Gençliğin
savaş karşıtı hareketliliğinin Emperyalist savaş dünya çapında yaygın ve kitlesel savaş karşıtı gösterilerle yanıtlanıyor. Gösterilere katılanların sayısı bazı ülkelerde yüzbinleri buluyor. Emperyalist savaşın acımasızlığı ve gerici karakteri ortaya çıktıkça, gösterilerin çapı büyüyor. Bu savaş karşıtı kitle hareketliliği, yakın dönemde yaşanan Irak ve Yugoslavya savaşlarıyla karşılaştırıldığında, ileri bir düzeyi ifade ediyor. Politik olarak pasifist bir düzlemde seyretse de, bu gösterilerin sosyal bir muhtevaya sahip olduğu da bir gerçektir. Türkiye'deki savaş karşıtı kitle hareketliliğinin düzeyi ise, dünya ölçeğindeki hareketlilikle karşılaştırıldığında epeyce zayıf durumdadır. Sendika ve DKÖ'lerin düzenlediği sınırlı kitle katılımıyla genel bir savaş karşıtlığı düzleminden kurulan pasifist gösteriler dışında, savaş karşıtı gösteriler çoğunlukla üniversitelerde boyveriyor. Elbette sınıfın ileri ve mücadeleci bölüklerince gerçekleştirilen savaş karşıtı gösterileri unutmamak gerekir. Ancak sınıf cephesinden örgütlenen bu eylemler halihazırda sınıfın sınırlı bir bölüğünden ibarettir. Üniversite gençliğinin mevcut eylem ve etkinlikleri ise, daha yaygın ve politik yönü net, savaşın gerici sınıf özünü karşısına alan niteliktedir. Bugüne kadar
birçok üniversitede katılımcı sayısı yüzleri bulan gösteriler gerçekleştirilmiştir.
Bu gösteriler birkaç metropol üniversitesiyle de sınırlı kalmamış, taşra
üniversitelerine de yayılmıştır. Şu an en kitlesel gösteri 500 kişiyle
yapılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, bugün ülkede savaşa karşı duyarlılık
yüzde 80'leri bulmaktadır. Bu, herşeyden önce, mevcut kitle hareketliliğinin
yaşadığı tüm zayıflığa karşın, daha kitlesel gösterilerin ilk adımları
olduğu gerçeğini ifade etmektedir. Devletin baskı ve terörüyle önü kesilmediği,
devrimci ve komünistlerce bu olanaklar doğru bir biçimde değerlendirildiği
koşullarda, emperyalist savaşın temel bir üssü olan ve ekonomik krizin
yıkıcı etkilerini en ağır bir biçimde yaşayan bu ülkede, güçlü bir savaş
karşıtı kitle hareketliliğini geliştirmek mümkün olabilecektir. Öğrenci gençliğin mevcut hareketliliğinin etkenlerinden biri, onun taşıdığı yarı-aydın kimliktir. Öğrenci gençlik kitleleri bu kimliğin doğal bir sonucu olarak savaşın yaratacağı yıkım konusunda belli bir bilinçle hareket etmektedirler. 11 Eylül ve sonrası gelişmeler, süren savaş belli bir ilgiyle izlenmekte, belli yoğunlukta tartışmalara konu olmaktadır. Bu ilgi, gençlik hareketinde uzun süredir görülmeyen bir kapsam ve yoğunluğa sahiptir. 12 Eylül faşist darbesi sonrasında gençliğin apolitikleştirilmesi ve dejenerasyonu yolunda izlenen sistemli politikaların etkileri uzun yıllardan sonra ilk kez bu denli güçlü darbe almaktadır. Öğrenci gençlik içerisinde yeniden toplumsal ideal ve değerlerin öne çıkmaya başladığı bir süreç yaşanmaktadır. Bu, siyasal bakımdan daha ileri bir gençlik kuşağının şekillenmekte olduğunu işaretlemektedir. Kuşkusuz gençliğin mevcut hareketliliği yalnızca yarı-aydın kimliğine bağlanamaz. Eğer böyle olsaydı, siyasal ve toplumsal sorunlara karşı duyarlılığını baskı ve teröre rağmen sürdüremez, politik ilgisi mücadeleci bir özden yoksun kalırdı. Nitekim birkaç yıl öncesinde gençlik 1 Mayıslar'a ve takvimsel eylemliliklere belli bir kitlesellikle katılsa da, bu belli bir kofluğu ifade ediyordu. Yaşanan değişim herşeyden önce öğrenci gençliğin sosyal konumuna, toplumsal atmosfere ve sınıf mücadelesinin seyrine bağlıdır. Öncelikle üniversiteler yakın döneme kadar toplumun alt ve orta sınıfları için bir sınıf atlama alanı olarak görülüyordu. Bundan dolayı yarı-aydın kimlik tutarsızlık ve dejenerasyon üretmiştir. Bu zayıflık işçi ve emekçi sınıflara mensup gençlik için de geçerlidir. Oysa bugün bu beklenti köklü bir değişime uğramaktadır. Sınıf atlama hayalleri tuz-buz