Ortadoğu giderek ısınıyor. Afganistandan sonra ABD savaş makinasının hedefinde bu kez Irak var. ABD rakip emperyalist güçleri karşısına almak pahasına Iraka saldırı kararını vermiş bulunuyor. Sorun artık bir zamanlama, esasta ise savaş hazırlıklarının tamamlanması sorunu. Bunun için savaş hazırlıkları kapsamında bölgedeki ABD işbirlikçileri ve güçleri bir savaş düzenine sokulmaya çalışılıyor. ABD çıkarları için bölgenin kan gölüne dönmesi sonucunu doğuracak savaşın psikolojik, siyasal, askeri koşulları oluşturulmaya çalışılıyor. ABDnin 11 Eylül sonrası ilan ettiği üzere, bölgedeki tüm güçler ya ABDnin yanında ya da karşısında konumlarını belirlemek zorundalar. Bölgedeki Arap devletlerinin çoğu ABDnin yanında saf tutmasalar da, boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Şu veya bu hesap ve ilişkilerden dolayı ABDnin savaşına karşı saf tutanlar ise, bağımsız bir tutumdan ziyade, ABDnin savaş planına karşı durmaya çalışan rakip emperyalist güçlere dayanmaya çalışıyorlar. Iraka dönük saldırganlıkla bölgedeki anti-emperyalist direniş dinamiklerinin etkisizleştirilmesi, bu savaşın Irak sınırları dışındaki bölgesel sonuçlarına ulaştırılması güvencelenmeye çalışılıyor. Bugün için ABDnin hedefindeki anti-emperyalist mücadele dinamikleri, Filistin direnişi ve Kürt halkının tasfiye aşamasına sokulmuş mücadelesidir. Bu iki dinamik, hem ABD saldırganlığının bölgedeki iki temel dayanağı durumundaki Türkiye ve İsrail için ayakbağı, hem de bölgedeki anti-emperyalist mücadelenin moral ve siyasal sembolleridir. Dolayısıyla ABD hegemonyasının pekiştirilmesine dönük yoğunlaşan müdahaleler bu çerçevede Irakla sınırlı kalmamakta, başta Filistin ve Kürt sorunu olmak üzere, bölgedeki ABD karşıtı dinamiklerin denetim altına sokulması çabasıyla da birleşmektedir. Yıllar öncesinde ABD eski komutanlarından General Benford Bee, ABDnin Ortadoğu stratejisini şöyle açıklıyordu: ABD stratejisi bölge ülkelerinin rejimlerini, petrol kaynaklarını ve Amerikan yurttaşlarını, İsrailin varlığını korumak temelinde aşırı uçlar ve radikal İslam ile mücadele üzerine kurulmuştur. ABDnin bu strateji doğrultusundaki hedefleri; İran, Irak, Libya, Sudan, (İranın etkisine girebilecek) Afganistan ve (İsraille barış yapmadığı takdirde) Suriyedir. Ayrıca Ortadoğuda ABDye karşı çıkan radikal islamcılar ve Amerikan karşıtı milliyetçilerle, sosyalistlerdir. Filistine yönelik operasyonun hedefi Filistin özgürlük mücadelesini ezmek için başlatılmış bulunan operasyon, ABDnin Ortadoğuya müdahale planının kritik bir halkası olarak sürüyor. İsrail savaş makinası ile bir yandan ölüm kusuluyor, diğer yandan teslimiyetçi Filistin yönetimi direnişi kendi elleriyle boğacak bir tutum almaya zorlanıyor. Bunun için İsrailin açık zorunu ABDnin dolaysız müdahalesi tamamlıyor. Filistin yönetimi üzerindeki kıskaç her geçen gün biraz daha daraltılarak, tam bir teslimiyet dayatılıyor. Filistine yönelik bu sistemli operasyon iki açıdan önem taşıyor. Birincisi bölgede ABD hegemonyasının, bu hegemonyanın temel dayanağı olan İsrailin önündeki bir büyük engelin