Bu hafta orta sayfamızda KADEKe ilişkin bir değerlendirmemiz yer alıyor. Orta sayfada bir süredir yayını devam eden yazımıza, son bir bölüm kalmasına rağmen ara vererek KADEK değerlendirmesini yayınlamayı tercih nedenimiz, konunun güncelliğinin yanı sıra, atılan yeni adımın ilk verilerinin yorumunu siz okurlarımıza bir an önce sunmak istememizdir.
Ara verdiğimiz orta sayfa yazısının son bölümünü de haftaya yayımlayacağız.
Bu yıl 10 Aralıkta başlayacak İnsan Hakları Haftasına, insanın haklarıyla birlikte en fazla ayaklar altına alındığı bir süreçte giriyoruz. Uluslararası düzeyde, ABD imparatorluğunu pekiştirmek uğruna onbinlerce insanın yaşam hakkının elinden alındığı; yerelde, AB üzerine tüm demokrasi demagojileriyle bir arada en büyük demokrasi sahtekarlığının yaşandığı, demokratikleşme adı altında her türlü demokratik hak ve özgürlüğün ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir süreçtir yaşadığımız.
Böyle olunca, burjuva düzen cephesinden haftaya ilişkin her söylemin sahtekarlık düzeyinde bir acı ironinin konusu olacağı açıktır. İnsan hakları üzerine söyleyecekleri her şeyin tam tersini anlamak ve beklemek gerekiyor. Zaten, hali hazırdaki uygulamalar farklı bir beklenti ihtimalini çoktan ortadan kaldırmış bulunuyor.
Diğer yandan, hakları çiğnenen genelde ve esasta hep işçi ve emekçi insanlar olduğuna göre, hafta kapsamında etkinlikte bulunması, bunu, hak ve özgürlüklerine sahip çıkmanın vesilesi yapması, düzenin konuya ilişkin yanılsamalarını teşhir edip gerçekleri deşifre etmesi gereken de onlardır.
Emperyalist savaşlara karşı yaşam hakkını savunmak, basın sansürlerine karşı söz, basın, düşünce özgürlüğünü savunmak, iktisadi teröre karşı insanca yaşama hakkını savunmak... Ve nihayet, emperyalist-kapitalist barbarlık içinde çürüme ve çöküşe karşı sosyalist diriliş hakkını savunmak. İnsan haklarını, birey olarak insanın haklarından öte, o bireylerden oluşmuş sınıfların ve toplumların hakları olarak algılamak, kabul etmek, belirlemek ve istemek gerekiyor. Çünkü, ancak böyle yapılabildiği durumda hakların alınıp kullanılabilmesi mümkün oluyor. Çünkü ezilen sınıfların üyeleri, tek başlarına hiçbir temel hak alabilme ve kullanabilme şansına sahip bulunmuyor. Bu da konuyu bir kez daha sınıfsal toplumsal mücadelenin olmazsa olmazlığına getiriyor.
En temel insani hakları kullanabilmek için bile örgütlü mücadele!..