Geçmiş deneyimlerin ışığında Bir yanda yükselme eğilimine giren sınıf ve kitle hareketi, diğer yanda
ise yaklaşan 1 Mayıs... Bir yanda sermayenin saldırılarına karşı kabaran,
yer yer sokağa taşan bir öfke... Diğer yanda ise işçi sınıfının sermayeyle
tarihsel hesaplaşmasını simgeleyen bir gün... Ülkemizde sınıf hareketinin mücadele gündemi uzun bir aradan sonra
ilk kez bu kadar açık bir şekilde1 Mayıs gündemiyle içiçe geçmiştir.
Bunun anlamı şudur. 1 Mayısta alana çıkanlar sadece sermayeyle
sınıfın tarihsel hesaplaşmasında rolü olan anlamlı bir günü kutlamış
olmayacaklardır. Bu yılki 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin sermayenin saldırılarına
karşısında içine girdiği mücadele eğiliminin de çok somut bir göstergesi
olacaktır. 1 Mayıs kavga günüdür şiarı daha bir somutluk
kazanacaktır. Daha açık bir ifadeyle, işçi ve emekçiler 1 Mayıs vesilesiyle
dosta düşmana kendi güçlerini ve mücadele kapasitelerini de göstermiş
olacaklardır. O gün tarihsel bir hesaplaşma günü olduğu kadar son derece
güncel bir hesaplaşma anlamına da gelecektir. Bu, 1 Mayısı her
zamankinden daha önemlir hale getirmektedir. Eğer önümüzdeki 1 Mayıs, adına ve özüne yakışır bir görkemle yaygın
ve militan bir şekilde kutlanabilirse, eğer bu başarılabilirse, bunun
kendisi, sınıf hareketi için gerçek anlamda ön açıcı olacaktır. Tersi
bir durum yaşandığında ise, bunun sonucu sadece 1 Mayıs sönük
geçti değerlendirmeleri olmayacaktır. Durumu kendi cephesinden
değerlendiren sermaye, kendi işinin pek de zor olmadığı sonucunu kolaylıkla
çıkartacak, saldırıların dozunu da buna göre arttıracaktır. Her iki
durumda da 1 Mayıs toplam mücadelenin seyrini etkileyecektir. 1 Mayısın bu kritik özelliği, sınıf devrimcilerinin ve öncü işçilerin
önüne ikili bir görev alanı çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi, bu 1 Mayısın her zamankinden daha görkemli
kutlanması gerektiğidir. Olabildiğince yaygın ve geniş katılımlı, olabildiğince
coşkulu ve militan, olabildiğince sınıfın ve devrimci öncüsünün damgasını
taşıyan bir 1 Mayıs... Her olanağı buna göre planlamak, yapılacak herşeyi
buna göre düşünüp taşınmak gerekmektedir. İşin bu yönü ayrıca değindiğimiz türden pratik işlerden oluşmaktadır
daha çok. Bu pratiğe devrimci ruhunu verecek olan ise sınıf partisinin
politikaları olacaktır. Sınıf hareketi ve örgüt ihtiyacı 1 Mayıs gündeminin sermayeye karşı mücadele gündemiyle içiçe geçtiğini söyledik. O halde 1 Mayısı örgütlemek, sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi örgütlemekten ayrı düşünülemez. Sınıf devrimcileri son yıllarda Devrimci 1 Mayıs için Devrimci
İşçi Platformları politikasını öne çıkardılar. Düzenin sınıf üzerinde,
özellikle de sendika bürokratları aracılığıyla kurduğu denetimi kırmanın
bir yolu olarak öncü işçilere dayanan taban örgütlenmeleri önerdiler. Sınıfın örgütsel araçlardan yoksunluğu ve sendika bürokratlarının denetiminin
kırılması ihtiyacı bir arada düşünüldüğünde, önerilen doğru bir politikaydı.
