Ünifilde son bir haftadır işverenin uyguladığı saldırıları Kızıl Bayrak aracılığıyla tüm işçilerin bilgisine sunmak istiyoruz.
Kızıl Bayrak okurları hatırlayacaktır. Daha önce işten atmalara karşı iş yavaşlatma eylemi yapmış ve geçici de olsa saldırıyı durdurmuştuk. İşverenin bundan sonra nice davranacağı belli olmazdı. Ama kesin olan bir şey vardı ki, TİS yetkisi geldikten sonra hiç boş durmayacaktı.
İlk başta sendikaya itiraz etmedi, akılcı davranıp zaman kazandı. İşçilerin örgütlülüğünün ne derecede olduğunu bilmiyordu. Bir aylık zaman içinde hepsini hesaba katıp durumu ona göre saptadı. Ağustos başında önce emekli komiser olan bir adamı getirip idare amiri yaptı. İşçilere de bunu işçi sorunlarıyla daha yakından ilgilenmek için diye yutturmaya çalıştıysa da kimse buna inanmadı.
Tam bu sırada fabrikada yıllık izinler başladı. İzinden dönen arkadaşlarımızın çoğu üç kişinin daha gün boyu ortalıkta dolandıklarını gördüler. Bunlar, kim kiminle konuşuyor izliyor, yemek ve çaylarda yemekhanede oturup işçileri süzüyorlardı. Yanı sıra servise binip inerken bizi bekliyorlardı. Sonradan öğrendik ki bunlar da ordudan emekli kişilermiş.
TİS yetkisi geldikten sonra müdür ve amirler toplantıdan çıkmaz oldular. Baskılar ağustos ayında artmaya başladı. İlk önce baskıya kimi amirlerle başladılar. Sonuç alamayınca yalakaları aracılığıyla devam ettirdiler. Ama her çaba sonuçsuz kalıyor ve hemen fabrikada yayılıyordu. Bu amaç çerçevesinde işe aldıkları idare amirleri müdürle birlikte izinde çalışan bir işçiden başlayarak odalarına çekme yöntemi uygulamaya başladılar.
İşverenin baskısı ve terörü artarken 3 Eylül günü 4 bakımcı arkadaşımız işten çıkarıldılar. Gerekçe hırsızlık, iş savsaklama, işyerinin sırlarını dışarı sızdırmak. Kölelik Yasasındaki 25. madde, yani tazminatsız fesih... İşten atılmalar bir hafta öncesinden konuşuluyordu. Böyle bir duruma karşı 30 kadar işçi sendikada toplantı yaptı ve bir eylem yapmak gerektiğini savundular. İşçilerin diretmesi üzerine sendikacı da çay almama eylemiyle başlanabileceğini söyledi.
Ancak toplantıdan çıkar çıkmaz sendikacılar fabrika genel müdürünü arayarak görüşme istemişler, yanların baştemsilciyi de katarak görüşmüşler. Daha o gün sendikacılar hangi yolu izleyeceklerini bize göstermiş oldular. Ve bununla az kişi de olsalar işçilerin iradesini kırmış oldular. Nitekim bundan iki işgünü sonra işten atmalar başladı. Bizzat sendikaların başına çöreklenmiş, işçilerin dostu gibi görünen bürokratlar aracılığıyla bunun önü açılmış oldu.
İşten atılan dört arkadaşa iki gün sonra biri temsilci olan 2 kişi daha eklendi. 10 Eylülde 3 işçinin daha çıkışı verildi. Toplam 9 işçi çıkarıldı. Ama çıkarmaların devam edeceği açık açık söylenmişti.
İlk işten çıkarmaların olduğu gün çay ve yemek almayarak eyleme başladık. Bu etkili bir eylem değildi. Pasif olmasına rağmen işçilerde olumlu bir hava bıraktı. Fazla etkili olmayacak kadar da iş yavaşlatma oldu.
Aynı gün ve ertesi gün sendikada toplantı yapıldı. Lafı işçilere hiç bırakmamaya çalışan şube başkanı Ali Rıza İkisivriye bir arkadaşımız herkes adına şunları söyledi: Bugüne kadar siz çok konuştunuz, şimdi sıra bizde. Sendika başkanı ağzını açar açmaz yemek ve çay eyleminin sona erdiğini söyledi. Her şey yasal yollardan yapılacaktı! Yasal yollar dedikleri ise kölelik yasasının işçilere hak gördüğü dava açma yolu. Ve o günden sonra sendikada yapılan iki toplantıda da sendika başkanlarının ağızlarından hep iki kelime çıkıyor. Yasal yol!..
Böylece kölelik yasasının işçilere reva gördüğünü, bu bürokratlar işçi dostu maskesiyle işçilere dayatıyorlar. O zaman sermayenin, patronların çıkarını savunan kölelik yasası sendika bürokratları eli ile bize dayatılıyor. Hak aramak mı istiyorsunuz, alın size yasal yol, Dava açma yolu diyorlar. Ha bir de şunu da söylüyorlar: Biz istediğiniz her şeyi yapamayız, illa yapmakta diretirseniz bunun mesuliyetini üzerimize almayız. Yani sizi sahiplenmeyiz!
