Engels anması davasında hukuk kazanımı
2021’deki Engels anmasının polis tarafından yasadışı bir şekilde engellendiğine dair açılan davanın karar duruşması bugün yapıldı.
Sınıf devrimcilerinin, Düsseldorf Eyalet İdare Mahkemesi’ne başvurusuyla açılan tespit davasının ilk iki duruşması 17 ve 19 Şubat tarihlerinde yapılmıştı. İlk duruşmada, eyleme katılanlardan tanık olarak çağrılanlar dinlendi. Tanıklar o gün yaşananları bütün açıklığıyla aktardılar. Sorulara gerçeğe dayalı net yanıtlar verdiler. İkinci duruşmada tanık olarak, çoğu Wuppertal’daki ırkçı-faşist vukuatlarıyla bilinen Patrick Gröteke ve ekibine dahil polisler dinlendi. Baştan sona yalanlar üzerine ağızbirliği ettikleri görülen polisler birçok kez hakim tarafından boşa düşürüldüler.
Bugün görülen karar duruşmasında ise iki tarafın avukatları kendi perspektiflerinden olayı özetleyip taleplerini dile getirdiler. Son olarak mahkeme hakimi eylemcilerin söylediklerini haklı bulduğunu ortaya koyan uzun ve detaylı bir gerekçelendirme yaparak, tespit davasını eylemcilerin lehine karara bağladı. Özetle ve mealen şunları dile getirdi:
“- (Polisin “yağmur yağmadan eylemciler yüzlerini kapatmışlardı” iddiasına karşı) Yağmurun polisin eyleme müdahalesinden önce yağdığından eminim. Zira polis de dahil herkes ıslanmıştı. Yerlerde gölcükler oluşmuştu. Polislerin kendileri bile yağmur kıyafetleri giymişti. Bunların hepsi bir dakikalık bir yağmurda olan şeyler değil. İnsanlar rastgele kapüşon takmazlar.
- Polisin maske takılmasını isteyen çağrısından da eminim. İnsanlar rastgele maske takmazlar, özellikle sıcak bir yaz gününde. Bilinçli bir şekilde yüzlerini maskeyle kapatmak için özel bir örgütlenme yaptıklarını da sanmıyorum.
- İnsanlar ne ilk olayda ne de ikinci olayda agresif davrandılar. En fazla slogan atıldı ve protesto edildi. Bunun dışında hiçbir saldırı yok. Özel maskelerle komple yüzlerini kapatan bir kitle de görünmüyor burada. En fazla birkaç kişi vardır ve bu bir eylemi yasaklamak için gerekçe olamaz.
- Tam tersine polisin insanları ittiğini ve copla ellere vurduğunu gördük. Katılımcıların çantayı tutması (eylem başlamadan önce bir eylemcinin aranmak istenen ve polisin çekiştirdiği çantası kast ediliyor) bu nedenlerden dolayı suç değildi. Çünkü polisin müdahalesi haksızdı.
- Videoda bir sürü kapüşon takan insan var. Madem yüz kapatma suçundan bahsediyoruz, neden sadece birisinin fotoğrafı çekildi? (Polisin, yüz kapatan birinin fotosunu çekiyorduk iddiasına karşılık söyleniyor.)
- İlk gözaltına alınan genç, yüzünü bir ara kapatmış olsa bile, onun yanına gidildiğinde gence nedenleri açıklanmadı. Bu da hukuka uygun değildi.
- İnsanların gözaltına alınan gencin peşinden yürümesini normal görüyorum. Sonuçta herhangi bir şiddet yok, sadece sorular ve protesto var. Zaten 2-3 dakika sonra herkes sorunsuz bir şekilde alana geri döndü. Burada „sokağa akarak kamuoyunu tehlikeye sokma olayını“ (yine polisin yasaklama gerekçesi olarak ileri sürdüğü bir iddia) göremiyorum.
- Engels eylemi sorumlusuyla irtibat kurmaya çalışılmadı. Herhangi bir sorunda ve özellikle müdahalelerden önce doğrudan onunla konuşulması gerekirdi.
- Sonuç olarak, polisin haksız müdahalelerinden itibaren insanların direnişi meşruydu. Hukuka aykırı tedbirden sonra direniş cezalandırılamaz.“
Karar dinleyiciler tarafından sevinç ve alkışlarla karşılandı.
