Demokratizm ufkunda bogulmuş bu insanların aynı zamanda birer proleter devrim hayranları oldugunu söylemek okuru bir an için şaşırtacaktır. Fakat dedigimiz dogrudur; bunlar proleter devrime öylesine hayrandırlar ki, onu öyle abartır ve idealize ederer ki, tam da bu yolla, onu bir saçmalıga, ulaşılmaz ve erişilmez bir ütopyaya çevirirler. Onlara göre bir proleter devrim, “ilk elden”, yalnızca büyük kapitalist mülkiyeti degil fakat tüm sermayeyi silip süpüren bir devrimdir. Ve eger böyle degilse, bir devrim “ilk elden” yalnızca “büyük”lerle işe başlıyorsa, demek ki o, olsa olsa bir demokratik devrim olabilir ancak. Aynı şekilde, onlara göre, bir proleter devrim yalnızca sermayeyi silip süpürmekle, yani yalnızca sosyalist nitelikteki görevlerle yüz yüzedir; eger bir devrim, “geçerken” de olsa bir dizi demokratik sorunu da hallediyorsa, bu durumda yine o, olsa olsa bir burjuva demokratik devrim olabilir ancak. ...

... Bu insanlar bilmelidirler ki, burada doktrinerlik, darkafalılık, bir şeyi aşırı idealize ederek saçmalıga vardırmak vb., vb. vardır ama, proleter devrim üzerine, teorinin ortaya koydukları ve tarihsel deneyimin gösterdikleri ışıgında bir kavrayışın zerresi yoktur. Proleter devrimin bu tür bir aşırı abartısı ve idealizasyonu, gerçekte, onu olanaksız kılmaya varır ve tersinden olarak, burjuva demokratik devrime mutlaklaştırılmış bir tarihsel temel yaratmaya hizmet edebilir ancak. Zira bu bakış açısıyla ve “ilk elden” sorunun bu ele alınışıyla, yalnızca Türkiye’de degil, neredeyse tüm kapitalist ülkelerde, demokratik devrim programına bir tarihsel temel var demektir. Modern revizyonizmin “anti-tekel demokratik devrim” temel tezinin anlamı ve işevi de zaten budur.