Bu politikaya uygun olarak çeşitli pratik girişimler de yaşandı. Oluşturulan
platformlar bizim 1 Mayıs gündemine müdahalemizin başlıca örgütsel araçları
oldular. Fakat herşeye rağmen Devrimci 1 Mayıs için Devrimci İşçi Platformları
kendi içinde bir sınırlılık da taşıyordu. Temel kaygı 1 Mayıs alanlarında
sendika bürokrasisinin ve reformizmin etkisini sınırlamak olduğu ölçüde,
bu bir yerde doğaldı da. Nitekim bu platformlar 1 Mayıs geçtikten sonra
işlevlerini tamamlamış oluyorlar ve dağılıyorlardı. Elbette bunları
daha kalıcı mevzilere dönüştürmek perspektifine sahiptik, ama çeşitli
nedenlerden dolayı pratik süreç bizim istediğimiz biçimde işlemedi. Temel bakışımız değişmemekle birlikte, bu yıl farklılaşan imkan ve
koşulları da değerlendirerek sınıfa daha ileri taban örgütlenmeleri
öneriyoruz. Dün, sendika bürokratlarının ve reformizmin 1 Mayıs alanındaki
denetimini kırmak acil ihtiyaç olarak öne çıkmıştı ve Devrimci
1 Mayıs için Devrimci İşçi Platformlarını örgütlemeye çalışıyorduk.
Bugün gene öncü işçilere dayalı örgütlenme diyoruz. Devrimci 1 Mayısı
yaratmak hala temel bir kaygımız. Ama hedefi büyütüyoruz. Sermayenin
saldırı politikalarına karşı soluklu bir mücadeleyi esas alan kalıcı
taban örgütlenmeleri ihtiyacına vurguyu öne çıkarıyoruz. Mücadelenin dayattığı örgütsel araçlardan bugün için yoksun olmak,
sınıf hareketinin en ciddi açmazlarından biridir bugün. Sınıfın ancak
bir kesiminin örgütlü olduğu sendikaların büyük ölçüde sermayenin denetiminde
olması bu açmazı daha da derinleştirmektedir. Bizim önerdiğimiz örgütsel araçlar bu cendereyi parçalamaya hizmet
etmelidir. Bunun temel güvencesi ise devrimci sınıf politikaları doğrultusunda,
yani bağımsız sınıf çıkarları ekseninde örgütlenmektir. Sınıfın taban
dinamizmine yaslanması, örgütsel biçimler oluştururken dikkat edeceğimiz
bir diğer önemli noktadır. Öncü işçi inisiyatifleri Bunun somut karşılıklarından biri, halihazırda çalışmaları yürütülen
öncü işçi inisiyatifleridir. Kuşkusuz henüz oturmuş bir yapıya ve istenen
yaygınlığa ulaşamamıştır, henüz ilk adımları atılmakta ve yaygınlaştırılmaya
çalışılmaktadır. Dolayısıyla biz, öncü işçi platformlarını örnek gösterirken
onun halihazırdaki somut başarılarına bakmıyoruz, nasıl bir arayışa
ve ihtiyaca denk düştüğü bizim açımızdan önem taşıyor. Öncü işçi inisiyatifi kendini belli bir ihtiyaç üzerinden tanımlamaktadır.