Mahkemenin sona ermesinin ardından, binanın önünde basın açıklaması yapıldı. RJ temsilcisi tarafından yapılan açıklamada mücadele sayesinde önemli bir başarı elde edildiği belirtilerek, Engels davaları süreci aktarıldı. Polisin, bilimsel sosyalizmin kurucusu Engels’i anma eylemini kriminalize edip yasaklamak için eyleme keyfi bir şekilde saldırdığı, ardından baskıları mahkemelerde sürdürdüğü söylendi. Dayanışma ve mücadeleci tutumumla bu saldırıların püskürtüldüğü hatırlatıldı. Açıklama şu sözlerle noktalandı:
“Engels eylemi ve davalar bize mücadelenin önemini gösterdi. Örgütlü bir şekilde hareket ettiğimizde kazanabiliriz ve ancak bu şekilde demokratik haklarımızı savunabiliriz. Özellikle bugünkü gerici dönemde, faşizmin yükselişinde ve demokratik hakların gaspı sırasında bu mücadele çok daha hayati bir önem kazanmış bulunuyor…”
Eylem “Yaşasın enternasyonal dayanışma!” sloganıyla sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / Almanya
Tunus’ta grev yapan Rieker işçilerine destek
İsviçreli Rieker ayakkabı şirketinin Tunus’ta ki işletmesinde haftalardır grevde olan işçilerle dayanışmak için Rieker’in Thayngen’de bulunan merkezi önünde IGA Sendikası FAU ve BİR-KAR tarafından düzenlenen bir eylem gerçekleştirildi.
20 Şubat Perşembe günü yapılan eylemde işçilerin taleplerine dikkat çekildi ve Rieker patronları için İsviçre’nin güvenli bir liman olmaması için mücadele edileceği açıklandı. Eylem devam ederken Rieker yönetim merkezinde çalışan iki kadın çalışan eylemcilere “Olay sizin anlattığınız gibi değil, Patronumuz o konuda bir röportaj verdi. Gerçekleri orada öğrenebilirsiniz” diyerek savunma yapmaya çalıştı. Ancak verilenin bir röportaj değil, çarpıtmaya dayalı bir basın açıklaması olduğunu söylendiğinde heyecandan ne diyeceklerini bilemeden tekrar yönetim binasına girdi. Yarım saat süren eylemde bildiri okundu, etrafta bulunanlara ve yönetim binası altında bulunan Rieker mağazasında dağıtıldı.
Aşağıda eyleme ilişkin kullanılan bildirinin Türkçe çevirisi şu şekilde:
“Sömürüye son!
Rieker Shoes’u Tunuslu işçilerin taleplerini yerine getirmeye çağırıyoruz!
Tunus’un Sbikha kentinde yaklaşık 800 işçi İsviçre’nin büyük ayakkabı şirketi Rieker için üretim yapıyor. İşçiler 200 Avronun altında bir açlık ücreti almakta ve her türlü güvenceden yoksun bir şekilde çalıştırılmaktadırlar. Her an işten çıkarılmaya karşı ve neredeyse hiç iş güvenliği olmayan sağlıksız koşullarda çalıştırılmakta ve ustabaşılar tarafından aşağılanmaya maruz kalmaktadırlar.
Çok sayıda işçi bu koşullara karşı tabandan gelen sendikalarda örgütlendiler ve greve gittiler. Rieker müzakere bile etmeden işçileri işten attı ve hatta bazılarını tutuklattı.
Bu arada şirket sahibinin mal varlığı 500 milyon franktan fazladır! Küresel Güney’deki Rieker fabrikalarında yaklaşık 20.000 işçinin sömürülmesi üzerine inşa edilmiş bir servet bu. Rieker, “imparatorluğunu” ayakkabılarını toplama kampı mahkumları üzerinde test ettiği Nazi döneminde genişlemişti.
Tunus’taki işçiler aylardır onurlu bir yaşam ve daha iyi çalışma koşulları için mücadele ederken, İsviçreli şirket bu kargaşanın müşterilerinden uzakta gerçekleşmesini sağlıyor. Rieker, Tunus devletiyle iş birliği içinde işçilerin haklı taleplerini bastırmaya çalışıyor.
İsviçre›nin Rieker patronları için güvenli bir liman olmadığını onlara gösterelim.
Tunus’taki sınıf kardeşlerimizle dayanışmamızı gösterelim!
Rieker’in Tunus’taki işçilerin taleplerini yerine getirmesini talep ediyoruz:
İşten çıkarılan tüm işçiler işe geri alınmalıdır!
İşçilere hakaret eden ve kötü muamelede bulunan ustabaşılar işten çıkarılmalıdır!
Tek tek fabrikalar yerine, sektörel toplu sözleşme, işçiler için daha iyi ücretler içeren toplu sözleşmeler!
Sendikalaşma kabul edilmelidir!
Fabrikada sağlık ve güvenliği koruyacak önlemler alınmalı ve iş görememezlik durumunda tazminat ödenmelidir!”
Kızıl Bayrak / İsviçre
|