Emperyalist saldırganlık, kapitalist sömürü varoldukça açlık ve yoksulluk derinleşerek sürecektir...
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Dünyanın büyük çoğunluğunun hergün, her saat bizzat yaşadığı açlık ve yoksulluk, BM gibi emperyalist-kapitalist sistemin kuruluşları tarafından senede bir hatırlanır.
16 Ekim Dünya Gıda Günü ve 17 Ekim Yoksullukla Mücadele Günü olması nedeniyle geçtiğimiz günlerde de yoksulluk ve açlık hatırlandı. Arada bir hatırlanan yoksul ve aç dünyanın gerçekliği yine tüyler ürpertici rakamsal verilerle ortaya döküldü.
Dünya nüfusu 6.5 milyar. Bu nüfusun 5 milyarı geri bıraktırılmış bağımlı ülkelerde yaşıyor. Bu ülkelerde153 milyon çocuk yoksulluk sonucu normal kilonun altında yaşıyor. Yeni doğan bebeklerin 20 milyonu normalin altında kiloda doğuyor. Bu çocukların çoğu kızamık, solunum yolu enfeksiyonları gibi önlenebilir hastalıklara yakalanıyor. Bu hastalıklar sonucu dünyada her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk ölüyor. Bunların yanısıra açlık yüzünden her gün dünyada 24 bin insan ölüyor. Bu rakamın 16 binden fazlasını çocuklar oluşturuyor. Bu da demek oluyor ki, her 5 saniyede bir çocuk emperyalist-kapitalist sitem yüzünden ölüyor. Bu sistemde 852 milyon insan sürekli açlıkla yüzyüze.
Türkiye'de yaşanan açlık ve yoksulluk gerçeği de kendini rakamlarda somutluyor: Türkiye'de yaklaşık 900 bin aç insan var. Yoksul insan sayısı ise yaklaşık 20 milyon. Yani her 3 kişiden biri yoksullukla boğuşuyor. Türkiye gibi hayvancılık için verimli koşullara sahip bir ülkede kişi başı süt ve süt ürünleri tüketimi yılda yaklaşık 146 litre. Bu rakam ABD'de de 292, AB ülkelerinde ise 343 litre.
Benzer bir örneği et tüketiminden verebiliriz. Avrupa ülkelerindeki et tüketimi Türkiye'ye göre 8 kat fazladır. Kapitalizm gerçeğini bilmeyenler için Türkiye gibi tarım ve gıda üretimi açısından verimli koşullara sahip bir ülkenin bu rakamsal gerçekliği şaşırtıcı gelebilir. Türkiye en zenginle en fakir arasındaki farkın 234 kat olduğu kapitalist bir ülkedir. En düşük gelir grubundaki %20'lik bir kesimin toplam gelirin ancak %5'ini aldığı ,ama en yüksek gelir grubundaki %20'nin ise %50'den fazlasına sahip olduğu bir ülke gerçekliği sözkonusu. Rakamsal verilerin de gösterdiği bu sınıfsal fark nedeniyle bu düzende milyonların payına açlık ve yoksulluk düşüyor.
Uluslararası Gıda ve Politika Gelişimi Enstitüsü'nün raporuna göre, açlığın ve yoksulluğun en önemli nedeni savaşlar ve kıtlıktır. Böylesi kuruluşlar elbetteki görünürdeki nedenlerle yetineceklerdir. Ancak bizler biliyoruz ki, daha fazla para ve çıkar için savaşlara neden olan ve sonuçta yaşanan katliamların, kıtlığın, açlığın tek sorumlusu emperyalist-kapitalist düzenin kendisidir.
Yoksul dünyanın bu sistemdeki kaderini Pakistan'da yaşanan deprem sonrası bir kez daha gördük. Onbinlerce insanın yaşamına malolan deprem sonrasında alınmayan önlemler yüzünden daha birçok felaket Pakistan halkını beklemektedir. Salgın hastalıklar, açlık, evsizlik gibi sorunlar bunlardan bazılarıdır. Bu sorunları hızlı bir şekilde çözmek için “uygar” dünyanın birçok imkanı vardır. Ancak bu “uygar” dünyaya emperyalist-kapitalist sistem hakim olduğu için, mevcut olanaklarını sorunları çözmek, hayatları kurtarmak için kullanılmayacaktır. Eğer amaçları Pakistan'ı işgal etmek olsaydı emperyalist ülkeler hiç vakit kaybetmeden harekete geçerlerdi. Silahlanmaya ayrılan devasa bütçeleri düşünülürse, bu ülkelerin Pakistan'a yaptıkları gülünç yardımlar emperyalist-kapitalist düzenin gerçekliğini gözler önüne sermektedir.
Emperyalist saldırganlığın, kapitalist sömürünün gerçek yüzü Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi bazen açıktan çıkmaktadır. Bazen de bu yüz İMF, DB gibi kuruluşlar aracılığıyla görünmektedir. Kimi zaman da Pakistan'daki depremde, Tsunami ya da Katrina kasırgasında olduğu gibi doğal felaketlerde yaşanan yağma ve talanda karşımıza çıkmaktadır.
Bizlere düşük ücreti reva görenler, açlık ve yoksulluğu dayatanlar, sigortasız, iş güvencesiz emeğimizi sömürenler, doğayı ve çevreyi daha çok kâr uğruna yokedenler, özelleştirmelerle ülke kaynaklarını talan edenler, İMF ve DB eliyle tarımı çökertenler, bilimi ve teknolojiyi insanlığın yıkımı için kullananlar, kısacası dolaylı ya da dolaysız karşımıza çıkan bu saldırılar emperyalist-kapitalist düzenin gerçekliğidir. Bu gerçekliği tanımak ve ona karşı her alanda mücadele etmek gerekmektedir.
Bu düzen yıkılmadıkça insanlık, açlıktan, yoksulluktan, savaşlardan ve her türlü sömürüden kurtulamayacaktır. |