altedilmesi. İkincisi, Filistin direnişinin, bölgedeki tüm anti-emperyalist dinamikler için simgesel moral-politik işlevinden dolayı ezilmesi. Filistin direnişine karşı süren ABD operasyonuyla söylenen özetle şudur: Direniş yolunu seçerseniz ezilirsiniz, size yaşam hakkı tanımayız. Yok eğer bizim egemenliğimizi, bunun gerektirdiği çözümü kabul eder ve radikal unsurlardan kendinizi ayrıştırırsanız, ABD düzeninde size de yer var. Bu, ya ABD düzenine tabi olmak ya da yokoluş ikilemi üzerinden dünya ölçüsünde sürdürülen kampanyanın da özü özetidir. Ramallaha hapsedilen Arafat ile İmralıda Kürt dinamiğine karşı sürdürülen tasfiye operasyonunun dayanağı Öcalan aynı kaderi paylaşıyor. Her ikisi de benzer süreçleri, fakat farklı biçimlerde yaşıyorlar. İkincisi aynı zamanda ABD operasyonunun ideolojik saldırı bayraktarlığını yapıyor. Safını ABDden yana belirleyerek, ABDnin hesaplarını tam bir pervasızlıkla ortaya koyuyor. Bundan dolayı, Filistine yönelik operasyonun anlamını kavramak için, teslimiyetçi Kürt platformu cephesinde yaşanan güncel gelişmelere de bakmak gerekiyor. Teslimiyetçi çizgi ABD saflarında Öcalanın İmralıda program düzeyinde ortaya koyduğu çizgi esasta, ABDnin bölge hakimiyetine boyun eğişe, bunun doğal sonucu olarak devrimci Kürt direnişinin tasfiye edilmesine dayanıyordu. Özelde Türkiye genelde ise Ortadoğu halklarının devrimci ve anti-emperyalist bilinç ve mücadelesine karşı yöneltilmiş ideolojik-siyasal bir karşı saldırı niteliği taşıyordu. Yeni dünya düzencilerinin cephaneliğinden alınma kavramlarla ABD hegemonyası yüceltiliyor, bu hegemonyaya karşı gelenlerin hiçbir geleceğinin olmadığı vaazediliyordu. Direniş, anti-emperyalizm, silahlı mücadele, sosyalizm adına halkların belleğindeki her türlü ilerici-devrimci bilinç öğesi bu saldırıdan nasibini alıyordu. Bu ideolojik-siyasi saldırı, Kürt halkının mücadele dinamikleri üzerinde önemli tahribatlar yaratarak ilerledi. ABDnin Ortadoğuya yönelik kapsamlı operasyonuyla birlikte son noktasına ulaştı: PKK Parti Meclisinin son toplantısının açıklamaları gelinen noktayı özetliyor: ABDnin halkların kırımıyla birlikte kuracağı düzenin payandası olmak. PKK Parti Meclisinin sözkonusu açıklaması, ABD sistemini 21. yüzyılda gelecek kaçınılmaz zorunlu demokratik sistem olarak parlatırken, bu sistem için verilen mücadelenin kiritik halkasının Ortadoğu olduğunu ifade ediyor ve lafı bir parça dolandırarak da olsa, Ortadoğuya müdahelesinde ABDnin yanında yer alacağını sonuçta ilan ediyor. ABDnin dünya hegemonyası için Ortadoğu kritik bir önem taşımaktadır. Bu geçmiş tarihin defalarca doğruladığı bir gerçektir: Dünya çapında güç olmanın yolu Ortadoğudan geçer, burayı zaptedemeyen dünya çapında da egemenlik kuramaz. Boşluğu dolduran başka güçlere tabi hale gelir. Zaten böyle olduğu için ABD dünya ölçeğinde başlattığı operasyonların ilk hedefi olarak Ortadoğuyu seçmiştir. ABDnin (PKK Parti Meclisinin diliyle, uluslararası demokratik sistemin!) dünya ölçeğinde başlattığı seferin geleceği buradaki zafere bağlanmıştır. Bu da tersinden Ortadoğu seferinde karşılaşılacak bir bozgunun