yeşil ışık yaktığı şeklinde yorumlanıyor.

 Hal böyleyken, Amerikancı AKP hükümetinin başı Tayyip Erdoğan ile müritleri farklı telden çalmakta ısrar ediyorlar. TÜSİAD kodamanlarını “ateşe körükle gitmek”le suçlayan Tayyip Erdoğan, krizin etkisini sınırlayacak önlemleri aldıklarını iddia ediyor. Ancak bu iddia ekonomistler tarafından gülünç bulunuyor. Zira sözkonusu olan kapitalizmin ağır bir küresel krizi, Türkiye ise, kapitalist sistemin bir parçasıdır.

Aslında bu kadarının Tayyip ile müritleri tarafından da bilindiğine kuşku yoktur. Buna rağmen sahte hayaller yaymalarının bir nedeni kapitalist ekonominin çöküşe sürüklendiğini kabullenmemekse, diğer nedeni işçi sınıfı ile emekçilere yöneltecekleri saldırıların olası bir toplumsal patlamaya yol açmasının önüne geçebilme hesabıdır.

Sermayenin tetikçi kalemşör takımının bir kısmı, özellikle AKP adına mücahitlik yapanlar da, küresel krizin kapitalizmin yapısal niteliğinden kaynaklanmadığını iddia ediyor. Bu kesim, krizin kötü yönetimlerden kaynaklandığını sayıklayıp duruyor. Gerçeğin kaba bir şekilde tahrifatından başka bir şey ifade etmeyen gerekçeleri ile kapitalizmi savunmaya kalkışan bu kalemşör taifesi, Marx’ın haklı çıktığına dair yorumlardan ciddi bir rahatsızlık duymaktadırlar. Kapitalizmin sorgulanması, kokuşan bu düzenin tek alternatifi olan sosyalizmden daha çok söz edilmesi ise, haliyle böylelerinin kaygılarını arttırıyor.

Sömürü ve kölelik düzeni kapitalizme ruhlarını satarak ayrıcalıklı konumlara gelenler, elbette kaygı duymakta haklılar. Kapital’in yayınlanmasından 140 yıl sonra papazlara bile “Marx haklıydı” dedirten kapitalizmin küresel krizi, onlara sürdükleri saltanatın geçici olduğunu hatırlatmaktadır.

Marx, bazılarının söylediği gibi bir “kâhin” değildi elbet. Değiştirmek için dünyayı anlamak gerektiğini savunan bir devrimci olan Marx, kapitalizmi, diyalektik ve tarihsel materyalizmin bilimsel yöntemiyle çözümleyerek, krizlerin bu düzende kaçınılmaz olduğunu saptamıştır. Sistemin yapısal niteliğinden kaynaklanan krizlerin kapitalizmi ekonomik bakımdan çöküşe sürüklese bile, bunun kendi başına bu sistemin yıkılmasına yetmeyeceğini bilen Marx, eserini, kapitalizmin tek tutarlı devrimci sınıfı olan proletaryaya eşsiz bir silah sunmak için yetkinleştirmiştir. 

Proletaryanın tarihsel yıkıcı/yapıcı rolünü oynayabilmesi, bilimsel sosyalizmle donanmış devrimci bir sınıf partisinin önderliğinde savaşmasıyla mümkün olabilir. Uzun bir dönem proletaryanın devrimci eylemine fiilen önderlik eden Marx-Engels, aynı zamanda bu sınıfın felsefesini/dünya görüşünü, yani bilimsel sosyalizm kuramını da geliştirip yetkinleştirmişlerdir.

Marx’ın haklı çıkması demek, dünya işçi ve emekçilerinin, insanlığı barbarlık içinde çöküşe sürükleyen kapitalizme mahkum olmadıklarını, bu kokuşmuş sistemin yıkılmaya mahkum olduğu, bunun tek alternatifinin sosyalizm olduğunun doğrulanması anlamına gelmektedir.

İnsanın insan tarafından sömürülüp köleleştirilmesine karşı samimiyetle mücadele edenler için Marx’ın öğretisi, her zaman izlenmesi gereken bilimsel yöntem olmuştur. Oysa son dönemde Marx’ın haklı çıktığını söyleyenlerin bir kısmı, düne kadar kapitalizmin alternatifsiz olduğunu savunuyordu. Demek oluyor ki, kapitalizm, artık kendi savunucularına bile güven vermekten uzaktır.

 Buna rağmen küresel krizin kapitalist ekonomiyi çöküşe sürüklemesi, sistemin kendiliğinden yıkılacağı anlamına gelmiyor. Öncü partisi etrafında örgütlenmiş proletaryanın devrimci eylemi olmadan toplumsal-siyasal bir sistem olarak kapitalizmin yıkılması sözkonusu bile olamaz. İşçi sınıfı bilimsel sosyalizmi, yani haklı çıkan Marx’ın öğretisini rehber edinerek sömürü ve köleliğin karşısına çıktığında, kapitalizmin ölüm çanları çalacaktır.