18 Mart Pazar günü, Kocaeli Sendikalar Birliğinin düzenlediği İMFye, yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır! mitingi Kocaelinde gerçekleştirildi.
Daha önce iptal edilen başvuru kararı, mitinge iki gün kala Kocaeli Sendikalar Birliğinin itirazı üzerine onaylandı. Bu durum, çevre illerden, özellikle İstanbuldan sağlanabilecek katılımı oldukça zayıflattı. Tüm olumsuzluklara rağmen mitinge 5 bin civarında bir kitle katıldı. Katılımın çoğunluğunu Gebze ve Kocaeliden gelen sendika ve şubeler oluşturdu.
İşçi sendika ve şubelerinin KESKe oranla daha fazla ilgi gösterdiği eylem, kitlelerin toplanma yerine gelmesiyle saat 12:00de başladı. Eylemde Türk Harb-İş Yaşasın işçilerin birliği! önlükleri ve Türk bayraklarıyla, DİSK Birleşik Metal-İş Teslim olmayacağız önlükleri ve kitleselliğiyle, Lastik-İş ve Kristal-İş de yine kitleselliğiyle dikkat çeken sendikalardı. Petrol-İş az bir katılım sağladı. Kamu-Sen ve Hak-İş her zamanki sembolik katılımlarıyla eylemde yerlerini aldılar.
Kamu sendikalarından Türk Eğitim-Sen az bir kitleyle; Emekli-Sen, TÜMTİS, Eğitim-Sen Kocaeli Şubeler Platformu pankartıyla, Tüm Bel-Sen, SES, BES, Enerji-Yapı Yol Sen, Orman-Sen sınırlı bir kitleyle, Tarım Gıda-Sen pankartıyla eyleme katılanlar arasındaydı. İstanbuldan katılım daha çok Eğitim-Sen üzerinden gerçekleşti ve İstanbul Şubeler Platformu pankartı arkasında KESKe bağlı sendikalar ortak yürüdüler. Reformist parti ve demokratik kitle örgütleri de eyleme destek verdiler.
Toplanma yerinde üst aramasından geçen kitle, yürüyüş güzergahı boyunca konumlanan polis kordonu arasında yürüyüşe geçti. Alan girişine konulan arama noktaları bir süre sonra kaldırıldı. Eyleme yoğun ilgi (!) gösteren güvenlik güçleri dikkat çekmeyen noktalara çevik otoları ve panzerleriyle konumlanmışlardı.
Yürüyüş sırasında kitleye hakim olan parçalılık ve dağınıklık alanda da devam etti. Bu parçalı tablo içinde en coşkulu kortejleri işçi sendikaları oluşturuyordu. Eylemde dikkat çeken bir nokta ise, İMF karşıtı birkaç döviz dışında işçi ve emekçilerin tepki ve taleplerini yansıtan şiarların görsel olarak alana yansımamasıydı.
Kürsüden yapılan konuşmalara fazla ilgi gösterilmedi. Kürsüden attırılmaya çalışılan sloganlara da fazla ilgi yoktu. Ancak hükümet ve İMF karşıtı sloganlar genel kitle tarafından sahiplenilerek, coşku ve öfkeyle atıldı.
F tipi saldırısını ve sürmekte olan Ölüm Orucu Direnişini alana taşıyanlar ise devrimci çevreler oldu. Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, İçerde dışarda hücreleri parçala!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Faşizme karşı omuz omuza! sloganları ile İM-F tipi hücrelere hayır! sloganıyla F tipi saldırısının işçi ve emekçilerle bağını kurmaya çalışan devrimci çevreler, saldırının kapsamını bilmelerine rağmen bazı üyelerin uyarılarıyla karşılaştılar. Bu uyarıya gerekçe olarak, bu sloganlar atıldığında polisiye tehditlerle yüzyüze kalmaları gösterildi. F tipine karşı atılan sloganlar, kürsü tarafından başka sloganların attırılmaya çalışılmasıyla engellenmeye çalışıldı. Buna rağmen, işçi ve emekçiler arasında u sloganları sahiplenen kesimler gözlemlenebiliyordu.
