|
|
Kızıl
Bayrak'tan
Ölüm
Orucu Direnişi, devletin tüm zayıflatma çabalarına rağmen kararlı bir
biçimde sürdürülüyor. 19 Aralık'ta, vahşi bir katliam eşliğinde hücrelere
götürülen devrimci tutsaklar, bu saldırıyı direniş saflarını büyüterek
yanıtlamışlardı. Bu nedenle devletin hücreleri amaçlanan tecriti sağlayamadı.
Ancak, gerek muhalefetin dışarıdaki ayağına yönelik sindirme operasyonları,
gerekse de medyanın karşı propagandasıyla, direniş, bir süreliğine de
olsa toplumdan tecrit edilebildi. Devrimci tutsaklar, aylar süren bir
suskunluk kuşatması altında direnişi sürdürdüler.
Bugün nihayet bu kuşatma yarılmaya başlamış, Ölüm Orucu Direnişi yeniden
toplumun gündemine sokulabilmiştir. Ancak bunu sağlayan, ne yazık ki,
devrimci hareketin dışarıdaki aktivitesinden ziyade, direnişçilerin ödediği
can bedelleri olmuştur. Devletin kuşatması, medyanın manüplasyonu hücrelerden
çıkan tabutlarımızla kırılabilmiş, yine bunun gücüyle devlet, Adli Tıp
üzerinden, 19 Aralık katliamını katliam olarak kabullenmek durumunda kalmıştır.
Yaşanan bu gerçekler, eğrisiyle doğrusuyla, devrimci hareketin bundan
sonraki görev ve sorumluluğunu da belirlemektedir. Sürecin yarattığı ve
yukarıda bir kısmına değindiğimiz zayıflık alanlarına hızla müdahale edilerek,
öncelikle devrimci saflardaki inanç kırılması ortadan kaldırılmalıdır.
Ödenen bedeller ne kadar büyük, devletin saldırıları ne derece vahşi olursa
olsun, direniş yenilgiye doğru değil, zafere doğru ilerlemesini sürdürüyor.
Sürdürmek
zorundadır. Bu ülkenin devrimci damarı tümüyle kesilip atılmadığı, kurutulmadığı
sürece de, direnişin zaferi/düzenin yenilgisi kaçınılmazdır. Hücreler
sadece şu anda içerde olan devrimciler için inşa edilmediğine, bugün dışarıda
olan tüm direniş güçlerini tehdit etmeyi sürdürdüğüne göre, hücre karşıtı
mücadele de, içerde ve dışarda, hücreler parçalanıncaya kadar sürecektir.
Dolayısıyla, dışarıdaki her devrimci, kendini hücrede farzederek katılmalıdır
direnişe. Ve bu gerçekliği, hücrelerin bu rolünü, sistemin saldırılarına
karşı direnişin tüm toplumsal dayanaklarına, tüm işçi ve emekçilere kavratmak,
hücre duvarlarına dışarıdan vurulacak darbeleri güçlendirmek için faaliyeti
yoğunlaştırmak zorunludur.
Sistemin, yaşadığı krizin de etkisiyle büyüyen çatlaklarının, devrimci
mücadele için sağladığı ek avantajlar da hesaba katılmalı, gerektiği şekilde
değerlendirilebilmelidir. Her düzeyde ve her türlü devrimci kitle eylemliliğini
örgütlemek, geliştirmek ve büyütmek, hücrelerde süren direnişe güç katacak,
hak mücadelesi içinde duyarlılığı artan kitlelere, zindanlardaki direnişin
önemini anlatabilmek de bir o kadar kolaylaşacaktır.
|
|
|