Kızıl Bayrak'tan...
Gazetemizin
hazırlıkları sürdüğü sırada, kamu emekçilerinin Ankaraya doğru başlatmış
oldukları yürüyüş kolu Bursaya varmıştı. Sermayenin faşist devleti,
daha birgün önce Yalovada kolluk güçlerini üzerlerine salmıştı.
Ama bu saldırı büyük bir direngenlikle karşılanarak boşa çıkarıldı. Bu
saldırıyla aynı saatlerde ise Ankara Emniyet Müdürünün açıklaması
geldi. Açıklama, açıktan bir gözdağını içeriyordu. Eylemin yasadışı olduğu,
müdahale edileceği türünden tehditlerle kamu emekçileri yıldırmaya çalışılıyordu.
Ancak, kamu emekçileri bu türden baskı ve yıldırma çabalarına pirim vermediler.
Yürüyüş kolu aynı kararlılıkla yoluna devam etti. Sermaye devletinin, kamu emekçilerine dönük uyguladığı saldırganlığın
arkasında, onun devletin sosyal yıkım programını parçalayacak potansiyelleri
içerisinde barındırması yatıyor. Çünkü bugün, sermaye devletinin sosyal
yıkım programına karşı işçi ve emekçiler cephesinden uzun bir sessizlik
döneminden sonra ilk ciddi çıkış kamu emekçileri tarafından gerçekleştirilmektedir.
Tüm mücadele isteğine karşın işçi sınıfı, örgütsüzlüğünden dolayı sendika
ağalarının kurduğu barikatı aşamamaktadır. Son olarak Kamu TİSleri
bu ağaların büyük bir pervasızlığıyla satılmıştır. Kamu emekçilerinin
sahte sendika yasasına karşı açmış olduğu direniş bayrağı, başta işçi
sınıfı olmak üzere toplumun şu an inim inim inletilen diğer kesimleri
birleştirebilecek bir niteliğe sahipt. Sermaye devletini bu kadar saldırganlaştıran
temel neden işte budur. Kamu emekçileri Cumartesi günü Ankarada olacaklar. Bir kez daha
Kızılay Meydanını özgürleştirecekler. Bunu kamu emekçilerinin mevcut
kararlılık düzeyine güvenerek söylüyoruz. Kamu emekçilerinin Ankara çıkarmasının
hedefe ulaşmada ne derece rol oynayacağı ise, öncelikle sendika içi liberal
platformların aşılabilmesine bağlıdır. Eğer, sahte sendika yasası çöpe
atılacak, uzun yılların mücadele birikiminin tasfiyesi durdurulacaksa
bu ancak direnişin sonuç alıcı bir düzeye ulaştırılabilmesiyle mümkün
olacaktır. Kamu emekçi hareketinin tarihi bu açıdan oldukça açıklayıcıdır.
Kazanmak, yeni 17-18 Haziran ve 4 Martları yaratabilmekten geçiyor.
Bu düzeydeki bir mücadele ise yine aynı deneyimleri ileriye doğru aşmayı
gerektiriyor. Ama artık, gerçek anlamıyla gemiler yakılmalı, zafere kadar
alanlar zaptedillidir. Direnişin kazanana kadar nasıl sürdürüleceğinin bugün en güzel örneği
devrimci tutsakların direnişidir. Bu anlamıyla büyük zindan direnişi kamu
emekçilerine izlenmesi gereken yolu göstermektedir. Ama sadece bu kadar
da değil. Bu direniş aynı zamanda, kamu emekçilerinin sürdürdükleri mücadelenin
bir parçası haline getirilmeli, sahte sendika yasası, hücre saldırısıyla
birlikte çöpe atılmalıdır. Bu, gerçek kurtuluş ve özgürlüğün yolunu açacaktır.
|
|||||