24 Ocak 2020
Sayı: KB 2020/04

Düzen cephesi ve metal TİS’leri
Sürecin seyrini metal işçisinin mücadele kararlılığı belirleyecek!
Ortak grev, kazanana kadar direniş!
İzmir Emek Koordinasyonu ile birleşik mücadeleye
İşçiler için önemini kaybetmeyen mücadele örgütü: Sendikalar
İŞKUR patronlara yardım kuruluşu gibi çalışıyor
Sağlık alanının ticarileşmesi ölüm getiriyor
“Yedek ödenek” saray rejiminin yağma çarkı
“Mega” rant ve soygun projesi: Kanal İstanbul
Esas olan sınıfsal kutuplaşmadır
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sınıf çalışması ve politik müdahalenin sorunları
Hindistan’da yüz milyonların grevi
Almanya: Zengin devlet, yoksul halk!
Kapitalizm yoksulluk ve sefalet üretiyor
Libya’yı yıkanların Berlin Zirvesi
Planlar tutmadı!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Mega” rant ve soygun projesi: Kanal İstanbul

 

Kanal İstanbul, “çılgın proje”, “asrın projesi”, “mega proje” vb. isimlerle dönem dönem ülkenin gündemini meşgul etti. Son günlerde ise tam anlamıyla ülke gündemine oturdu ve adeta siyasi bir krize dönüştü. Kanal İstanbul’un, İstanbul 3. havalimanı, 3. köprü ve Osmangazi köprüsü gibi AKP iktidarı döneminin diğer projelerinden bağımsız değil, tersine onların bir parçası olduğu artık netlik kazanmıştır. Sermaye iktidarının “her ne pahasına olursa olsun yapacağız” dediği bu projenin, kendisi gibi devasa sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel sorunlara yol açacağı açıktır.

Genelde Marmara Bölgesi’ni, özelde İstanbul’u ilgilendiren Kanal İstanbul projesi, gündeme geldiği günden bugüne birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bunlardan birkaçını sıralayacak olursak; İstanbul’un doğal ekosisteminin değişmesi, depremin tetiklenmesi ve tsunami ihtimali, doğal göller ve sit alanlarının yok olması, su sorunu, çevre kirliliği, Kuzey Ormanları’nın tahribi vb… Özetle, zaten var olan çevresel ve ekonomik sorunların tam bir felakete dönüşmesi...

Dünyada en çok bilinen ve stratejik öneme sahip kanallar, Süveyş ve Panama kanallarıdır. Süveyş Kanalı, Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan tek deniz yolu bağlantısıdır. Bu kanal sayesinde Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu arasındaki mesafe kısalmış, Böylece Çin ve Hindistan ile ticaret yapan Avrupa devletleri Afrika kıtasını boydan boya dolaşmak zorunluluğundan kurtulmuştur.

Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının birleştiği noktada bulunan Panama Kanalı ise, Büyük Okyanus ve Atlas Okyanusu’nu birbirine bağlamaktadır. Coğrafi olarak doğal bir boğaza sahip olmayan bölgede, suni olarak yapılmış tek su yolu güzergâhıdır.

Her iki kanal da bulunduğu bölgede uluslararası ulaşım mesafesini kısaltma amacıyla yapılmıştır. Kanal İstanbul ise İstanbul Boğazı gibi doğal bir boğaza alternatif olarak yapılmak istenen “ihtiyaç dışı” bir projedir.

Kanal İstanbul bir rant ve talan projesidir!

Kanal İstanbul bir rant ve talan projesidir. Yapımı tamamlanmış diğer projeler “yap-işlet-devret” modeline göre oluşturulmuş birer rant kanyağıdır. Yoksul emekçi sınıflara ek vergi kesilerek, köprülere geçiş garantisi verilmiştir. Bu projeyle de sermaye iktidarı yeni bir talan alanı açarak kendi yandaş şirketlerine ve başta Katarlı Körfez zenginleri olmak üzere yabancı sermayeye büyük bir gelir kaynağı sağlamak istemektedir. AKP iktidarının tüm bilimsel raporları göz ardı etmesinin, kamuoyunda oluşan tepkiye rağmen ısrarla Kanal İstanbul’u “yapacağız” demesinin gerisindeki esas neden, bu devasa projenin sunacağı rant alanlarıdır.

