ABD, işgal rejimini oturtmakta zorlanıyor. Her gün askeri kayıplar veriyor. Karşısındaki direniş gün geçtikçe büyüyor ve derinleşiyor. Bu, ABDnin planlarını alt üst ediyor.
İşgal rejimini oturtmakta zorlanan ABD, bu durumu aşmak için belli arayışlar içine girdi. Bunlardan biri, BM ve onun üzerinden diğer devletleri kimi kırıntılar karşılığında yedeğine almak ve üzerindeki yükü belli ölçülerde hafifletmek! Diğeri ise, kendisine yakın, çizgisini onaylayan devletlerden askeri destek istemektir.
Birinci beklentisinden henüz istediği sonucu alamayan ABD, Türkiye gibi ülkelerden istediği askeri desteği alma konusunda daha somut sonuçlar almak üzeredir.
Öteden beri TC ile ABD arasında süren pazarlıklar henüz tam sonuçlanmasa da belli bir noktaya geldi. Bunun üzerine TC, Iraka asker gönderme ve bir yıl süre ile orada konumlandırma konusunda kendi meclisinden gerekli izni almış bulunuyor. ABD ile yapılacak askeri müzakereler ve pazarlıkların sonuçlanmasından sonra, belirlenecek çerçevede ve plan doğrultusunda Türk askerinin belli bir gücü Iraka ve Güney Kürdistana gönderilip konumlandıracak. Bu, neredeyse kesinleşmiş gibidir.
Ancak Türk askerinin Irak veya Güney Kürdistanda konumlandırılması kendisiyle birlikte çok ciddi sorunlar ve krizler getirmeye aday görünüyor. Bu olasılığı biraz açmakta yarar var. Bunun için öncelikle TCnin hesaplarına, stratejik ve taktik beklentilerine bakmamız gerekir.
TCnin stratejik hesabının odağında Kürdistan sorunu, bu bağlamda Irakın yeniden şekillendirilmesi sorunu var. TC, Irakın, bununla birlikte Güneyin kendi stratejik çıkarları aleyhinde biçimlenmesini istemiyor. Federe bir Güney Kürdistan ve Federal bir Irak TC için istenmeyen, stratejik çıkarlarıyla çelişen bir gelişme olur. TC, savaş ve işgal hareketi sürecinde Irakın yeniden şekillendirilmesi konusunda ve karar süreçlerinde yer alma fırsatını kaçırmıştı. Böylece sürecin dışında kalmıştı. Bu durum kendisini son derece rahatsız etmişti. Yanı başında önemli gelişmeler oluyordu, ama kendisi buna müdahale edemiyor, dahası etkileme şansına sahip olamıyordu.
Ne var ki, ABD işgalinin Irakta sarpa sarması TC için yeni bir fırsat anlamına geliyordu. Aslında Güneydeki kontra ve istikrarsızlık yaratma faaliyetleri, bir bakıma bu anılan fırsatı yaratmaya dönüktü. ABDnin kendisine ihtiyacı vardı artık. Askeri açıdan yardımcı olabilir ve böylece savaş sürecinde kaçırdığı karar süreçlerinde etkin yer alma, gelişmeleri daha fazla etkileme şansını yeniden yakalayabilirdi.
ABD ile müzakerelere başladı, sıkı bir pazarlığa tutuştu. Genel amacı daha fazla söz ve etki sahibi olmaktı. Bunun için istediği düzeyde ve miktarda askeri gücü göndermek ve bunları Kürdistana ve bu olamıyorsa Kürdistanı ve oradaki gelişmeleri daha yakından etkileyebilecek ve kontrol altına alabilecek bir bölgeye konumlandırmak istiyordu.
Bu genel yaklaşım bağlamında TC, ABD ile KADEK konusunda kendisinin belirlediği bir eylem planında anlaşmaya ulaşmak istiyordu. Bu nokta üzerinde yoğunlaşan pazarlıklar, yapılan açıklamalara göre, belli bir anlaşmayla sonuçlanmış bulunuyor. ABDnin yakın gelecekte TC ile birlikte KADEKe karşı askeri bir harekete girişmeyeceği biliniyor. Irakta işgal rejiminin oturmasına bağlı olarak KADEKin Güneydeki varlığının tasfiyesi de gündeme gelecektir. Görünen o ki TC için önemli olan KADEK ile ilgili ihtiyaç duyduğu siyasal ve askeri güvenceleri almasıdır. Bunu da başarmış görünüyor.
TC, büyük bir askeri güç ile Güney Kürdistanda konumlanmak istiyor. Ancak bunu başarmaması durumunda Güneyden Bağdata uzanan bir hatta kendi denetiminde bir geçiş yolu projesi üzerinde durmaktadır. Bu proje ile Güneydeki gelişmeleri daha rahat etkileyebileceğini ve kontrol edebileceğini hesaplıyor.
Kısacası TCnin Irak veya Güneye asker gönderme istemi, Iraktaki işgal hareketine güç ve destek verme niteliğindedir ve Kürdistan bağlamında bunun özgün boyutları da vardır. Her açıdan bu bir işgal hareketidir, var olan askeri işgali güçlendirme istemine oturmaktadır. ABDnin talebi üzerine gelişecek bir harekettir.
TCnin hesapları çok açıktır, hiçbir tereddütte yer bırakmayacak kadar... ABDnin de hesapları var; işgali güçlendirmek, kendi askeri güçleri ile yerel direnişçiler arasında bir tampon güç oluşturmak, işte bu, anılan bu hesabın özünü oluşturmaktadır.
Ancak bu konuda ABD ve TCnin hesapları önünde ciddi handikaplar var. Herşeyden önce Güney güçleri TC askerinin Güneyde veya Irakta konumlanmasına karşıdırlar. Çünkü onlar, TCnin hesabının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Araplar da TCnin gelişebilecek askeri işgaline karşıdırlar. Şu anda ABDye karşı savaşan güçlerin de TC askerini çiçeklerle karşılamayacakları açıktır. Bu durum işgal kuvvetlerinin işlerini zorlaştıracak etkenleri anlatmaktadır.
Öte yandan ABDnin BMyi işgal hareketinin yedeğine alma çabası da sonuç vermekten uzak görünüyor. Bu da TCnin işlerini daha da zora sokacak bir etken olarak düşünülebilir.
Bütün bunlara rağmen ABD tüm Ortadoğuyu tek başına yönetme, bunun için İsraili bir mızrak ucu gibi kullanma planını da adım adım uyguluyor. İsrailin Suriye topraklarını bombalaması, Arafatı sürgün kararı, Filistin halkına karşı yürüttüğü sistematik yoketme hareketleri bu planın belli başlı adımları niteliğinde görünüyor.
Güney, Irak ve Ortadoğu daha fazla karışmaya aday görünüyor...
Dolayısıyla yeni gelişmelere hazırlıklı olmak mevcut karmaşa ve çelişkiler ortamında daha bir zorunlu olmaktadır!..