13 Nisan 2007 Sayı: 2007/14(14)

  Kızıl Bayrak'tan
   Burjuva gericiliği Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor...
Şovenist kudurganlığa karşı Kürt halkıyla omuz omuza!
  Ordu-hükümet çatışması sertleşirken düzenin ipliği de pazara çıkıyor!
14 Nisan mitingi sadece cumhurbaşkanlığı için mi?
1 Mayıs çalışmalarından...
1 Mayıs 2007’yi kaybetmek herşeyi kaybetmek gibidir!.. - Yüksel Akkaya
 DİSK/Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge Başkanı Veysel Demir ile 1 Mayıs üzerine konuştuk…
  Tekstilde ihanet sözleşmesine geçit vermeyelim!
  “Büyüyen ekonomi” canımız ve kanımız
üzerinde yükseliyor!
  “Sözleşmeli köle olmayacağız!”
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - H. Fırat
  Gençlik hareketinden...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Türk ordusu bir kez daha Afganistan’daki işgal güçlerinin komutasını üstlendi!
  Siyonistlerin derdi barış değil yeni
toprak ilhakları!
  Dünyadan...
  GOP’ta cezalandırma!
  ÖSS’ye, paralı eğitime ve geleceksizliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız!
  Bültenlerden...
  Ömer, Ramazan, Erdoğan ve Mehmet’in hikayesi
  13-14 Nisan’da gerçekleşecek “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” sempozyumuna çağrı!
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Siyonistlerin derdi barış değil yeni toprak ilhakları!

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleşen Arap Birliği Zirvesi, “Arap Barış Planı”nın canlandırılması tartışmalarını yeniden başlattı. Zirvede başbakan/devlet başkanı düzeyinde temsil edilen bütün Arap ülkeleri, sözkonusu planı onayladı. Bu sözde barış planı, genel hatlarıyla, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Arap topraklarından çekilmesini, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasını, 4 milyonu aşkın mültecinin topraklarına geri dönüş hakkının tanınmasını, bunun karşılığında ise Arap devletlerinin İsrail’le ilişkileri normalleştirmesini öngörüyor.

Bu arada planı hazırlayan Amerikancı Suudi Arabistan rejimi zirve öncesinde siyonist devletle gizli görüşmelere başlamış, müzakere süreci ile birlikte plan üzerinde bazı değişiklikler yapılabileceği vaadinde bulunmuştu.

Eğer İsrail’de barış isteyen bir rejim olsaydı, planı görüşmek için zaman geçirmeden masaya otururdu. Zira siyonistlerin vahşi katliamları ve yaydıkları dehşetten dolayı topraklarını terketmek zorunda kalan Filistinliler’in yurdu üzerine kurulan İsrail devleti, bu plan sayesinde Arap devletleri nezdinde meşrulaşacaktı. Ancak ırkçı siyonistler bir kez daha, mültecilerin geri dönüş hakkını hiçbir koşulda kabul etmeyeceklerini, 1967’de işgal ettikleri topraklardan çekilmelerinin de söz konusu olmadığını açıklayarak yanıtladılar Arap Birliği’ni.

Birçok konuda Nazileri örnek almalarına rağmen “mağdur” rolünü oynamaya pek hevesli olan siyonistler, haliyle Arap Birliği’nin önerdiği plana dair birşeyler gevelemek zorunda kaldılar. “İsrail’in barış süreci için ‘büyük ve acılı’ tavizlere hazır olduğunu” öne süren İsrail’in imajı yerlerde sürünen başbakanı Ehud Olmert, “Çok önemli bir lider gördüğüm Suudi Kralı dahil tüm Arap liderlerini, bizimle konuşmaya çağırıyorum. Diplomatik sürece ivme kazandırmak için ciddi çaba sarf etme zamanı. Bu konuda iyimserim” açıklamasını yaptı. Ama hemen ardından sadece “ılımlı” Arap liderlerle görüşebileceğini ekledi.

“Ilımlı liderler”, “ılımlı devletler” safsatasını uyduran ABD emperyalizmi, İran’a karşı kullanmak istediği gerici rejimleri bu kategoriye yerleştiriyor. “Ilımlılar”ın başında ise Ortaçağ kalıntısı bir rejimle yönetilen Suudi Arabistan var. Bu çarpık zihniyete göre emperyalist/siyonist güçlerin saldırganlığına destek verenler “ılımlı”, buna karşı çıkanlar “radikal/terörist”tir. Bu önerme, neo-faşist çetenin “ya bizden yanasınız ya teröristlerden” anlayışının Ortadoğu’ya uyarlanmış halidir.

Arap Birliği’nin “barış” öneren zirvesinden sonra ırkçı İsrail devletinin Filistin’de sergilediği tutum, halihazırda iğreti bir çözüme bile yanaşmayacağını ortaya koydu. Bir takım demagojik söylemler gündeme gelmekle birlikte, İsrail’in “ılımlılar”la dahi sorunu çözücü herhangi bir müzakereden kaçındığı anlaşılıyor. Kısacası siyonistler yıkım ve katliam demek olan geleneksel üsluplarıyla konuşmaya devam ediyorlar. İsrail savaş makinesinin son günlerde Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarına hava bombardımanı eşliğinde düzenlediği saldırılar bunun göstergesidir. İsrail zindanlarına kapatılan Filistinli tutsaklardan bir kısmının esir alınan İsrail askeriyle takas edilmesi görüşmeleri devam ederken, bir kez daha onlarca kişiyi toplayıp birer işkence merkezi olan İsrail zindanlarına kapattı.