Bu, öncü işçilerin sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye kazanılması
ve örgütlenmesi ihtiyacıdır. Bu ve benzeri platformlar, örgütsel planda
doğrudan doğruya öncü işçilere, onların iradelerine dayanmaktadır. Giderek
işyeri komitelerine dayanan bir yapılanmayı hedeflemektedir. Bizim öncü işçi inisiyatifini bir örgütlenme biçimi olarak sınıfın
önüne koymamızın temel nedeni onun bu ileri özellikleridir. Öncü işçi
inisiyatifi bu nitelikleri ile sınıf hareketinin ihtiyaçlarına denk
düşmektedir. Bu nedenle biz, şu anki başarılarından bağımsız olarak,
öncü işçi inisiyatiflerini, buna benzer biçimleri sınıf hareketi içinde
yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. 1 Mayısın saldırılara karşı yükselen mücadelenin dolaysız bir
parçası olacağını söylüyoruz. O halde, 1 Mayısa dönük faaliyetlerimizi
de öncü işçi inisiyatiflerinin geliştirilmesi, olmayan yerlerde ise
kurulması doğrultusunda değerlendirebilmeliyiz. Elbette bu her alanda mümkün olmayacaktır. Bazı yerlerde, geçen yıllarda
olduğu gibi, 1 Mayıs eksenli geçici platformlar oluşturma yoluna da
gidebilmeliyiz. Platform yapısı kazanmamış öncü işçi toplantıları, yerine
göre bu doğrultuda belli bir işlev yerine getirebilir. Önemli olan olanakları kendi içinden değerlendirmemek ve bunun yol
açabileceği darlığa mahkum olmamaktır. Soruna sınıf hareketinin ve bugünkü
mücadelenin ihtiyaçları üzerinden bakabilmeli ve olanaklı olan en ileri
örgütsel biçimleri hayata geçirmeye çalışmalıyız. Sonuç olarak, hem 1 Mayıs hazırlık faaliyetlerimiz, hem de alanlardaki
duruşumuz sermayeye karşı mücadelenin gereklerine göre şekillenmelidir.
Unutmamalıyız ki, bu 1 Mayıs sadece bir ön sınavdır. Hem sınıf hem de
partili güçler açısından bu böyledir. Bu sınavdan başarıyla çıkmak,
fakat onu daha çetin sınavlara bir hazırlık olarak da değerlendirebilmek
durumundayız.
Sınıf hareketinin ihtiyaçları ve 1 Mayıs Bu yıl her zamankinden farklı bir havada hazırlanıyoruz 1 Mayısa.
Hem düzen cephesinden, hem de işçi ve emekçiler cephesinden görünen
tablo geçen yıllardan bir hayli farklı. Düzen cephesi ekonomik ve siyasal bir kriz batağı içinde debeleniyor.
Can telaşıyla, krizin tüm sonuçlarını işçi ve emekçilere fatura etmenin
yollarını arıyor. Geçen yıl, sermayenin başarılı bulup yere göğe sığdıramadığı
Ecevit hükümeti ise şu an topun ağzında. Sermaye yeni saldırıları yürütebilecek
bir hükümet alternatifi yaratabildiği an Ecevitin altındaki koltuk
çekilecek. Teknokratlar hükümeti ya da benzer alternatifler
üzerinden tartışma ve pazarlıklar yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Sınıf ve emekçiler cephesinde de bu bir yıl içinde önemli değişiklikler
oldu. Elbette işçi ve emekçiler bu bir yıl içinde eylemleriyle ülkeyi
sarsmadılar. Örgütlenme düzeylerinde de herhangi bir önemli değişiklik
olmadı. Fakat başka şeyler yaşadılar. İlkin, İMFye ve onun üzerinden emperyalizme karşı öfkeleri katlanarak
arttı. Kendilerinin zararına olan her musibetin bir şekilde emperyalizmden
kaynaklandığını somut olarak gördüler. İMFnin Şubat ayında çöken
istikrar programıyla, yapılan özelleştirmelerle sonuçlarını
ağır biçimde yaşadılar. Bir ikincisi, sermaye partilerinin ve sendika bürokratlarının sınıf
üzerindeki etki ve denetimi görülmemiş ölçüde zayıfladı. Eskiden emekçiler
sermaye partilerine ya da sendika bürokratlarına umut bağlıyorlar ve
bu harekete geçmelerinin, mücadele etmelerinin önünde engel oluyordu.
