Çağdaş Hukukçular Derneği'nin açıklaması...
Polis copları çalışırken fonda DİSK vardı!
Çağdaş Hukukçular Derneği'nin, DİSK'in 12 Eylül Mitingi'nden çekilmesi ile ilgili olarak yaptığı basın açıklaması...
Toplumsal-sınıfsal mücadele tarihimizin en kanlı ve karanlık sürecini başlatan 12 Eylül faşist darbesinin yıldönümünde, birlikte protesto mitingi yapmaya hazırlanan sınıf, kitle ve meslek örgütleri sarı sendikacılığın neo-liberal versiyonuna dönüşmüş DİSK'in başkan ve yöneticileri tarafından yarı yolda bırakılarak satıldılar.
Bu kez satışın konusu toplusözleşme değildi. Alışılmış ekonomik satışları tamamlayan siyasal bir satıştı. Ama ilk de değildi.
İşçi sınıfının etini sermayeye satmış, kemiğini kendi aralarında paylaşmak için genel kurullarda birbirini yiyen DİSK yöneticilerini ve özellikle Genel Başkan Süleyman Çelebi'yi kapitalizm sevgisinden tanır kamuoyu: “İşimi Seviyorum”, “Fabrikamı Seviyorum”. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ta sermayeye sevgi mesajları gönderen ihanet çizgisi 12 Eylül'ün yıldönümünde yeni bir siyasal boyut kazandı.
“Dün nasıl Türk milliyetçiliği adı kullanılarak gerçekleştirilen ve ülkeyi bir iç savaşa sürükleyen eylemlerin karşısında yer aldıysak, bugün de aynı şekilde Kürt milliyetçiliği adı kullanılarak ülkeyi bir Türk-Kürt kavgasına sürüklemek isteyenlere açıkça karşı çıkıyoruz. Ve bu gruplarla hiçbir koşulda yan yana olmayacağımızı ilan ediyoruz. Bu nedenle 11 Eylül'de İstanbul, Ankara, İzmir ve Mersin'de yapılacak mitinglerin, tertip komitesi tarafından iptal edilmesini talep ediyoruz. Edilmemesi halinde son gelişmeleri değerlendiren DİSK yönetim kurulu, DİSK'in bu mitinglere katılmaması kararını aldı…” (Milliyet Gazetesi'nde çıkan açıklama).
“Kürt milliyetçiliği” kolay bahane; “provokosyon” her kaçışın bilinen gerekçesi; mitingin bileşenlerini “ülkeyi Türk-Kürt kavgasına sürüklemek isteyen gruplar” olarak suçlamak ise haddini bilmezliğin ta kendisiydi. Asıl sorun, sermaye karşısında devrimci-demokratik güçlerle yanyana görünmeme isteğiydi. Şu sözleri hem de 1 Mayıs günü söyleyebilen bir genel başkana sahip olan DİSK yönetimi elbette ki işçi sınıfının ve ezilenlerin devrimci potansiyelinden ürkecek ve kaçacaktı:
“İşçi fabrikasıyla bütünleşmiştir ve artı-değer üretir. Bizim işte bu artı değerden yararlanma konusunda paylaşım ilişkisini iyi kurmamız lazım. Biz fabrikamızı severken kuru kuruya sevmiyoruz. Daha çok üretim yapılsın diye söylüyoruz… patronlarla çıkarımız aynı” (Akşam Gazetesi, Süleyman Çelebi ile röportaj, 1 Mayıs 2005).
İşçi sınıfına, haklarını mücadele ile almak yerine üretkenliği, verimliliği, kârlılığı, bireysel performansı artırarak elde etmeyi, sömürüden daha fazla pay alabilmek için daha fazla sömürülmeyi öneren işbirlikçi modern sendikacılığın dip noktasını (öncelikle genel başkanın şahsında) DİSK temsil ediyordu:
“Sermaye ne istiyor burada? Daha büyümek istiyor. Ama o büyüyünce bizim de istediğimiz oluyor işte: İşsizliğe karşı yeni istihdam oluşmuş oluyor” (agy).
Bu ifadeler karşısında “kapitalizmin sömürü yasalarını bilmiyor mu bu adam?”, “sermaye büyüdükçe yedek sanayi ordusu da büyür”, “emeğin verimliliği arttıkça işsizlik de artar” diye haykırma isteği duyanlar DİSK'in 12 Eylül yıldönümü eylemindeki tavrını görünce eminiz ki artık şaşırmamışlardır.
Valiliğin ve DİSK'in ortak gerekçeleri ile miting yasaklanınca kitlesel basın açıklaması yapıldı. Eylem sona erdiğinde beklenen provokasyon olmamıştı. Sermaye medyasının linççi “vatandaş”ları (!) da gelmeyince iş polise düştü. DİSK'in çekilmesiyle eli rahatlayan polis, dağılmak üzere olan kitleye saldırdığında fonda DİSK yönetimine bir teşekkür borcumuz var: Sayelerinde asıl provokatörün polis olduğu bir kez daha anlaşıldı.
İşçi sınıfının devrimci potansiyelinden doğan ve adını ondan alan, varlığına kasteden ilk iktidar girişimini işçi sınıfının içinden üç ölü ve yüzlerce yaralı verdiği 15-16 Haziran devrimci direnişiyle durduran DİSK'in bugünkü içler acısı hali kuşkusuz çok tartışılacaktır. Ancak DİSK yöneticilerinin 12 Eylül protesto mitinginden kaçmalarının asıl nedeni, devrimci tarihsel deneyimlerin, faşizme, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele birikimlerinin, askeri ve sivil faşizmin halka karşı işlediği suçların kolektif bilinçlerden silinmesine yönelik egemen sınıf politikasına ters düşmemekti. Bellekler silinmeden sermayeye sevgi mesajları gönderilemez, işçi sınıfı burjuvazinin lütfuna sığınan sermayenin gelişmesi için dua eden bir sınıfa dönüştürülemezdi.
Siyasal, ekonomik, sendikal, toplumsal hak ve özgürlük mücadelesi veren sınıf, meslek ve kitle örgütlerini DİSK'in bu politika ve tavırlarına karşı duyarlı ve dikkatli olmaya çağırıyoruz.
Çağdaş Hukukçular Derneği
Genel Yönetim Kurulu |