Devletin tepesinde, genç subayların AKPden rahatsız olduğuna ilişkin haberlerle başlayan tartışmalar geçen haftanın temel gündemiydi. Ecevit hükümeti dönemindeki Anayasa kitapçığı fırlatma nedeniyle(!) patlak veren krizden dersler çıkarılmış olsa gerek, bu kez tartışmanın tarafları Borsayı düşünerek hareket ettiler. Böylece, 28 Mayısta yapılan MGK toplantısında bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı.
Ama biliyoruz ki,
uşaklıkta birbirleriyle yarışan hükümet ve ordunun uygulanmakta
olan uşakça politikalara ilişkin birbirlerinden esaslı farkları
yok. Tabii ki, tepede didişmelerin olmaması bunun için yeterli
değil. Değil, zira sermaye devleti 80 yıllık tarihi boyunca hiçbir
zaman istikrarlı bir siyasal tabloyu sağlayacak bir iktisadi alt
yapıya sahip olamadı. Son 50 küsür yıllık gelişmesinde hemen hiçbir
alanda bağımsız bir politika izleme gücü bulamadı. Emperyalist
kıskaç her geçen gün daha fazla daraldı. Bu tablo içinde AKP hükümeti
de, diğerleri gibi, uşaklıkta daha hızlı hareket etmek ve bu arada
kendisine ve temsil ettiği kesimlere bir takım ayrıcalıklar sağlamak
istiyor. Her düzen partisi gibi, bal tutan parmağını yalar
dercesine kendi yandaşlarını yönetim mekanizmasına dahil etmek,
böylece çıkarlarını sağlama almk istiyor. Onun dinci özlemleri
canlı tutmaya dönük başka adımlarını da önplana çıkaran ordu ise,
hem ulusal hem de uluslararası alanda kontrolü elden bırakmak
istemiyor. Özellikle, ABye üyelik ve ABD ile gerilen ilişkilerin
düzeltilmesi konusunda AKP hükümetinin kendi başına önplana çıkmasını
can sıkıcı bir durum olarak görüyor. Bu sürtüşmelerden kimin daha
kazançlı çıkacağını ise zaman gösterecek. Ama şimdiden belli ki,
bunca gürültü ve patırtı ordunun hancı, hükümetlerin yolcu olduğu
bir mahalde gerçekleşiyor.
Bizi asıl ilgilendiren asıl nokta ise emekçilerin kafasının karıştırılarak yaratılan toz duman içinde bir dizi saldırının peşpeşe hayata geçirilmesidir.
Bizi bekleyen görev AKPnin demokratikleşmeyi, ordunun ise irticacı güçlere karşı çağdaş toplumu ve laikliği temsil etme iddiasıyla bir yer tutmaya çalışmasının yaratacağı yanılsamalara izin vermemek, sermaye iktidarının karşısına tok bir sınıf tavrıyla, sınıfın örgütlü gücüyle çıkmaktır. Aynı şekilde sendika ağalarının yarattığı yanılsamayı parçalamak, ördüğü barikatları yıkmaktır. Ancak bu yolla işçi sınıfı, onların gündemine karşı kendi gündemiyle çıkmayı başarabilir.
7 Haziran günü izmitte yapılacak özelleştirme karşı mitinge bu sorumlulukla hazırlanmalıyız.