30 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-20

“Sınıfa karşı sınıf” eksenli direniş ya da kölelik!
Saldırı paketlerine karşı mücadeleye!
Güvencesiz çalışma yaygınlaştırılıyor…
Saldırılar ve dayanışma sorumluluğu
Yağma, soygun, rant ve savaş bütçesi
Dinci-faşist iktidar saldırganlaşıyor
Çeteleşen devlet ve çürüyen burjuva siyaseti
Tahir Elçi’nin katilleri aklanmaya çalışılıyor…
Fransa-Türkiye gerilimi
Libya macerası ve hezimete doğru
İşçi sınıfı cumhuriyet hakkında ne düşünüyor - Şefik Hüsnü
Yıkıcı halkçılıktan yapıcı halkçılığa - Şefik Hüsnü
Kemalist diktatörlüğün çizmesi altında - Şefik Hüsnü
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü…
Salgın döneminde kadına yönelik şiddet arttı
Pandemide aşılan kritik eşik
Kapitalizm, doğanın yıkımı ve sözde önlemler
Bolivya’da darbe püskürtüldü…
Her adım sermayeyi ihya için!
Gençliğin “Sen kimsin?” sorusuna yanıtı...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Salgın döneminde
kadına yönelik şiddet arttı

 

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, kapitalist devletlerin sermaye odaklı politikaları sebebiyle hız kesmeden devam ediyor. Salgının yıkıcı etkilerini en ağır şekilde yaşayan kesimlerin başında ise işçi ve emekçi kadınlar geliyor. Salgın süreci işçi ve emekçi kadınların daha da yoksullaştığı, esnek ve güvencesiz çalışmaya itildiği, ev işi, hasta-yaşlı-çocuk bakımı işlerinin daha da arttığı bir süreç olarak işliyor. Türkiye ve dünyadan yansıyan veriler, salgın sürecinde kadına yönelik şiddetin de arttığını gözler önüne seriyor.

Kadına şiddet dünyada artıyor

Salgın sürecinde tüm dünyada kadına yönelik şiddeti gözler önüne seren veriler şöyledir:*

- Çin’in Wuhan şehrinde, Şubat 2020’de ev içi şiddet vakalarının bir önceki yıla göre üç kat arttığı, bu vakaların %90’ının COVID-19 epidemisi ile ilişkili olduğu bildirilmektedir. Bu artış Fransa’da %30-36, Brezilya’da %40-50, Arjantin’de %25, Singapur’da %33, ABD’nin farklı eyaletlerinde %10-35 oranlarındadır. 

- Evde kalma çağrılarının ardından ev içi şiddet için acil yardım hattı aramalarında İngiltere’de %25, İspanya’da %20, Kıbrıs’ta %30 artış bildirilmiştir. İspanya’da kadınların eczanele çalışanlarından “maske 19” talep etmesi durumunda, eczane görevlilerinin gizli bir şekilde ev içi şiddet bildiriminde bulunduğu bir uygulama hayata geçirilmiştir. Avustralya’da evde kalma tedbirleri ile birlikte polise başvuran ev içi şiddet vakalarında %5 artış olduğu, ayrıca Google’da ev içi şiddet için yardım amaçlı aramalarda %75 artış olduğu bildirilmiştir.

Araştırmalar, bu süreçte Türkiye'de de kadına yönelik şiddetin arttığını göstermektedir.

- Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun raporuna göre, 2020 Mart ayında bir önceki yıla kıyasla psikolojik şiddet %93, fiziksel şiddet %80, sığınma evi talebi %78 oranında artmıştır.

- Birleşmiş Milletler Raporu’na göre, Türkiye'de kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddet pandemi döneminde %27,8 artmıştır.

Dinci-gerici İktidar şiddetin düştüğünü iddia ediyor

Veriler salgın sürecinde kadına yönelik şiddetin arttığını gösterirken, dinci-faşist iktidar azaldığını iddia etmektedir. İçişleri Bakanlığı, koronavirüs vakasının görülmeye başlandığı 11 Mart’tan önceki ve sonraki 70 günlük dönem kıyaslandığında, aile içi ve kadına yönelik şiddet olay sayısında %7’lik azalma görüldüğünü açıklamıştır. Ayrıca kadın cinayeti oranlarının da düştüğü iddia edilmektedir. Ancak bu açıklamaların inandırıcılıktan uzak olduğu ortadadır.

Salgın süreci boyunca gerçek vaka ve ölüm sayısını saklayan iktidar kadına yönelik şiddet verilerini de çarpıtmakta, kadına yönelik şiddetin büyüttüğü öfkenin kendisine yönelmesinden duyduğu korkuyla hareket etmektedir.

Evde de işyerinde de şiddet

Kadına yönelik şiddet tablosunu, kadınların işyerlerinde yaşadıkları şiddet daha da ağırlaştırmaktadır. Salgın döneminde esnek ve güvencesiz çalışmaya itilen kadınlar bir yandan da işyerlerinde baskı-mobbing-tacizle mücadele etmektedir. Pek çok kadın işçi mobbingle yıldırılarak, böylece işi kendisinin bırakması ya da ücretsiz izne çıkması hedefleniyor. “Ek gelir” olarak görülen ve kriz dönemlerinde ilk gözden çıkartılan kadınlar salgın sürecinde de işsiz kalma ya da ücretsiz izne çıkartılma korkusunu erkek işçilere göre daha fazla yaşıyorlar.

