MGK savaş için gerekli son hazırlıkların tamamlanması emrini verdi...
AKP hükümeti kendi tabanını ve kamuoyunu savaşa hazırlıyor! Düzen cephesindeki tüm hazırlıklar emperyalist savaşa endekslendi. Erdoğan ve Abdullah Gül göstermelik de olsa artık barıştan söz etmiyorlar. Savaşın yakınlaşması, bunun sonucu olarak kaçınılmaz hale gelen hazırlıklar barışa dair demagojiye olanak bırakmadığı ölçüde maskeler bir kenara atılmak zorunda kalındı. Artık sorun kitlelerin savaşa hazırlanması aşamasına varmış bulunuyor. AKP savaş konusunda tutum mu değiştirdi? Savaşa dair pazarlık ve hazırlıklar esas olarak ABD ile Türk Genelkurmayının inisiyatifinde yürütüldü. Emperyalist savaşa katılımın gerekçelerini açıklamak, kamuoyunu bu konuda ikna etmek vazifesi ise AKP hükümetine verildi. Son günlere kadar yapılan, sorunun barışçı yollardan çözülebilmesi için elimizden gelen çabayı sarf edeceğiz tarzındaki açıklamalar artık geride kaldı. Hükümet, savaşın kaçınılmaz olduğunu, Türkiyenin yanı başında başlayacak bu savaşın dışında kalmayacağını, zira ulusal çıkarlar ve ABD ile stratejik ittifakın bunu zorunlu kıldığını propaganda etmeye hız verdi. Tabii ki sermaye basınının tam desteğini de arkasına alarak. Kimi çevreler, AKPnin bu açıklamalarına bakarak savaşla ilgili tavrında bir değişim olduğunu, kararsızlığını aşarak net bir tutum sergilemeye başladığını sanıyorlar. Oysa iddia edilenin aksine hükümet kararsız filan değildi. Yürüttüğü ikiyüzlü politika ile hem ABDye hem de kendi tabanı ve savaş karşıtı kitlelere şirin görünmeye çalışıyordu. Bunun dışında Bush ve savaş çetesi ile yapılan görüşmeler, Genelkurmay ve MGK ile tam bir uyum içinde yürütülen çalışmalar, Irak yönetimini hedef alan, Saddam Hüseyini savaşın tek sorumlusuymuş gibi gösteren arsızca açıklamalar, AKPnin Amerikan emperyalizmine uşaklık etmek konusunda son derece net olduğunu gösteriyordu. Takkeler düştü! Son olarak 31 Ocakta toplanan MGK, üç konuda hükümete yetki verilmesini tavsiye etti. Bunlardan ilki liman ve üslerin modernizasyonu, yani ABDnin ihtiyaçlarına karşılık verecek hale getirilmesi; ikincisi Amerikan askerinin geçişine izin verme; üçüncüsü ise Iraka asker gönderme. İlkine ilişkin yetki teskeresinin mecliste onaylanmasıyla ilk adım atıldı. Tavsiyeler doğrultusunda alınan ve alınacak kararların tümü saldırgan ABD-İngiliz ittifakının Iraka Kuzeyden cephe açabilmesi için özel önem taşıyor. Bu kararlar, bugüne kadar yapılan ve halen yapılmakta olan savaş hazırlıklarının hukuksal dayanağını oluşturacak. AKP için bu aşamadan sonra barışçı çözümle ilgili söylemler zaman kaybıdır. Artık Türkiyenin aktif rol üstleneceği bir emperyalist savaşa hazırlıktır söz konusu olan ve Washingtondaki efendiler bir an önce bu adımların atılmasını istemektedir. Bu koşullarda Amerikancı AKP kurmaylarına düşen takkelerini bir yana bırakmak olmaktadır. Savaş medyası AKPnin AKP, kendi tabanı ile birlikte emperyalist savaşa tepki duyan halk kitlelerini Irak saldırısına hazırlamak, en azından pasif izleyici konumunda tutabilmek için çalışırken yalnız değildir. Bu konuda kolları aylar önce sıvayan kirli medya en büyük destekçisi durumundadır. Burjuva basını kirli misyonunu emperyalist saldırganlığa tam destek temeli üzerine kurmuş durumdadır. Atılan manşetler, kullanılan dil, haberlere eşlik eden fotoğraflar, atılacak bombalara ilişkin bilgilere kadar savaş propagandası yapıyorlar. Hatta AKP yöneticilerine, Deniz Baykal şahsında CHPlilere akıl ve cesaret veriyorlar. Onlara göre ABD haydutuna gecikmeden ve kayıtsız şartsız destek verilmelidir, zira Türkiyenin