13 Kasım 2020
Sayı: KB 2020/Özel-22

Haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkalım!
Çürüyen düzenin aynasında burjuva siyaset
Din taciri rejimin “fikri iktidar” arayışı
Pervasızlığın dipsiz çukurundalar!
Yandaş medyanın Amerikan seçimleri tutarsızlığı
Eğitimde kaos büyüyor...
Sermaye iktidarı fonlarla emekçileri soyuyor!
Ücretsiz izin saldırısını püskürtmek için direnmeliyiz!
“Önlem” adına esnek çalışma dayatması
Kadınların ödediği fatura büyüyor!
Türkiye Komünist Partisi üzerine konuşma
Canice aptallık - G. Safarov
ABD seçimleri üzerine
Şili halk hareketi, dersler ve güncel görevler
Irkçılık ve “İslamcı terör”
Alaattin yoldaşa…
Devrimci tutsak Elif Alçınkaya’dan…
“Kafala sistemi” ve Kadirova cinayeti
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Din taciri rejimin “fikri iktidar” arayışı

 

Sermaye düzeninin 18 yıldır dümeninde oturan AKP iktidarı, salgının ve krizin derinleştirdiği çok yönlü sorunlar içerisinde debelenmektedir. Emekçilere ağır bir sömürü ve sefalet dayatılarak, sınırsız yağma ve talanla yürütülmeye çalışılan düzenin gemisi dört bir tarafından su almaktadır. AKP iktidarı kapsamlı sorunlarla boğuşmakta, işçi ve emekçiler başta olmak üzere tüm topluma dayattığı çözümsüzlükle ülkeyi içine sürüklediği bataklıktan çıkış yolları aramaktadır. Dışarıda “yeni Osmanlıcı” heveslerin yön verdiği savaş ve saldırganlığa dayalı yayılmacı politikada artık iflas bayrağı çekilmiş durumdadır. Berat Albayrak’ın istifasını zorunlu hale getiren ekonomik kriz batağı ise ülkeyi çöküşün eşiğine getirmiştir. Kapitalizmin küresel bunalımının da şiddetlenmesiyle, işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da ağırlaştıracak saldırıların düğmesine basılması rejim açısından zorunlu hale gelmiştir. Bu da işçi sınıfı ve emekçiler için geleceksizlik ve güvencesizliğin daha da katlanılamaz boyutlara ulaşacağı anlamına gelmektedir.

İçeride ve dışarıda tam bir çıkmaz yaşanırken, AKP şefi Erdoğan İbni Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış töreninde yaptığı açıklamada, ideolojik hegemonyalarını güçlendirmeyi hedeflediklerinin işaretlerini vermişti. Erdoğan, “Gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu gayet iyi biliyoruz. Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu hayata geçiremiyoruz. Fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim” ifadelerini kullanmıştı. Ardından dinci-gerici rejim “fikri iktidarını tesis etmek için” yeni bir adım daha attı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı “Yeni Sanat Vakfı” kuruldu.

Saray rejimi bugüne kadar kültürel iktidarını güçlendirmek hedefiyle dinci-faşist ideolojiyi özellikle genç nesillere empoze edebilmek için her türlü yol ve yöntemi kullandı. Eğitim piyasalaştırıldı, özel eğitim kurumlarının büyük bölümü tarikat ve cemaatlerin hizmetine verildi. Sermaye ve tarikat-cemaat sarkacında çok yönlü bir çıkar ilişkileriyle gençlik başta olmak üzere tüm toplum kuşatma altındadır. Kültürel iktidarlarını inşa etmek için uzun yıllardır, Ensar ve Türgev gibi vakıfların da şemsiyesi altında icraatlarını kesintisiz bir şekilde sürdürmektedirler. Bu tür tarikat ve cemaatlerle içli dışlı eğitim kurumlarında, derneklerde, yurtlarda çocuğa yönelik istismar ve şiddet de arkası kesilmeksizin sürmektedir. Bu çürümüşlük, iktidarın yollarının nasıl bir gerici zihniyetle döşendiğini de göstermektedir.

Bu adımlarla hedeflenen, düşünmeyen ve sorgulamayan, biat etmiş bireyler yetiştirerek, kapitalizmin dişlilerinin arasında onları sınırsızca sömürmek, bu sayede kurulu iktidarlarını ayakta tutmaktır. “Yeni Sanat Vakfı”nın yönetiminde saray rejiminin sözcüsü İbrahim Kalın’ın ve Kalyon Holding Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Kalyoncu gibi yandaş sermaye çevrelerinden isimlerin bulunması, “fikri iktidar”ın nasıl kurulmaya çalışıldığını göstermektedir.

