Kızıl Bayrak'tan...
Ulucanlar katliamının yedinci yılında devlet öldürmeye devrimciler direnmeye devam ediyor.
Hücrelere giden yolu açmak için yıkılmıştı Ulucanlar'ın duvarları, devrimcileri hücrelerde soldurup direnişlere son verme umuduyla kıymışlardı ON'lara. Ama emellerine ulaşamadılar. ON'ların katli direniş azmini daha da artırdı. Ancak düzenin bekçileri de kararlıydı hücreleri açmaya, direnişleri ezmeye. Çünkü; dönemin başbakanının da itiraf ettiği gibi, devrimci direnişi ezmeden, İMF-TÜSİAD yıkım programlarını uygulama şansları bulunmuyordu. Kölelik parayla pulla değildi. Ancak köleliklerini sürdürebilmeleri için bile bir ödeme yapmaları gerekiyordu. ‘70'li yıllarda ‘halkçı' söylemleriyle hükümet koltuklarına tırmanan Karaoğlan, aradan geçen 30 yılın ardından artık dizleri titreyerek ve ite kaka çıkarıldığı aynı koltuklarda, emperyalizmin kara ‘oğlan'lığını yapmaya soyunmuştu. ABD'ye, koltuklarında ON devrimcinin kellesiyle uçtu. Emperyalist haydutlara en layık armağan buydu ona göre. Böylece, büyük ihtimalle kelle avcılarının takdirlerine şayan olmuştur. Darbeci generallere uygun gördükleri liyakat sıfatının aynını elde etmiştir.
Ulucanlar'da devrimciler, en barbar, en azgın işkencelerle katledildi. Üstelik, kamuoyuna karşı savunabilecekleri hiçbir gerekçe olmadan başlattılar saldırıyı. Tarihe, devletin vahşi bir kanlı katliamı olarak yazılan bu saldırı, bu nedenle, asıl olarak bir terör eylemidir. Hedefinden biri devrimci direnişleri bastırmak, hücrelerin yolunu düzlemekse, ikincisi de, kitleleri korkutup sindirmek, İMF-TÜSİAD programlarına karşı beklenen direnişleri zayıflatmaktır. Devrimciler böyle sebepsiz, böyle durduk yerde katledilerek, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere göz dağı verilmek istenmiştir.
Devlet cephesinden katliam olarak yazılan bu kanlı saldırı, devrimci hareket ve sınıf ve kitle hareketi cephesindense ölümüne bir direnişin destanı oldu. Devrimci tutsaklar, en imkansız koşullarda, cezaevinin dört duvarı, demir parmaklıkları arasında, silahsız duldasız, ölümüne direndiler devletin terör güçlerine karşı. Otomatik silahların tarrakasını, ON'lar halay zılgıtlarıyla yanıtladı. Bombalarını sloganlarıyla. Ulucanlar direnişinin gücüyle, hücrelerin kapısını açmaya cesaret edemedi katiller düzeni. Taa ki, bir buçuk yıl sonra, 19 Aralık'ta tüm cezaevlerindeki devrimci tutsaklara karşı giriştiği yeni bir katliam saldırısına kadar.
Fakat hücrenin her derde deva bir çözüm aracı olmadığını anladılar çok geçmeden. Yaraları az buçuk sağalıp gözünü açan ve hücreye tıkıldığını gören devrimciler direnişi aynı kararlılıkla sürdürmeye başladı. Yıllara yayılan bu ölümüne direnişte, yine onlarca devrimci yaşamını feda etti.
Hücre karşıtı mücadele ve direniş bugün de sürüyor. Hücreleri yıkıncaya dek süreceğinden de kimsenin kuşkusu bulunmuyor. Fakat bugün de, tıpkı dün olduğu gibi, devrimci direnişe güç verecek olan, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin emperyalist soygun programlarına karşı direnişinin güçlendirilmesi olacaktır. Günümüz koşullarında bu, emperyalist savaş taşeronluğuna karşı direnişte hayat bulacağından, mücadeleye bu yönüyle daha fazla yüklenme ihtiyacı önümüzde duruyor. ON'ların direnişini yaşatacak olan sınıf ve kitlelerin yükselen direnişidir.
* * *
Liselilerin Sesi dergisinin Eylül 2006 tarihli 9. sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin Sesi dergisini Eksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardan temin edebilirler. |