Miting sona ermeden kitlenin dağılmaya başlamasıyla alanda reformist partiler kaldılar.
Yaşanan kriz, ağırlaşan yaşam şartları işçi ve emekçilerde İMF ve hükümete karşı gittikçe büyüyen bir öfke ve tepkiye yolaçıyor. Emek Platformunun tabanın zorlamasıyla görüntüyü kurtarmaya yönelik eylem kararları aldığı biliniyor. Eylemlere yansıyan dağınıklık, parçalılık ve güvensizlik, işçi ve emekçilerdeki umutsuzluğun bir işareti. Sendika bürokratlarına güvenmeseler de, biriken öfke ve tepki herşeye rağmen onları alanlara çıkmaya zorluyor. Hükümet ve İMF karşıtı sloganlara yansıyan çözüm arayışı ise, güvenebilecekleri siyasi bir yapıya duydukları ihtiyacı ortaya koyuyor.
İşçi ve emekçiler sendika bürokratlarından hak alıcı eylem biçimleri bekliyorlar. Alana yansıyan genel grev talebi bunun bir ifadesi. Bir diğer beklenti ise sınıf ve emekçilerin birliği. Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçi-memur elele genel greve sloganlarıyla alana da yansıyan bu beklentinin sendika bürokratları tarafından hep boşa çıkarılması, bir çaresizliğe ve çözümsüzlüğe yolaçıyor. Sisteme, hükümete ve sendika bürokratlarına duyulan tüm güvensizliğe rağmen hala alanlara çıkmaktaki ısrar ise, mücadele kararlılığı ve isteğinin bir ifadesi.
- Krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
1. işçi: Krizin getirdikleri çok kötü... İnsanları görüyorsunuz işte, buralarda eziliyorlar. Emek cephesi elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ama bunda devletin de katkısı olması lazım. Artık bizden bir şey beklememeleri lazım. Eğer paylaşacaksak hep beraber paylaşalım.
2. işçi: Ekonomik kriz var, ama bu bizden, emekçilerden kaynaklanan bir şey değil. Bu sistemin çöküşüdür, sistem çöktü artık. Hortumlamalar, yolsuzluklar, verdiğimiz her 100 liranın 36 lirası hortumlamaya gidiyor. Bu kriz bunlardan kaynaklandı, bizlerden kaynaklanan bir şey değil. Krizden ilk önce biz çalışanlar, işçiler, emekçiler, memurlar, köylüler etkileniyoruz.
3. işçi: %50 fakirleştik diyorlar, ama biz %50den daha fazla fakirleştik. Bir insanın 200 milyonla geçindiğini düşünün. Bugün 50 milyonla geçinmek zorunda kalıyor aynı insan. Geriye 150 milyonluk bir açığı kalıyor. Bu insan nasıl geçinecek?
4. işçi: Bir kere kriz hayat standardımızı %50ye yakın oranda düşürdü. Romanyada, Bulgaristanda diyorlardı, 100 dolara adam çalışıyor diye. Bir anda bizim ücretlerimizi de o seviyeye indirdiler. Beceriksiz yöneticiler yüzünden zaten son bir iki senedir 400 bin kişinin çalışacağı iş imkanlarını yurtdışına gönderen bu zihniyet. Bırakın sermaye transfer etmeyi. Söylenecek çok şey var aslında. Binlerce arkadaşımız işsiz kaldı. Çalışıp da ücretlerini alamayan arkadaşlarımız var.
Kamu emekçisi: Kriz öncesi ve sonrası her zaman hükümetler banka boşaltanların yanında olmuştur. Bu dönemde gelen bir Kemal Dervişin kesinlikle bu ekonomik şartlarda ülkeyi düzelteceğine inanmıyorum. Seçim öncesi sokaklarda bağırıp çağıran, insanları kandıran politikacıların bir kere istifa etmesi lazım. Güven yenilesinler. Ondan sonra sendika başkanlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, bu ülkenin gerçek sahipleriyle görüşüp özde bir ulusal program hazırlasınlar. İMF politikalarını reddediyorum.