Öyle anlaşılıyor ki, TİSleri masa başında bağıtlamaktan yana olan bu sendika bürokratları meğer işçileri satmakla ünlüymüş ve masa başından da her zaman bunu anlıyorlar. Satıldık düşüncesi 3 ve 4 Eylüldeki toplantılardan sonra işçilerin çoğunda oluşmuştur. Ve biz de diyoruz ki, ancak işçileri satanlar eylemsizlikten yana olur ve işçilerin karşısında utanmadan bunu savunurlar. Biz işçiler ne yazık ki, ancak yaşadığımız zaman sendikalarımızın başına çöreklenmiş ve bizi satma gücünü sermayeye, patronlara sırtını dayamaktan alan bu bürokratların gerçek yüzünü görüyoruz.
Unutmadan şunu da söyleyelim: 4 Eylül günü sendikadaki toplantıdan sonra işe giden işçiler arasında sendikadan istifa edenler oldu. 2 gün içinde tüm bölümlerden istifa edenlerin sayısı 50yi buldu. Şu anda toplam 9 kişi atıldı. Sendikaya üye olan işçilerin sayısı 100ü geçiyorken bugün geriye 50 kişi kaldı. İstifa edenler, sendikacıların tutumundan ve biraz da kendi korkularından istifa etti. Tabii, Ünifil işçisinin yaşadığı en büyük sorun örgütsüzlük olduğu için en büyük payı da burada aramalıyız.
Sendika bürokratlarının tavrına bir de işverenin benzer bir tavrını ekleyelim. İşveren işten atmalara karşı yapılan iş yavaşlatma eyleminden sonra Evrensel ve Kızıl Bayrak gazetelerinde çıkan haberle ilgili karşı propagandaya girişmişti. Evrenseli o zaman söylemiş, Kızıl Bayrak ı ise geçtiğimiz hafta öne çıkarmıştı. İşin içine siyaset girdi, amaç başka vb. söylemlerle işçiler arasında sermayenin siyasetini yapmaya başladı. Benzer söylemleri sendikacılar da işçilere dillendirdi. Hatta işi provokasyona kadar vardırdılar.
Sermayenin işçilere yaymak istedikleri düşünce her yerde karşımıza çıkıyor. İşçileri siyasetten uzak tutacaklar ki daha rahat sömürebilsinler. Bilinçsiz işçi istedikleri işçidir. Her şeye amenna diyecek ve sesini çıkarmayacak işçidir.
Ünifilde şimdi TİS görüşmeleri tıkanmış ve uyuşmazlığa gidilmiştir. Patron grev ihtimalini de düşünerek eylül başına kadar sürekli mesai yaptırdı. İşten çıkarmalara devam ederek sendikayı tasfiye etmeyi planlıyor. Ama bunlara rağmen her şey bitmiş değil. Ünifilde geri kalanlar sendikayı zorlayarak, işin başına geçerek devam edebilir. Atılanlar da varolan sorunlarla ilgilenmeye devam ediyor.
Son atılanların olduğu gün yapılan toplantıda işçiler eylem yapma konusunda Şube Başkanını zorlamış eylem kararında diretmiştir. Şimdiye kadar biz işçilerin yapamadığı bu oldu. Sendikacıların iki dudağı arasından çıkana takılmadan meşru haklarımızı savunmanın tek yolu birbirimize güvenip mücadelede ısrarcı olmaktır. Haklarımızı savunmanın yolu işçi sınıfının mücadele yoludur.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Merhaba Pirelli-Ekolas işçileri, merhaba sınıf kardeşlerimiz!
Asalaklar takımı gün geçtikçe boynumuzdaki sömürü zincirini daha da sıkmakta, sermayenin işçi sınıfına saldırıları yoğunlaşmaktadır. Bu saldırılardan en önemlisi hiç kuşkusuz son çıkarılan iş yasasıdır. Yüzelli yıllık kazanımlarımızı bir çırpıda elimizden almayı hedefleyen bu yasa, bizlerin değil bütünüyle sermayenin çıkarlarına göre hazırlanmıştır.
Sermaye sınıfı her zaman kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. Kârına daha fazla kâr katmak için zorlandığı süreçlerde de bütün faturayı yine biz işçi ve emekçilerin sırtına yüklemiştir. Artık herşey çok açık ve nettir. Sermaye sınıfı günden güne bedeller ödeyerek kazandığımız haklarımıza saldırmaktadır. Artık buna dur demenin, sömürü zincirlerini kırmanın zamanıdır. Bunun örgütlü bir güçle gerçekleşebileceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Ve bunu bir kez daha siz Pirelli-Ekolas işçileri gösterdiniz. İşçi sınıfının kurtuluşu örgütlü mücadelededir. Bu bilinçle hareket etmeli ve kendi sınıf çıkarlarımızı korumak için örgütlü bir şekilde davranmalıyız.
Sizlerin de dediği gibi, verdiğiniz mücadelede elde edilecek zafer işçi sınıfının ortak zaferi olacaktır. Bu yüzden direnişinizi direnişimiz biliyor, vermekte olduğunuz haklı ve onurlu mücadelenizi destekliyoruz.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Yaşasın Pirelle-Ekolas direnişimiz!
Yaşasın sınıf dayanışması!