Sermaye iktidarının fiziki ve ideolojik zor aygıtlarını tekelinde tutan AKP, buna rağmen toplumda büyüyen hoşnutsuzluğu kontrol altına almayı başaramamaktadır. AKP-MHP rejiminin toplumsal meşruiyetini yitirmeye başlamasıyla birlikte “rıza”ya dayalı yöntemler her geçen gün etkisini yitirmektedir. Dinci-gerici örgütlenmelerin ulaşamadığı, “Osmanlı Ocakları” vb. faşist militarist çeteler eliyle dönüştüremedikleri kitleleri şimdi yeni kurdukları vakıflarla uyuşturma çabasındalar. Zira kendileri lüks içinde yaşayıp salgını ve krizi fırsata çevirirken, milyonları din istismarıyla teslim almanın sınırına dayandıklarının bilincindeler. Saltanatlarının yıkılacağı korkusuyla yeni adımlar atıyor, fikri iktidarlarını güçlendirmeye çalışıyorlar.

Sermaye iktidarı Covid-19’a karşı önlemlerden ekonomik krize, işsizliğe ve depremin yıkımına kadar tüm sorunlar karşısında tam bir acz içindedir. AKP iktidarının “fikri iktidarını tesis etme” hedeflerini bir kez daha dile getirmesi, bu doğrultuda yeni vakıf kurması, yalan ve aldatmacaya, dinci ve milliyetçi söylemlere dayalı politikalarının etkisini arttırmak için yeni saldırılara hazırlandığına işaret ediyor. İşçi ve emekçiler bu politikaları boşa çıkarmalı, sermayenin diktatörünün ve diktatörlüğünün gerici tahakkümüne ve ideolojik-kültürel kuşatma hamlelerine karşı mücadeleyi yükseltmelidir.

 

 

 

 

 

Yandaş medyanın sefaleti

 

Türkiye’deki medyanın %95’inden fazlası saray rejiminin borazanlığını yapıyor. Yani AKP-MHP rejimi aktroller dışında bir medya ordusu besliyor. Bu ordunun özelliği hiçbir kural, değer, ilke, yasa tanımadan yalan/asparagas haber yapmasıdır. Gerçekler onları zerre kadar ilgilendirmez. Gazeteciliğin en basit kurallarına bile uymak gibi bir dertleri de yok. Tam bir besleme ordusu.

Saray rejimi ele geçirme, el koyma, satın alma, rüşvet/mevki dağıtma, tehdit, şantaj gibi sayısız iğrenç yöntem kullanarak bu orduyu oluşturdu. Emekçilerin sırtından sızdırılan milyarlar bu ordunun finansmanı için harcanıyor. Orduyu kuran T. Erdoğan’la müritleri, yine de bu beslemelerden yeterince memnun değiller. “Kültürel hegemonya” kuramamanın çaresizliğiyle çırpınan AKP şefi, medyanın bu konuda yeterince etkili olmadığını geçen hafta itiraf etmişti.

Tek merkezden yönetilen bu beslemelerin sefaleti, Türkiye tarihinde görülmemiş bir noktaya ulaştı. Haziran direnişi patlak verdiğinde penguen belgeseli yayınlayan bu beslemeler ordusu, sarayın damadı Maliye Bakanı B. Albayrak’ın istifa haberini yapamadı. Dinci medyanın önde geleni Yeni Şafak, haberi ancak 17 saat sonra girebildi.

Dünya medyasının gündemine giren bir haber, hatta bazı yorumlara vesile edilen bir olayın, Türkiye’deki medyanın %95’i haberini bile yapamadı. Gazeteci diye geçinenler adına utanç verici olan bu kepazeliğin nedenini tahmin etmek güç değil elbet. Zira hayatın her alanında olduğu gibi beslemeler, ancak velinimetlerinin istediklerini yapar, izin verdikleri kadar konuşabilirler. Medya söz konusu olduğunda bu güdümlülük bazen en değme beslemeleri bile rahatsız ediyor olmalı. Çünkü dünya gündemine giren bir konu hakkında haber bile yapamamak, ortada gazeteci değil, ipleri sarayda olan bir tasmalılar ordusu olduğunu dünya-aleme gösteriyor.

Görüne o ki, sarayın karanlık dehlizlerindeki telaş, medyadaki tasmalılara direktif verme işinin ihmal edilmesine neden olmuş. Zira sorun sadece iflastaki ekonominin başındaki damadın istifasından ibaret değil. Rejimin efendilerini tedirgin eden şey, saltanat klanı içinde yaşanan iç çatışmaların vardığı boyuttur. Beka sorunuyla malul olan saray rejiminden talimat gelmediği için ne diyeceğini bilmeyen tasmalı gazeteciler, mecburen sus-pus oldular.

Sarayın borazanlığını yapan medya ordusu ‘dut yemiş bülbül’ misali susarken, olay Türkiye’nin ilişkili olduğu batı medyasının manşetlerindeydi. Bu olay yandaş medyanın nasıl bir sefalet içine itildiğini, rejim için kalem oynatanların gazeteci değil kelimenin gerçek anlamında bir ‘tasmalılar ordusu’ olduğunu bir kez daha dünya-aleme gösterdi.Tek merkezden yönetilen bu beslemelerin sefaleti, Türkiye tarihinde görülmemiş bir noktaya ulaştı.