16 Mart '02
Sayı: 10 (50)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşgal, katliam ve terör politikasına karşı ölümüne direniş sürüyor!
  Halkların katili Cheney Türkiye'den defol!
  Sahte tartışmalar değil birleşik-militan mücadele!
  Büyüyen öfke ve çözüm arayışı
  Sendikal ihanete karşı tabanın örgütlü sesini yükseltelim!
  "Salonlarda değil, alanlarda mücadele etmek istiyoruz!"
  Türkiye'de 8 Mart eylemleri...
  "Anadilde eğitim hakkı"na tutuklama!..
  8 Mart ve burjuva toplumunda kadın hakları
  Hücresinden sıyrılan kadın...
  Emekçi kadını sınıf mücadelesi saflarına kazanacağız!...
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...
  Susurluk ordu ve devlettir!
  Direniş tüm saldırılara rağmen kararlılıkla devam ediyor
  Bültenlerimizden...
  Filistin direnişinin öğrettikleri...
  Kürt halkının dostlarına!..
  Fırtınayla gelenler
  Sınıfı örgütlemede her türlü araç ve yöntemi kullanmalıyız!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sınıfı örgütlemede her türlü araç ve
yöntemi kullanmalıyız!

Hem sınıf çalışmasının hem de platform çalışmasının hedefine ulaşabilmesi için değişik yol ve yöntemler kullanıyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz dönem zor bir dönem, ama tüm eksikliklerimize rağmen bu alanda tek ciddi çalışmayı biz sürdürüyoruz. Sınıfa, sınıfın tabanına yönelik yapılan bu çalışmalar hiç kuşkusuz yarın meyvelerini verecektir.

Burada kişisel gözlemim olan bir hususa değinmek istiyorum. Çıkardığım sonuç bu gözlemime dayanıyor. Bu, sınıf çalışmasının bir parçası olarak, sınıfın örgütleri konumundaki sendikaların çıkardığı yayın organlarını düzenli bir şekilde elde edememek ve incelememektir. Bütün sendikaların çıkardığı yayın organları mevcut. Bunları alıp incelemeden birçok şeyi gözden kaçırmış oluruz. En azından işçileri hangi konularda nasıl bilinçlendiriyorlar. Verilen bilgiler doğru mu-yanlış mı, yeterli mi-değil mi? vb. Bu bültenler düzenli takip edildiğinde, bu, o sektördeki işçilerle kendi sorunlarını tartışma imkanları sağlayacaktır. Daha önemlisi, sektöre ait bilgi edinilmiş olacaktır. Sektöre ve sorunlarına hakim olmanını bir imkanıdır bu.

Bu tür yayın organlarında örgütlü olunan işyerleriyle ilgili bilgiler de verilmektedir. Her ne kadar verilen bilgiler yüzeysel olsa da, bu bilgiler kullanılabiliyor. Fabrikalara ait bilgilerin işçilerle yapılan sohbetler esnasında kullanılması etkili olacak, işçinin ilgisini çekecektir.

Örneğin bir bölgede x sendikasında örgütlü bir işyeri var. O işyerinden işçiler veya temsilciyle konuşurken; sendikanız şu fabrikada şu olayları anlatıyor, ama kötü bir sözleşme imzalamış bunun nedenini tartışmıyor! Ya da işçiler işten atılmış, ama sendika bu konuda birşeyler yazıp çizmiyor! Bu basit bilgilere dayanarak yapılacak tartışmalar, kurulan ilişkiyi daha ileri düzeye taşımayı kolaylaştıracaktır.

Bu konuda önemli bir diğer husus, bu tür yayın organlarında (özellikle temel sektörlerde örgütlü olan Türk Metal, Öz Çelik-İş, Petrol-İş gibi) işçiyi eğiten ve bilinçlendiren, ona sınıf kimliği kazandıran yazıların neredeyse hiç olmamasıdır. İşçileri kendi amaçları doğrultusunda yönlendiriyorlar ve “çözüm” sunuyorlar. Sunulan çözümsüzlük ve köleliğe devamdır aslında. Bu yayınlar üzerinden sendikanın tutumunu teşhir edebilir, sendikaların kendi sorunlarından ne kadar uzak ve duyarsız olduğunu işçilere gösterebiliriz.

Sendikalar sınıfın örgütüyse eğer, sınıfın çıkarlarından uzak duramaz ve sınıfın yıkımına yolaçan konularda duyarsız kalamaz. Ama biliyoruz ki birçok sendika sınıftan uzak ve duyarsız. Şu süreçte sendika yayınlarında en azından savaş konusunun işlenmesi gerekiyor, ama bu yapılmıyor. Oysa savaşların bütün acıları emekçilere havale ediliyor. Üreten sınıfın savaşlardan bir çıkarı olamaz. İşçilerle yapılan sohbetlerde sendikaların tutumu üzerinden de bunların tartışılması, bugün olmasa bile yarın işe yarayacaktır. Bugün bunun acısını işiyle aşıyla çekenler yarın daha duyarlı olacaklardır. Sendikalarına baskı yapacaklar, tutum almasını isteyeceklerdir.
Açık ki, hala da düzen partilerinden, sendikalardan, çıkacak yasalardan umut bekleyenler var. İşte biz bu tür konularla onları bilgilendirecek, sınıfına yaslanmalarını sağlayacak, umudun yolunu göstereceğiz. Tabii ki ısrarlı çalışmayla ve zamanla olacaktır bu.

Kısaca söylemek istediğim şudur: İşçilerin, temsilcilerin yanına gittiğimizde, kuru propagandanın ötesine geçebilmek için, o alanın bilgilerine sahip olabilmeliyiz.

