Medyatik uyuşturucu futbol
Kapitalist düzen hız verdiği saldırı programını aksatmamak için son sürat saldırmaya devam ediyor. AB yolunda meclisten geçen yasalar, şehrin her köşesine yerleştirdiği kameralar, insanların işsiz kalmasını umursamadan yapılan özelleştirmeler, ailelerin sokakta yatmasına aldırmadan yapılan yıkımlar bu saldırıların birkaçı. İşçi ve emekçi aileler özelleştirmelerle aç bırakılıyor, sağlık hakları ellerinden alınıyor, barınma hakları gaspediliyor, yasal hakları olan sendikaya üye olduklar için işten çıkartılıyorlar.
Bütün bunların herkes farkında, ama gerilim yaratmaması için düzen medyası iş başında. Önce farkedilmemesi için kısa biçimde geçiştiriliyordu, fakat ses getirince yapılanların halkın yararına olduğunu savunmaya başladılar.
Yapılan yalan haberlerin anlaşılmaması için yeni çözüm yolları da üretmişlerdi. Öğrencileri uyuşturmak için magazin programları, aileleri uyuşturmak için diziler... Fakat bunlar bir yana, hem gençlere hem yaşlılara hitap eden, geçerliliğini yıllardır koruyan en büyük uyuşturucu “futbol”dur.
Her yaştan insanın oynadığı bir spordur futbol. Takım sporları arasında en fazla sevilendir. Gerçekten de faydalı ve zevkli bir spordur. Takım ruhunun ne demek olduğunu öğrenir insan. Bu sayede insanlarla tanışır, arkadaş olur, paylaşmanın öneminin farkına varır. Topu arkadaşlarınla paylaşırsın, paslaşırsın. Mesela gollerin en zevklisidir paslaşarak atmak. Bir şeyleri paylaşmanın sevincini yaşarsın.
Fakat düzen sahipleri bunu da kendi çıkarları için kullanmayı başarmışlardır. Günümüzde futbol terör haline çevrilmiştir. İnsanlar kazanmak hırsıyla oynuyor bu oyunu. Bu yüzden de gözü kimseyi görmüyor. Paslaşmıyor, topu dahi paylaşmak istemiyor takım arkadaşlarıyla.Tek başına goller atıyor, tek başına seviniyor. Rakip takımı düşman olarak görüyor. Topa vuracakken ayağına vuruyor rakip oyuncunun, ayağı incinmiş, çıkmış, kırılmış umrunda değil. Gözlerini karartarak oynuyor futbolu.
Bunlara sebep olan ise düzenin kendisi. Çünkü kapitalistler bu sporu da endüstri haline getirmişlerdir. Onlar için ayrı bir kâr kapısıdır. Futbolcular ne kadar çok gol atarsa o kadar yüksek fiyata satılacaklardır.
Bu endüstrinin diğer bir kolu da takımların ürünlerinin satıldığı mağazalardır. Fenerbahçe parfümü, Beşiktaş sıvı sabunu, Galatasaray diş fırçası vb.bunlardan sadece birkaçı. Yöneticiler futbolcuları metalaştırıp onların sırtından para kazanmakla yetinmiyorlar, bu yolla da kârlarına kâr katıyorlar.
Taraftarlara yani asıl mağdurlara, uyuşturulanlara gelince. Günümüzde taraftarlar birbirlerini düşman gibi görmektedirler. Birbirlerini taşlamakta, bıçaklamakta, ateş etmektedirler. Yöneticiler bu ortamı daha da çok kızıştırıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Fenerbahçe maçından önce Trabzonspor başkanının sözleri bunu en iyi kanıtı: “Su 100 derecede, Trabzonlu 60 derecede kaynar”!
Bunlarla birlikte taraftarlarda milliyetçilik ortaya çıkmıştır. Örneğin BJK Milan'la oynayacak olsa herkes BJK'li olur. Çünkü Beşiktaş bir Türk takımıdır ve Türkler'in kazanması gerekir.
Bir de geçen sene patlak veren yeni bir şans oyunu var: İddia. Özellikle gençler tarafından rağbet gören bu oyun maçların tahminiyle ilgili. Bir yandan bu oyunun 18 yaşından küçüklerin oynamasının yasak olduğu söylenirken, diğer yandan her kanalda reklamı yapılmakta, her durakta ilanı asılmaktadır.
İşçi ve emekçiler için paylaşmayı amaçlayan bu oyunu kapitalistler bir kâr kapısı haline dönüştürmeyi başarmışlardır. Herşeyi unutturarak insanları esir almak için sistem futbolu etkin bir biçimde kullanmaktadır. Her yaşta insan bu yolla uyuşturulmaktadır.
B. Çiğdem |