Kızıl Bayrak'tan Sermaye düzeni ve devletinin katliamcı kimliğini en çarpıcı biçimde sergileyen 19 Aralık katliamının üzerinden yaklaşık 1 yıl geçti. Bu 1 yıl boyunca devlet cezaevlerinde ve dışarıda katletmeye devam etti. 28i 19 Aralıkta olmak üzere, hücre saldırısına karşı direnen devrimcilerden100e yakını katledildi. Ancak devletin katliamcı kimliği salt devrimci harekete yönelik teröründe ortaya çıkmıyor. Bu devletin karakollarından, sadece işkenceyle katledilen devrimcilerin, muhalif basın ve sendika çalışanlarının değil, hırsızlık şüphesiyle gözaltına alınan yurttaşların da cesetleri çıkıyor. Devlet terörü elbette ölümle sonuçlananlarla da sınırlı değil. İşçi sınıfı ve emekçi mücadelesi başta olmak üzere tüm direniş odakları karşısında polis copu-jandarma dipçiğini buluyor. Daha olmadı polis nezarethaneleriyle, mahkeme salonları ve hapishanelerle tanışıyorlar. 1 Aralık eylemlerinde, salt Ankarada gözaltına alınanların sayısı 50 olarak açıklanmıştı. Direnişteki Aktif Dağıtım işçileri ise patronun saldırılarına ek olarak sürekli bir polis taciziyle karşı karşıya. İşçiler ve direnişin arkasındaki Tüm-Tis sendikası yöneticileri defalarca fiziki saldırı ve gözaltı terörüyle sindirilmeye çalışıldı. Son olarak bir direnişçi tutuklanarak cezaevine gönderilirken, gözaltılarla ilgili bilgi almak üzere karakola giden bir sendika yöneticisi de gözaltına alındı. Hücre saldırısı ve cezaevi katliamlarının, İMF-TÜSİAD yıkım programlarının daha kolayından uygulanabilmesi amacıyla gerçekleştirildiği, devrimciler tarafından sürekli yinelendi. Nitekim 1 Aralık eylemi öncesi İstanbulda tüm devrimci basın bürolarının basılması, bürolarda bulunan herkesin gözaltına alınması ile bu gerçek bir kez daha ortaya konmuş oldu. Geçtiğimiz haftanın bir başka saldırısı, Vatan dergisine yönelik baskın ve gözaltılar oldu. Gerek direnişçi işçilerin ve sendikacıların gözaltına alınması-tutuklanması, gerekse de legal faaliyet gösteren devrimci basın bürolarına yönelik bu baskınların, yürürlükteki burjuva hukukta dahi yerinin bulunmadığı, baskınlarda terör estiren polisin, gözaltı süresini uzatan savcıların, tutuklama kararlarını imzalayan hakimlerin tümüyle kendi yasalarının dışında ve bir sınıf kiniyle hareket ettikleri açıktır. Bu kin düzen memurlarının gözünü öylesine bürümüştür ki, dünya yansa umurlarında değildir. Nitekim emperyalist haydutluk dünyayı bir kez daha ateşe vermiş bulunuyor. Afganistandaki katliam sürerken, Ortadoğuda alevler körükleniyor. Bir yandan tüm emperyalist dünyaya Irak saldırısını onaylatmaya çalışan katil Amerika, diğer yandan İsraili Filistin halkının toptan imhasına özendiriyor. Artık intifada çocuklarını kurşunlamakla yetinmiyorlar, Filistin semalarında savaş uçakları tur atıyor. Tüm bu saldırganlığıyla emperyalist dünya düzeni aslında kendi sonunu yaklaştırıyor. Artan saldırganlığı biraz da artan korkularının ürünü olarak ortaya çıkıyor. Devrimciler olarak görevimiz dünyanın neresine, hangi halka yöneltilirse yöneltilsin, emperyalist-kapitalist haydutluğun karşısına dikilmek, işçi sınıfı ve halkların direnişini yükseltmektir. |
|||||