Bugün bu önemli ölçüde aşıldı. İşçi ve emekçiler henüz harekete geçmiyorlar,
ama artık sorun birilerine umut bağlamaları değil. Tersine, bu kez yığınlarla
buluşmuş bir politik önderliğin olmayışı, örgütsüzlük ve bilinç açıklığından
yoksunluk bağlıyor yığınların elini-kolunu. Bunu anlamak fazla bir çaba
gerektirmiyor. Bir parça çevresinden haberdar bir işçiyle konuşmak bile,
sınıftaki mücadele istek ve eğilimini gözlemek için yeterli. Daha somuta gelelim. Sermayenin krizden çıkış arayışlarına paralel
olarak işçi ve emekçilerdeki hoşnutsuzluk ve kaynaşma da arttı. Nedeni
yeni bir programın geliyor olması. Yeni bir programın daha büyük yıkım,
daha derin sefalet olduğunu emekçiler artık çok iyi biliyorlar. Emek Platformunun ilan ettiği programda işçi ve emekçilerin kimi
özlem ve taleplerine de bir biçimde yer vermek zorunda kalmasının, yanısıra
bir eylem takvimi açıklamasının en temel nedeni işte bu. Dipten gelen
basınç. Dipten gelen mücadele isteği. Bu cumartesiden başlamak üzere
Emek Platformunun eylem takvimi hayata geçirilmeye başlanacak.
Bunun anlamı şu. Sokaklar işçi ve emekçilerin eylem adımlarıyla yeniden
tanışacak. Biriken öfke sokaklara taşınacak. Öte yandan ise sınıf dışı kesimlerin eylemleri yayılıyor. Örneğin Çarşamba
günü Ankarada yapılan sadece esnafın katıldığı bir eylem değildi.
İşçi ve emekçiler dahil toplumun çok değişik kesimlerinden yığınlar
o gün Ankarada ve başka yerlerde sokaklara döküldüler. Başta Ankara
ve Konya olmak üzere birçok yerde polisle taşlı-sopalı çatışmalara girildi. Kısacası kendine has özellikleriyle yeni bir kitle hareketi döneminin
güçlü işaretleri bunlar. Gelişmelerin gösterdiği en temel olgu bu. Şimdi yanıtlanması gereken, sınıf devrimcilerinin sürece nasıl müdahale
edeceği, sınıfın devrimci politikalarını gelişmekte olan yığın hareketine
hangi araçlarla taşıyacağı sorusudur. Bu konuda söylenecek şey 1 Mayısa nasıl hazırlanmalıyız sorusunun
da yanıtı olacaktır. Artık kısa vadeli bir 1 Mayıs planlamasıyla yetinemeyiz.
Tüm hazırlıklarımızı, 1 Mayıs sonrasını da gözeterek yapmak durumundayız.
1 Mayısa dönük her hazırlığımız, girişeceğimiz her iş, sınıf ve
kitle hareketinin daha uzun vadeli ihtiyaçları gözetilerek planlanmalıdır.
1 Mayısa hazırlığın pratik boyutları Sınıf devrimcileri olarak en geniş işçi-emekçi kitlesini 1 Mayıs alanına
taşımayı hedefleyeceğiz. Kuşkusuz tek başına kitleselliğin fazla bir
şey ifade etmediği doğrudur. Zaten biz de kof bir insan yığınından değil,
devrimci şiarların taşıyıcısı olabilecek bir kitlesellikten sözediyoruz.