ulusal çıkarları bunu gerektirmektedir. Aksi durumda ne Kürt devletinin kurulması engellenebilir, ne bu arzulanmayan devletin Musul-Kerkük petrollerini denetlemesinin önüne geçilebilir ne de savaş sonrası ganimetlerin paylaşımından pay alınabilir, vb... Savaş ve saldırganlık propagandasını öne çıkaran sermaye basını, reklamını yaptığı bombaların, füzelerin Irak halkının tepesine yağacağından, bunun sonucu katledilecek yüzbinlerce insandan hiç bahsetmiyor. Onların haberlerinde sadece diktatör Saddam, Irakı işgal ederek oraya demokrasi taşıyacak Bush ve Türkiyenin ulusal çıkarları var. Deniz Baykal ve CHPnin Deniz Baykalın emperyalist savaşla ilgili daha önceki açıklamaları, her kararın yüce meclis çatısı altında alınması gerektiğine dairdi. Yani her kararda Baykalın ve CHPnin de imzası olmalıydı. Sosyal demokrat Baykalın ne Amerikan saldırganlığına ne de komşu bir halkın yıkımı ve katledilmesine karşı bir tepkisi vardı. CHP son günlerde savaşa karşıymış gibi bir tutum almaya, savaşa hayır! türünden afişler yapıp savaş istemiyoruz! mealinden açıklamalar yapmaya başladı. İşçi-emekçilerde ve diğer toplum kesimlerindeki emperyalist savaş karşıtlığının yaygınlığı onları demagojik de olsa savaş karşıtı bir söylem tutturmaya itti. Kimi yerellerde sembolik eylemler yapma yoluna gittiler. Hem kendi tabanları hem de ABD saldırganlığına karşı olan kitleler nezdinde sempati toplamak için böyle çıkışlar yapmaya başladılar. Başbakan ile yaptığı görüşmenin ardından basına açıklama yapan CHP lideri, hiç de barıştan yana olmadığını ortaya koydu. Sözde Amerikan askerlerinin Türkiyede konuşlanmasına ve Iraka geçişine karşı olan Baykal, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Iraka girmesinin zorunlu olduğunu savunuyor. Kürt devletinin kurulmasını engellemek için Irak topraklarının işgal edilmesini savunuyor. Ama zaten Kürt devletinin kurulabileceği ihtimali egemen çevreler tarafından da aylardır ABD safında savaşa katılmayı zorunlu kılan bir gerekçe olarak sunuluyor. Baykal bu ikiyüzlü tutumuyla neyi amaçlıyor? O, savaşa aktif desteğin Erdoğan ve Gül tarafından ABDye verilen vaatlerden kaynaklandığını iddia ederek, hem kendi partisini, hem de Amerikancı generalleri temize çıkarmaya çalışıyor. Ama boşuna, savaş kararının altında bizzat Genelkurmayın imzası olduğu bir sır değil. Sırası geldiğinde Baykal ve partisinin de savaş lehine oy kullanacağından şüphe etmemek gerekiyor. Onlar kendi sınıfsal konumlarına TÜSİADından Genelkurmayına, sermaye basınından burjuva partilerine kadar çürümüş düzenin tüm güçleri Amerikan emperyalizmi lehine, Irak halkına karşı savaşta aktif rol üstlenmeye soyunmuşlardır. Emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası oldukları için bu tercihlerinde şaşılacak bir şey yok. Bu son derece bilinçli bir sınıfsal tutumdur. Emperyalist savaşın halklara yaşatacağı acı, yıkım ve felaketler onları zerre kadar ilgilendirmiyor. Zira onlar kendi sınıfsal çıkarlarını korumak için her yolu mübah sayıyorlar. Bir bütün olarak düzen cephesinin savaş karşısındaki tutumu son derece açık ve nettir. İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden sorun ise, emperyalist savaş ve saldırganlığa, bu felaketlerin temel kaynağı olan emperyalist-kapitalist sisteme karşı nasıl bir duruş sergileneceğidir. En az kokuşmuş düzen temsilcileri kadar kararlı ve tok bir sınıfsal duruşun ortaya konulması gerekmektedir. Bütün çabalar bu düzeyi yakalamaya kilitlenmelidir. Aksi durumda savaş çetesinin halkların yıkımı demek olan hedeflerine ulaşmaları önünde bir engel kalmayacaktır. |
|||||