olmakta, başta işçi-emekçi çocukları olmak üzere, orta sınıf kökenli gençlik de, harçlara yapılan astronomik zamlar ve ailelerinin yaşadığı yıkım nedeniyle kendisini okul kapısının dışında bulmaktadır. Gelecek korkusu bir karabasan gibi gençlik yığınlarının üzerine çökmektedir. Bu durum, devrimci alternatif zayıflığı nedeniyle dejenerasyon zeminine dönüşmekle beraber, önemli bir gençlik kitlesi bunu olumlu yönde aşma çabasındadır. Bu yönelimin gençlik hareketinin ana gövdesinde vücud bulması elbette sınıf ve kitle hareketindeki gelişmelere ve devrimci önderlik boşluğunun doldurulmasına bağlıdır. Bu iki olgu halen somutlanamamıştır. Gençlik, sınıfsal kimliğiyle birleşen yarı-aydın kimliğinin doğal bir ürünü olarak savaşın yaratacağı yıkımın boyutlarını yakından hissetmekte ve sermaye iktidarının işbirlikçi uşak kimliğini öfkeyle karşılamaktadır. Bugünkü mevcut savaş karşıtı hareketliliğin en önemli nedeni budur. Ayrıca dünya ölçeğinde yaşanan savaş karşıtı gösteriler de gençlik kitlelerine yol göstermekte, moral olarak beslemekte, onu sarsarak mücadeleye yöneltmektedir. Yarı-aydın
kimlik sosyal yıkımın yarattığı duyarlılıkla birleşmekte, bu temelde güçlü
ve tutarlı bir mücadeleyi koşullamaktadır. Bu durum mevcut eylemliliklerde
öne çıkan şiarlarda da kendisini açığa vurmaktadır. Eylemlerde öne çıkan
şiarlardan birincisi, "Emperyalist savaşa hayır!"dır. Bu şiar, gençliğin
şavaş karşıtlığının pasifizm değil, onun arkasındaki sınıf çıkarlarını
ve sistemi hedef aldığının bir ifadesi olarak görülmelidir. Bu şiarı "savaşa
değil eğitime bütçe" şiarı izlemektedir. Bu şiar gençliğin savaş ile yaşadığı
sosyal yıkım arasında kurduğu bağı ifade etmektedir. Eylemlerde en yoğun
atılan şiarların başında ise "Amerikan askeri olmayacağız!" gelmektedir.
Bu da ikincisiyle aynı niteliğe sahiptir ve savaşta ABD'nin gönüllü taşeronluğuna
soyunup gençliğin kanını pazarlayanlara karşı verilmiş bir yanıttır. Bu
şiarlar belli bir bütünlüğe sahiptir. Gençliğin emperyalist savaşın siyasal
ve sınıfsal özüne ve sonuçlarına karşı net bir tutuma sahip olduğunu göstermektedir.
Bugün gençlik hareketinin mevcut duyarlılığını geliştirecek ve devrimci bir mecrada ilerleterek örgütleyecek bir çaba içerisine girmek hayati önemdedir. Devrimci güçlerin yaşadığı dağınıklık, kimilerinin yaşadığı dağılma düşünüldüğünde, bu zor ve ağır bir görev alanıdır. Genç komünistler partili sorumluluğun gereği bu boşluğu doldurmaya adaydırlar. Gençlik hareketinin bugün en hareketli kesimleri dahi belli bir dağınıklığı yaşamaktadırlar. Eylemlilikler az sayıda örgütlü ve inisiyatifli öğrencinin yaptığı genel çağrılarla gerçekleşmektedir. Katılım, çağrıcıların örgütsel güç ve etkilerinin çok üstündedir. Bir kez daha yineleyelim, bu, gençliğin potansiyel duyarlılığının ve örgütlenmeye dönük olanaklarının ifadesidir. Bugün gençlik çalışmasında devrimci pratiğin tutulması gereken halkası burasıdır. Daha önceki deneyimlerden yararlanılarak, gençlik kitlelerinin doğrudan söz ve karar hakkına sahip oldukları esnek örgüt biçimleri bu dönemde de öne çıkarılmalıdır. Gençliğin böylesine duyarlılık gösterdiği bir sorun çerçevesinde oluşturulacak platformlar geniş kitleleri bir araya getirebilir ve örgütlü biçimde mücadele saflarına akıtabilir. Emperyalist savaşa hayır eksenli komiteler ya da platformlar bugünkü koşullarda güç ve imkanların bulunduğu okullardan başlayarak örgütlenmek durumundadır. Bu örgütlenmeler okullarda merkezi olarak kurulabilir ve alta doğru sınıf veya bölüm esasına göre genişletilebilir. Yine mücadelenin ve örgütlenmenin alacağı gelişmişlik düzeyine göre tüm ülke çapında merkezileştirilmesi hedeflenebilir. Emperyalist savaşa karşı gençlik cephesinden direnişi büyütmek için uzun soluklu bakmalı, mevcut olanakları bu doğrultuda en etkin ve amaca en uygun biçimde değerlendirmek için azami çabayı göstermeliyiz. |
|||||