K. Boran/İstanbul

Not: Ayrıca gazetimize bir önerim olacak. Önceki yıllarda Kızıl Bayrak’ta Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in yazılarından iktibaslar kullanılıyordu. Bu metinler son derece öğretici oluyordu. Bu dönemde bu tür bir kullanımın yararlı olacağını düşünüyorum.



Kırşehir ve Kayseri bürolarımıza keyfi polis baskını...

Açık alan faaliyetimiz engellenemez!..

Büromuz talan edildi...

6 Mart’ta TMŞ Basın Masası ve MİT’ten olduğunu söyleyen 14 kişilik zorbalar grubu büromuzu “arama yapmak” bahanesiyle bastı. Eğitim Fakültesi ve yakın çevresine “Yeni YÖK yasası”na karşı yapılmış Ekim Gençliği afişleri devletin kolluk güçlerini rahatsız etmiş olmalı ki, büroda aradıklarını bulamayınca talan yolunu seçtiler

Toplatma kararı olduğu gerekçesiyle çok sayıda gazetemizi, duvarlarımızda asılı olan ÖO direnişi şehitlerinin bulunduğu panoları, cezaevlerinden gönderilen kart ve mektupları, gerekçe göstermeksizin “incelemek üzere” aldılar. Büromuzda bulanan ses kayıt cihazına üç adet kasetle birlikte el koydular. Ve temsilcimizi gözaltına alarak Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler.

Gece boyunca iki ayrı karakola götürülen temsilci yoldaşımız, sabah fiziki şiddet ve hakaretler eşliğinde tekrar Emniyet Müdürlüğü’ne getirilmiş, gözaltı süresi boyunca insanlık dışı uygulamalara tabi tutulmuştur. TMŞ Başkomiseri Kazım Günen tarafından “anlaşma” teklifinde bulunulmuş, baskı ve zor burada da devam etmiştir. Arkadaşımız bir gün gözaltında tutulduktan sonra savcılık tarafından serbest bırakılmıştır. (SY Kızıl Bayrak/Kırşehir)

Baskılar bizi yıldıramaz!

Güvenlik şube ekiplerince 8 Mart günü, toplatılmış yayın bulundurulduğu gerekçesiyle, büromuza baskın düzenlendi. Büroda bulunan yayınlardan toplatması olanların yanı sıra toplatması olmayanlara da güya “incelenmek üzere” el konuldu. Sürü halinde gelen polis büroda bulanan arkadaşlarımıza da sataşmalarda bulundu.

11 Mart günü tekrar gelerek, temsilcimiz Halil Akçadağ’ı ifadesini almak üzere gözaltına aldılar. Temsilcimiz yaklaşık iki saat gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Aynı gün yapılan 8 Mart açıklamasından dolayı, İHD Başkanı Hicran Ünsal da ifadesi alınmak üzere gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. (SY Kızıl Bayrak/Kayseri)



Çocuk büyüdü...
(ON'lara...)

küçük bir bebeğin ilk adım atışıydı
ay parçası yüzünde açan sevinç tomurcuğuydu
“cüret etmenin başarmanın” sevinciydi ilk yürüyüşü
tıpkı yüreğimizin en sert en sıcak yerindeki sevda gibi
yangın ile suyun kardeşliğine denk düşüyordu anlamı
tarifi zor...

herkes kendince yoruyordu aşkı
yarı yolda bırakılan bir heves
pazarda tüketilen bir meta
bir sigara dumanı
ya da şiir
alınteri
dost
TEKOŞİN'e sordum
güzelliği yaratmak dedi
ekmeği paylaşmak
acıyı küçültmek
ödenen bedel dedi
sevda ekmek bedel yanyana geldi

...
zamansızdı belki kardelenlerin kırıma uğraması
ama gülyüzlü
ama ölüm halaylı
ama hüznün kollarında
ON’lar biliyordu
“diz çökerek yaşamaktansa”
ölümle kolkola volta atmanın yeğ olduğunu

ON’lar biliyordu
her kırımda topraktan bir çığlık yükseldiğini
bir çatırtı duyulduğunu
nergizlerin öbek öbek tohum çatlamasıydı
toprağın doğurganlığı
YÜREKLİ bir serçe gibiydi
zalimin gözünde kartal pençesine dönen

...
ölüm mü?
1871’de Paris’te çamur yüzlü bir yaratıktı
küçüldükçe küçülen kapkara ve korkak
o bir gülüşe yenik düşen şaşkındı Ulucanlar’da
artık öğrendi
tohumu toprağın bağrına yuva kurmuş kardelenlere
kırbaç darbesinin fayda etmeyeceğini

...
yaşamak ayakta durabilmek karın doyurmaktan öteydi
sabah serinliğinde yola düşen bir işçinin
usunda dalgalanan bir umuttur
gece vakti evine bitkin dönen işçinin
dişlerini kenetlemesidir
yarını elleriyle yaratması gerektiğinin
öfkesidir
YÜREKLİ’ce “bayrağa leke sürdürmeyeceğiz!”
diyenlerin yolunda yürümektir
ağır aksak duraksayarak değil!
karanlığın gözlerine ateş basmanın hıncıyla yürümektir

...
ve
çocuk büyüdü
bir yudum su
bir tutam yangın
kollarında parçaladığı zincirden (başka kaybedeceği şeyi yok)
geriye de özgürlük kaldı
şimdi koşmayı öğrendi
dizleri kan revan içinde olsa da
gözlerinde güneşi kucaklarcasına
nergiz
düş
ve kitabın hoyratça ilmik ilmik bezendiği yarına doğru...

Dersimli Yiğit/Tekstil işçisi