Şiarlarımızla ve pankartlarımızla, diğer propaganda materyallerimizle
alanda yerini alacak insanların fazlalığı, çevremizdeki işçi-emekçi
kortejlerini etkilememizi kolaylaştıracaktır. O halde, 1 Mayıs öncesi hazırlıklarımızın en temel kaygılarından biri
en fazla insanı alana taşımak olmalıdır. Geçmiş 1 Mayısların deneyimlerine
bir kez daha dönülüp bakılmalı, son anda ayağımıza dolanması muhtemel
eksiklikler için baştan tedbirler alınmalıdır. Alana taşıyacağımız insanlar,
1 Mayısa kiminle ve nasıl gideceğini önden bilmelidir. Kof bir insan yığınından sözetmediğimizi söyledik. Oradaki insanlar
kortejlerimize, pankartlarımız altında yürüyenlere baktıklarında, önden
harcanmış yoğun bir emek görebilmelidirler. İşin hazırlık aşamasında
harcadığımız emeği gösteren ise sadece kitlesellik değildir. Kortejdeki
yürüyüş ve slogan disiplini, pankart ve diğer materyallerimizin görselliği,
örgütlü bir insan topluluğu olduğumuzun her hareketimizle ortaya konulması
gibi bir dizi şey daha buna hizmet eder. Dolayısıyla, önden hazırlığımız,
oraya taşıyacağımız insanlarla mümkün olduğu kadar fazla ilgilenmeyi
de kapsamalıdır. Onlarla, eylemde nelere dikkat edecekleri, kortej disiplini
ve güvenliği ya da devletin olası provokasyon ve saldırı girişimleri
karşısında nasıl davranacakları konusunda konuşup tartışmış olmalıyız.
Doğal olarak bunun kendisi bir politiğitim sürecidir ve bu ciddiyetle
ele alınmalıdır. Pankartlarımızın ve diğer materyallerimizin hazırlanması, hazırlık
çalışmalarının bir diğer yanıdır. Pankartlarımızda, dövizlerimizde yazılı
olacak şiarlar sınıfın en acil istemlerini dile getirmektedir. Dahası
bugüne kadar gerçekleşen kitle eylemlerinde bu şiarların belli bir düzeyde
sahiplenilmesi sözkonusudur. Fakat tek başına bunu yeterli göremeyiz.
Onların hazırlanışında göstereceğimiz özen ve görselliğin belli bir
düzeyde olması, yaratacağı etkiyi arttıracaktır. Elbette şiarlarımızın içeriği de önemlidir. Hangi sloganları kullanacağımızı
çoğu zaman miting alanına gittikten sonra belirliyoruz. Basit gibi görünen
bu konuyu da bir ön hazırlık konusu yapmak gerekir. Halihazırda yayınlanmış
bulunan 1 Mayıs özel sayısının bir sayfası bu dönem kullanacağımız şiarlara
ayrılmıştır. Yanısıra 1 Mayıs resmi tatil olsun talebini
yıllardır öne sürüyoruz. Hepsinden önemlisi, sınıf hareketinin sorunları
ve ihtiyaçları konusunda yapılmış, inceleyip alandaki tutumumuza ilişkin
sonuçlar çıkartabileceğimiz temel değerlendirmelerimiz, geçmiş 1 Mayıs
deneyimlerimiz var. Bunlardan faydalanıp alanda hangi şiarları öne çıkartacağımızı
planlamalıyız. Oluşturulan kortejdeki ya da güvenlik şeridindeki yerimizi geçerli
bir gerekçemiz olmaksızın terketmek, bize teslim edilen pankart ya da
dövizi gerektiği gibi kullanmamak ya da korumamak, gereksiz dolaşmalar,
keyfi sohbetler, vb... Bu tür eksiklikler hemen her mitingte olabilmektedir
ve yeterli bir müdahalenin konusu yapılmamaktadır. Oysa, çok sıradan
ve masum görünen bu tür davranışlar korteje dağınık bir hava vermektedir.
Bu ise hem yarattığımız politik etkiyi zayıflatmakta, hem de kortej
güvenliğini zaafa uğratmaktadır. Bunun önüne geçmenin bir yanı, alana
taşıyacağımız insanları önden hazırlamaktır. Fakat daha önemlisi, iç
organizasyon konusunda sergileyeceğimiz beceridir. Herkesin görev ve
sorumlulukları net olarak belirlenir ve sorumluluklar belli bir disiplin
üzerinden yerine getirilirse, alanda kargaşa ve dağınıklık yaşamamız
için hi&ccdil;bir neden kalmaz. |
|||||