Irakta batağa saplanan ABD emperyalizmi çözüm arayışını sürdürüyor. Bu arayış emperyalistler arası pazarlıklar biçiminde yaşanıyor. Bu pazarlık, Irak ve bölge halklarının geleceği üzerinden yürütülen kanlı ve kirli bir pazarlıktır.
ABD ile kan pazarlığı konusunda anlaşan sermaye devleti Irakın işgalinde jandarma olmaya hazırlanıyor. Ancak hem dünyada hem de Türkiyede yaşanan gelişmeler bu işgalin gün geçtikçe hiçbir meşruluğa ve haklılığa sahip olmadığı ortaya çıkıyor. Buna en son örnek Bush yönetiminin Iraka gönderdiği özel araştırma ekibinin kitle imha silahlarının Irakın elinde bulunmadığını açıklamasıdır. Eski BM silah denetçisi David Kay başkanlığında 1400 kişilik bir ekip Hazirandan bu yana Irakta inceleme yapmaktaydı. Bu inceleme sonucunda Irakta kitle imha silahlarının bulunmadığı böylece bir kez daha anlaşıldı.
Ortadoğudaki bir diğer gelişme ise İsrailde yaşandı. İsrail yıllardır işgal ettiği Filistin topraklarında acımasız ve vahşi bir devlet terörü uyguluyor. Artık bu teröre ortak olmak istemeyen 25 İsrailli pilot, Filistin topraklarındaki görevlerini reddeden toplu bir dilekçeyi Hava Kuvvetleri Komutanına ilettiler.
Dünyada emperyalist savaş ve işgale karşı tepkiler gelişirken sermaye devleti ABD ile yaptığı kan pazarlığını tamamladı. Önümüzdeki haftalarda bunun gereklerini yerine getirecek. Ne yazık ki, Türkiye cephesinde savaş karşıtı muhalefet bu gelişmenin önünü kesebilecek bir süreci örgütleyebilmiş değil. 27 Eylül günü bir dizi kentte yapılacak savaş karşıtı eylemler bu muhalefetin gücü ve etkisi konusunda bir gösterge olacak. 27sindeki eylemleri sürecin bir ilk adımı olarak değerlendirmek gerekiyor. Bilindiği gibi geniş işçi ve emekçi kitleler Irakta jandarmalığa hayır! diyor. Savaş karşıtı hareket bu güçlü zemini emperyalist saldırganlık ve işgale karşı eylemli tepkiye çevirebilmeyi başarmalıdır. Kuşkusuz bunda en büyük görev ve sorumlulukta komünist ve devrimcilere düşüyor.
Türk sermaye devleti çıkardığı AB uyum paketleriyle ülkeye demokrasi geldiği yalanlarına sarılmayı sürdüredursun gündelik uygulamalar bunun bir aldatmaca olduğunu kanıtlıyor. Basın açıklamalarına yönelik saldırılar, Kürt Festivaline katıldıkları için DGMde yargılamalar, tecridin kaldırılması için Ankara Güvenparkta çadır açan TAYADlı Ailelerin gözaltına alınması ve çadırlarının yıkılması buna sadece birkaç örnektir. Buna bir başka örnek de Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak gazetesi hakkında verilen bir haftalık kapatma kararıdır.
Tüm bu örnekler AB demokrasisi diye parlatılmaya çalışılan söylemlerin içi boş bir laf yığınından ibaret olduğunu gösteriyor. Bu ülkeye gerçek demokrasiyi işçi ve emekçilerin devrimci sınıf mücadelesi getirecektir.