16 Şubat 2007 Sayı: 2007/06(06)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ordu ve hükümet Beyaz Saray’ın kapısında sıraya girdiler…
  Emperyalistleri ve siyonistleri
topraklarımızda istemiyoruz!
  İşbirlikçiler Washington’daki savaş
ağalarının huzurunda!
  Faşizme ve şovenizme karşı militan
kitle mücadelesi!
Düzen solunda seçim manevraları
Baharı kazanmak 8 Mart’ı kazanmaktan geçiyor!
Geleneksel şiddetten kurtulmak için
geleneksel devletten kurtulun!
 Clara Zetkin (1857- 1933): Uluslararası emekçi kadın
hareketinin komünist öncüsü...
  Kadına yönelik şiddete karşı tavır almak sınıfsal bir görevdir!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği 1. Olağan Genel Kurulu’nda buluşalım!
  İşçi sınıfının toplumsal konumu ve tarihsel devrimci misyonu
  El Fetih’le Hamas “Mekke Konferansı”nda anlaştı…
  Putin’den ABD-NATO tehditlerine rest!
  Kaymağı özel
ordular yiyor - Mumia Abu-Jamal
  Dünden kalan miras ve yeniden düşünmek -
Yüksel Akkaya
  TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile konuştuk...
  Devlete hizmette gelinen aşama:
Türk(iye) milliyetçiliği!
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kızıl Bayrak'tan...

Hrant Dink cinayeti üzerinden bir kez daha gündeme taşınan kontrgerilla tartışmaları arasında, yine, suç ortakları arasındaki trafik hızlanmış durumda. Gidişi çok önceden belirlenmiş de olsa, adı kontrgerilla ile birlikte anılır olan Büyükanıt’ın, Genelkurmay Başkanı sıfatıyla ABD yollarına düşmesi, anlamlı bir tarihe rastlatılmış bulunuyor.

ABD ve uşaklarının suç ortaklığının, artık, içerdeki halklara karşı düşmanlığın çok ötesine geçtiği, bölgesel bir işbirliği ve suç ortaklığına evrildiği biliniyor. Dolayısıyla, Büyükanıt’ın ABD temaslarında, içerdeki hükümet-ordu çekişmesinin çözümü dışında, bölgedeki Amerikan çıkarlarının idamesi üzerine de görüşmeler olacağı, direktifler alınacağı açıktır.

Tüm bunlar anti kapitalizmle birlikte ele alınmadığı sürece, anti emperyalist mücadelenin istenen sonuçlara ulaştırılamayacağını ortaya koyuyor.

Gerçekten de, ülkemiz üzerindeki emperyalist tahakkümü kaldırmanın bir tek yolu bulunuyor; o tahakkümü elleriyle tesis eden işbirlikçi kapitalist sistemin kaldırılması. Küreselleşme propagandaları arasında, artık daha açık ve meşru hale getirilmiş olan emperyalizm işbirlikçiliği, egemen sınıf ve devlet açısından, adeta, kaçınılmaz bir gelişme olarak görülüyor ve gösteriliyor.

Ancak onların kaçınılmaz diye propaganda yaptığı, sadece, ülkeler arasında siyasi, ticari vb. ilişki değildir. Özellikle emperyalist odaklarla kurdukları ilişkiler de bunları anlatmıyor. Tersine, Türkiye gibi ülkelerin yöneticilerini uşak gibi kullanan emperyalist devletler, Türkiye kapitalizminin pek arzuladığı iktisadi ilişkilere girmekten özenle kaçınıyorlar. Bunu, ellerinde bir koz olarak tutmayı ve korumayı tercih ediyorlar.

İlişkinin seviyesine de, içeriğine de emperyalizm karar veriyor. Haliyle de, bu kararların merkezinde emperyalizmin çıkarları yer alıyor. Kendi ihtiyaçları çerçevesinde, neler istediğini dikte ettirmek üzere de, uşaklarını ayaklarına çağırıyorlar.

Bu ilişkiler ağında onursuzlaşan, köleleşen kapitalist devletin yöneticileri olmakla birlikte, söz konusu işbirliğinden en fazla zarar gören yine işçi ve emekçi kitlelerdir. Emperyalist sömürüden en fazla onlar etkilenmekte, emperyalist savaşlarda öncelikle onlar cepheye sürülmektedir.

Bu da, kaçınılmaz biçimde, emperyalizmle girilen bu çok yönlü kölelik ilişkilerine son verme görevini işçi sınıfının omuzlarına yüklüyor.