- Sizce işçi ve emekçilerin krizden kurtulmasının yolu nedir? Çözüm nedir?
1. işçi: Çözüm için bir şey söylemek yanlış olur. Çözüm bulmak zor böyle ortamlarda. Çözümü arayacaksak, en başta suçluları bulmak lazım. Haklının nerde olduğunu bulmamız lazım. Suçlular bellidir, haklılar da bellidir. O zaman çözüme buradan başlamak lazım.
2. işçi: Çözüm var da, bu siyasilerin işine gelmiyor. İlk önce bu seçim sisteminin değiştirilmesi lazım. Biz seçtiğimiz adamları tanımıyoruz ki.
- Seçim sisteminin değiştirilmesi yeterli mi sizce?
2. işçi: Yok, tamamen yeterli değil. Bir de bu kitle örgütlerinin çoğalması, insanların örgütlere kayıtlı olması gerekiyor. Örgütlü mücadele gerekiyor. İnsanlar örgütsüz olduğu sürece hiçbir şey olmaz. Bugün İsveçte, Norveçte nüfusunun altı katı kadar örgütlü insan var. Oralarda bir insan en az 4-5 örgüte üye. Ama bizde insanlar örgüt deyince ürküyorlar. Dediğim gibi, bir siyasi çözümü var, insanların örgütlü mücadeleyi büyütmesi lazım.
- Seçim sistemi değil de kapitalist sistem değişse... Çözüm bu değil mi sizce?
2. işçi: Çözüm orda da... Kapitalist sistemin değişmesi için güç lazım. Haklı olmak yetmiyor, güçlü olmak da gerekiyor. Bu sadece Türkiye ile ilgili değil, dünyada bu sorun yaşanıyor. Tabii değiştirilmesi lazım, ama bu bugün imkansız gibi bir şey...
3. işçi: Üretimin arttırılması lazım. Türkiyede iş sahalarının açılıp yeniden üretime geçilmesi lazım. Kapanan fabrikaların yeniden devreye sokulması lazım. Örneğin bugün Petrol Ofisi olsun, İGSAŞ olsun, %80i son sistem teknolojiyle yatırılıyor. Kasıtlı olarak zarar ettiriliyor. Bugün 8 trilyonun üzerinde zararı var. Neden? Üretim olmadığı için. Bir taraftan para veriyorsun, diğer taraftan üretim yapmıyorsun. Bunu neyle karşılayacaksınız? Zararı var diye satmak istediler. Nitekim satıldı, geriye döndü.
Sermaye ise kendi görevini yapıyor. Sermaye diyor ki, ben daha çok kazanacağım. Bunun için sosyal sigortaları da almak istiyor. Ne diyor, özel sigorta çıkarın, sosyal sigortaları atın. Soruyorum size, sosyal sigortalar hastalığın hepsini kabul ediyor mu? Ediyor. Ama şu anda özel sigortalar kabul etmez. Sende kalp var mı, miden ağrıyor mu, o zaman seni sigortalı yapamam diyor. Ne olacak? Sosyal güvenceden yoksun kalıyoruz. Bu ne demek? Yani bizi ölüme itiyorlar. Türkiye nüfusunu azaltarak kendilerinin yaşamasına yetecek kadar insan bırakmak istiyorlar. Benim düşüncem bu.
- Emekçi kesim olarak ne yapmak gerekiyor?
3. işçi: Valla herkes görevini yapacak. Görevini yapmıyorsa sonuçlarına da katlanacak. Bu arada şunu da söyleyeyim. Bu alandakiler bizim aynamızdır. Onun için herkesin aklını başına alması lazım.
4. işçi: Çözüm için ne diyeyim? Bir kere bu işler uzun vadeli. Güçlü iktidarlar gerekli.
Kamu emekçisi: Emekçilerin güçlerini birleştirmeleri gerekiyor. Bundan taviz vermemeleri gerekiyor. Çünkü verilen hiçbir sözü yerine getirmemişlerdir. Geçmişte verdikleri sözü yerine getirmemeleri, gelecekte ne yapacaklarının göstergesidir.