Öte yandan çoğunluğu Yahudi şeriatçısı faşistlerden devşirilen yerleşimcilerin toprak gaspları yer yer devam ederken, ırkçı-duvar inşaatı kapsamında yağmalanan Filistin topraklarına da yüzlerce dönüm daha ekleniyor.

Bu ve benzer saldırılar siyonistlerin “rutin” işleridir. Herhangi bir yasa ya da kural tanımayan İbrani devleti, önerilen “barış”a, “uluslararası toplum” kalkanının ardına sığınarak geleneksel politikalarla yanıt veriyor.

Siyonist devleti Arap dünyasının kalbine yerleştiren emperyalist güçler, yarım asırdan beri bu devleti/projeyi savunmayı bölge halklarına saldırmanın gerekçesi sayıyor. Dolayısıyla, ABD ile batılı müttefiklerinin Filistin sorununa iğreti bir çözüm istedikleri de şüphelidir. Görünen o ki, “ılımlı” Arap devletleri İran’a karşı ABD’nin hizmetine girmeden, emperyalistler İsrail’i iğreti bir çözüme zorlamayacaklardır.

Mevcut koşullarda, Filistin sorununu iğreti bir çözüme kavuşturduktan sonra ABD emperyalizmi ile gönül rahatlığıyla suç ortaklığına girmeye meyleden gerici devletlerin bu heveslerinin gerçekleşmesi pek kolay görünmüyor.

Arap devletlerinin Filistin sorununun çözümüne katkı sunmalarının yolu, emperyalist-siyonist zorbalara payandalık etmekten değil, Ortadoğu haklarının bu azgın düşmanlarına karşı dik durabilmekten geçiyor ki, bu da onların yapabileceği bir şey değildir.


15 İngiliz askeri serbest bırakıldı...

Sömürgeci Britanya’nın kibri İran karşısında sökmedi

İran, kara sularını ihlal ettiği için esir aldığı 15 İngiliz askerini serbest bıraktı. Başkent Tahran’da düzenlenen “veda töreni”nin ardından ülkelerine gönderilen İngiliz askerlerine, cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad ve “Devrim Muhafızları” tarafından çok sayıda hediye verildiği bildirildi.

İran halkının öfkesini anladıklarını ve işledikleri hatadan dolayı özür dilediklerini basın önünde ifade eden İngiliz askerlerinin, Londra’ya ulaştıktan kısa süre sonra askeri yetkililer ve dış istihbarat örgütü M16 tarafından sorguya alındığı belirtildi.

Sorunun kısa sürede çözülmesi, İngiliz başbakan Tony Blair’in 180 derece dönüş yapmasıyla mümkün oldu. Başta İran’a heyet göndermeyi reddeden, Tahran yönetimiyle herhangi bir müzakere yapılmayacağını ilan eden Blair, ticari ve diplomatik ilişkileri askıya aldığını ilan etmişti.

Sorunu fırsat bilip BM Güvenlik Konseyi ile AB’yi İran’a karşı kışkırtan İngiliz emperyalizmi, Washington’daki savaş çetesinin de desteğiyle “İran’ı şeytanlaştırma” kampanyasına hız vermişti. Kendinden pek emin görünen İngiliz başbakanı, sömürgeci bir geleneğin temsilcisi olarak, askerleri derhal serbest bırakmazsa, İran’a karşı tutumlarının değişeceğini ilan etti.

Bu arada Irak’taki işgalci İngiliz ordusunun şefleri de İran karşıtı propaganda cephesine katıldı. Britanya’nın Basra’daki işgal güçlerinden sorumlu Albay Justin Masherevski, tam da askerlerin tutuklandığı gün, yerel kaynakların kendisine, İranlı ajanların Iraklı direnişçilere “gelişmiş silah” tedarik ettiğini söylediğini öne süren bir açıklama yaptı.

Londra’dan yapılan keskin çıkışlar, İran’ın soğukkanlı tutumuyla boşa düşürüldü. Tahran, sorunun çözümü için müzakere olmaması durumunda esir askerlerin yargılanabileceğini açıklayınca, kendinden pek emin görünen İngiliz başbakanı, kısa sürede küstahça tehditlerini yutmak zorunda kaldı. Sorunun çözümü için Tahran’a heyet gönderen Blair, Britanya ile İran arasında gizli bir anlaşmaya varıldığı yönündeki iddiaları reddediyor.

Tahran’dan yapılan açıklamada ise, Tony Blair’in İran’ın istediği noktaya geldiği ve bu sayede krizin çözüldüğü ifade edildi. Blair ile bir çeşit alay da içeren bu açıklamanın ardından askerlerin serbest bırakılacağı duyuruldu.

İşgalci Britanya ordusuna bağlı İngiliz donanması Basra körfezindeki devriye faaliyetlerini askıya alırken, İran, İngiliz askerleriyle birlikte el koyduğu donanımı iade etmedi. Bu arada Irak’ta işgalciler tarafından tutuklanan İranlı diplomatlardan biri serbest bırakılırken, diğer tutsak diplomatlarla İranlı yetkililerin görüşmesine izin verileceği bildirildi.

Esir alınan askerleri bahane ederek, “İran’ı şeytanlaştırma” seferine hız veren emperyalist-siyonist güçlerin bu hevesli teşebbüsü, kısa sürede fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Sorunun İran’ın inisiyatifinde çözülmesi, Britanya emperyalizmini gülünç duruma düşürmüştür.