bu seferin daha baştan boşa çıkması demektir. Ortadoğu bu konumunu sadece emperyalist çıkarların yoğunlaştığı bi alan olması nedeniyle değil, buna da bağlı olarak dünya ölçeğinde anti-emperyalist bilinç ve mücadelenin yoğunluğunu taşıyor olmasından dolayı kazanmaktadır. Bundan dolayıdır ki dünya ölçeğinde ABD hegemonyasının güçlendirilmesine hizmet eden bir sefer doğrudan ABD karşıtlığının sembollerine yönelmekte, tüm ABD karşıtı safta yeralan güçler hedef tahtasına çıkarılmakadır. PKKde bu gerçeği doğru bir biçimde ama ABDnin safından, onun argümanlarıyla yinelemektedir. PM açıklaması daha ileri giderek Ortadoğu hakimiyetinin bugünkü yolunu gösteriyor: Ortadoğudaki tüm sorunların temelinde Kürt sorunu ile kendisini Filistin-İsrail çatışmasında gündemleştiren Arap-İsrail çelişkisi sorununun yattığı... İçiçe geçmiş sorunlar bölgesel bir çözümü gerekli kılmakta, bu da Kürt sorunu ile Filistin sorununa acil çözüm getirmeyi dayatmaktadır. Her iki sorunun birlikte yoğunlaştığı saha ise Irak olmaktadır. Dolayısıyla Irakın alacağı sistem Ortadoğu sisteminin nasıl şekilleneceğini belirlemektedir. Sistem kavramının içeriği doğru anlaşıldığında tüm bu söylenenlerin anlamı harfi harfine bugünkü ABD Ortadoğu politikasının ana hatlarıyla kabulüdür. Bu nedenle bir kez daha yeni bir eklemeyi gereksiz kılmaktadır. Tüm bunlar ABDnin Ortadoğu halklarının ve siyasal güçlerin önüne koyduğu tercihe bağlanmaktadır: Ya eski sistem, ya da yeni sistem- ya eski statüko ya da yeni statüko. Yeninin önünde durmak imkansız olduğuna göre ezilmek kaçınılmazdır. Öyleyse varolunacaksa bu yeni sistemin yani ABD yanında saf tutulacaktır. Sonuçta kıyımlar ve kırımlar pahasına oluşacak ABD Ortadoğusunda bir yer tutmak mümkün olacaktır. Böylelikle güya ABD payandalığının karşılığı olarak Kürtlerde bu yeni düzende yer alabilecekler. Aksi durumda bugüne kadar olduğu gibi ya kırılacaklar, ya yok sayılacaklar. İşte PKK PM kararları tümüyle bunu anlatmaktadır. Teslimiyetçi Kürt platformu cephesinden yaşanan tüm bu gelişmeler esas olarak ABDnin bölge politikalarının doğru bir biçimde anlaşıldığını göstermekte ve bu politikaların gereklerinin pratik karşılığının ne olduğunu özlü bir biçimde anlatmaktadır. Emperyalizme karşı enternasyonal Ortadoğuda saflar giderek netleşmeye başlamıştır. ABD eksenli emperyalist saldırı cephesi bölgesel bir savaşın hazırlıklarını yapmakta, bu hazırlıklar kapsamında savaş düşük yoğunluklu tarzda sürdürülmektedir. Böylelikle saflaşma derinleştirilmekte, bölge halklarına karşı bir şer cephesi oluşturulmaya çalışılmaktadır. ABD merkezli şer cephesi karşısında bölge halkları ve devrimci direniş odakları enternasyonal direnişi yükseltmek, safları sıklaştırmak durumundadırlar. Bu mücadelenin önemli ayaklarından birisi de ABD emperyalizminin yerel dayanaklarına karşı verilecektir. Bunun için, gerici çıkarlar uğruna feda edilen -halkların büyük bedellerle yarattıkları- ideallerin yeniden bayraklaştırılması büyük önem taşımaktadır: Emperyalist köleliğe karşı ulusal-sınıfsal kurtuluş, enternasyonal dayanışma ve direniş! |
|||||