Sermaye iktidarı “işten atmayı yasakladık” dese de, salgın sürecinde patronlar bir şekilde 25-2 Maddesi’ne dayanarak (ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller-davranışlar) işçileri atmakta ve bunu bir tehdit olarak kullanmaktadırlar. Tazminat ve işsizlik maaşı alamamak ve “damgalanmak” anlamına gelen 25-2’den işten atılma tehdidi de en çok işçi kadınları etkilemektedir.

Ayrıca pek çok kadın salgın sürecinde başta çocuk bakımı olmak üzere hasta ve yaşlı bakımı için işlerini bırakmak zorunda kalıyor. Ekonomik özgürlüğünü kaybeden kadınlar ise ev içi şiddete daha açık hale geliyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, kadına yönelik şiddette yaşanmakta olan artış, derinleşen bu soruna karşı mücadelenin önemine işaret ediyor. Salgın süreci boyunca kadınlar, kadın cinayetlerine ve şiddete, İstanbul Sözleşmesi örneğinde görüldüğü gibi tek adam rejiminin gerici politikalarına karşı sokaklara çıktılar, mücadele ettiler. Bu mücadeleleri büyütmenin, ileriye taşımanın ve doğru hedeflere yöneltmenin önemi açık. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi şiddet üreten kapitalist düzene karşı sosyalizm mücadelesi ile birleştirebilmek, sorunun gerçek ve kalıcı çözümüne giden yolu açacaktır.

* Burcu Ünal, Leyla Gülseren, “COVID-19 pandemisinin görünmeyen yüzü: Aile içi kadına yönelik şiddet”, https://www.journalagent.com/

 

 

 

 

 

Esnek, güvencesiz, kölece çalışma en çok kadınları vuruyor!

 

Pandemi sürecinden en çok etkilenen işçi ve emekçiler oldu. Salgını fırsata çeviren sermaye devleti, her gün yeni yasalarla, patronların servetine servet katmaya ve işçileri yoksullaştırmaya devam ediyor. Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) ve ücretsiz izin ile patronların ekmeğine bal sürülüyor. İşçiler bu yasalarla açlığa ve yoksulluğa mahkum ediliyor. KÇÖ alanların gülünç ücretlerle geçinmesini bekliyorlar.

Salgın sürecinde işlerin azalması bahanesiyle işten çıkarılma korkusu büyüyor. Ses çıkartan işçiler ücretsiz izne gönderiliyor veya işten atılıyor. Çalışan işçilere zorunlu mesai dayatılıyor.

Sermaye devleti, “işten çıkarma yasağı ve ücretsiz izinler uzatıldı” açıklamalarını “müjde” verir gibi ilan ediyor. Ama bu uygulamalar bizler için daha çok sömürü ve hak gaspı anlamına geliyor. İşten çıkarmalar yasaklandı diyorlar, ama kapitalist patronlar 25/2 maddesiyle işçilerin tüm haklarını gasp ederek, hiçbir ücret ödemeden işine son veriyorlar. Böylece hem patronların kasalarına dokunulmuyor hem de işçi işsizlik maaşı talep edemiyor. Ya da haksızlıklara sesini çıkardığı, sendikaya üye olduğu için pek çok işçi ücretsiz izine gönderiliyor.

Pandemi sürecinde okul ve kreşlerin kapanmasından dolayı kadınlar ya işten çıkmak ya da ücretsiz izne ayrılmak zorunda kalıyor. Patronlar “annen-kayınvaliden baksın” diyorlar. İşten atma söz konusu olduğunda, küçük çocuğu olan kadınların ismi listenin başında yer alıyor.

Salgın döneminde kadınlar daha çok hak gaspıyla karşı karşıya kalıyor. Düzen kadınlar için “ev geçindirmeye katkı” sunanlar algısı yaratıyor. Patronlar da bunu kullanıyor. Bu nedenle ilk işten çıkartılanlar kadınlar oluyor. Erkek evi asıl geçindiren kişi olarak görülüyor. “Bak kadın işçiyi çıkardık, erkek işçiyi çıkarsaydık daha mı iyi olacaktı” diyorlar.

Kadınlar fabrikalarda, işyerlerinde aynı işi yapmalarına, aynı makinelerde çalışmalarına rağmen erkeklere göre daha düşük ücret alıyorlar. Kapitalistler kadının emeğini değersizleştiriyor, buna dayanarak düşük ücret dayatıyorlar. Kadınlar üzerinde daha çok mobbing uygulanıyor. Senelerce aynı işyerinde çalışan kadınların, tüm makinalarda çalıştıkları halde ücretleri artırılmıyor. Salgın da ücretlere zam yapmamanın bir bahanesi haline geldi.   

Sermaye devleti sömürü yasalarını meclisten geçirmeye çalışırken, “kadınları istihdama katmak” adı altında, esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatıyor. Böylece kadınların kıdem tazminatı, işsizlik maaşı gibi hakları da ellerinden alınacak. Köle gibi çalıştırma modellerini tam bir arsızlıkla “müjde” diye sunuyorlar.

Biz kadınlar “ek gelir” sağlayan yardımcılar değiliz.

Emeğimizden, haklarımızdan vazgeçmiyoruz. Kapitalistlerin ve devletin işbirliği ile bize dayatılan kölece çalışma sistemini ve hak gasplarını kabul etmiyoruz.

Fabrikalarda, işyerlerinde birlik olup mücadele etmeli, daha güçlü ses çıkartmalıyız.

Küçükçekmece’den tekstil işçisi bir kadın