İktidar yanlısı medya, Kanal İstanbul savunusunu projenin ekonomiye sağlayacağı milyar dolarlık “yıllık kâr” üzerinden gerekçelendiriyor. Tüm itirazlara rağmen ÇED raporunun büyük bir kısmını görmezden geliyor. Hem çevre felaketlerini göz ardı ediyor hem de yeni rant alanlarının “ekonomiye katkı sağlayacağı” yalanıyla kamuoyunu etkilemeye çalışıyor. Bu gerici kuşatmaya rağmen işçi ve emekçilerin önemli bir kesimi Kanal İstanbul’a karşı çıkıyor. Toplumun en büyük tepkisi, tırmanan işsizlik ve ağır kriz koşullarında böyle bir projenin ülke ekonomisini kötü yönde etkileyeceği ve krizi daha da derinleştireceği yönünde.

Yanı sıra Kanal İstanbul, çevresel planda da çok ciddi sorunlara yol açacak. Yaşanacak sorunların tek başına çevre kirliliğinden ibaret olmadığı bilim insanları tarafından ortaya konuluyor. Çünkü Kanal İstanbul ile birlikte projenin güzergahı üzerindeki köylerin, sit alanlarının, tarım arazilerinin, yaşam alanlarının, doğal göllerin ve akarsuların da yok olacağı bir çevresel yıkımdır sözkonusu olan. Başta Küçükçekmece Gölü olmak üzere Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü’nün tuzlanması ile birlikte İstanbul’un tatlı su kaynakları büyük ölçüde yok olacaktır. Ayrıca İstanbul’un topografik değişiminin olası büyük İstanbul depremini tetikleyeceği yönündeki bilimsel veriler, Kanal İstanbul’un yaratacağı yıkımın bir başka boyutunu gözler önüne seriyor.

İstanbul gibi, nüfusu ülke nüfusları ile kıyaslanan, devasa bir metropolde yaşayan milyonlarca kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak etkileneceği projenin maliyeti resmî rakamlara göre 75 milyar, gayrı resmî rakamlara göre ise 100 milyar TL’nin üzerindedir. Böylesine devasa bir bütçe, ortaya çıkacak rantın büyüklüğünü de göstermektedir.

Kapitalistler, “Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20 iştahını kabartır; yüzde 50 küstahlaştırır, yüzde 100 bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılamayacağı tehlike yoktur.” (Kapital, Karl Marx, s.779)

Marx’ın bu saptaması, Kanal İstanbul üzerinden rant sağlayacak olan kapitalistleri bire bir anlatmaktadır. Böyle bir soyguna başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere toplumun tüm kesimleri karşı çıkmak zorundadır.

K. Torlak

 

 

 

 

Kanal İstanbul’a neden hayır” paneli gerçekleşti

 

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) 19 Ocak’ta “Kanal İstanbul’a neden hayır?” panelini gerçekleştirdi.

Panel, Kanal İstanbul’un doğal, tarihi ve kültürel mirasa verdiği zararı anlatan kısa bir açılış konuşması ile başladı. Ardından söz Deprem Bilimci Dr. Savaş Karabulut’a bırakıldı. Karabulut konuşmasında Kanal İstanbul’un yaratacağı etkiyi bilimsel verilerle anlattı. Karabulut kanala ayrılan bütçeyi teşhir etti ve kanala ayrılan bütçeyle rahatlıkla İstanbul’un deprem güvenliğinin alınabileceğini ifade etti. ÇED raporunu ayrıntılı olarak değerlendirdi ve raporun gerçekleri yansıtmadığını somut verilerle anlattı. Kanal İstanbul’un deprem ve tsunami gibi doğal felaketlere etkisini somut verilerle ortaya koydu. Karabulut sunumunda Kanal İstanbul’un en önemli muhataplarının işçi sınıfı olduğunu vurguladı. İşçi ve emekçilerin Kanal İstanbul’a karşı gelmeleri gerektiğini söyledi.

Karabulut’un sunumunun ardından söz BDSP temsilcisine bırakıldı. BDSP adına yapılan konuşmada Kanal İstanbul Projesi’nin AKP iktidarının son dönemde iyice saldırganlaşan politikalarının bir parçası olduğu vurgulandı. Bugün için tartışmaların Erdoğan-İmamoğlu karşıtlığına sıkıştığı ifade edildi. AKP iktidarının Kanal İstanbul Projesi’ni tek adam rejimini kurumsallaştırmanın bir aracı olarak gördüğü vurgulandı. AKP iktidarının büyük bir pervasızlıkla kendi yasalarını, planlarını hiçe sayarak Kanal İstanbul’u hayata geçirmeye çalıştığı ifade edildi ve bu kapsamda Çevre Düzeni Planı’nda yapılan değişiklikler örnek olarak verildi. Kanal İstanbul’a karşı oluşan tepkiyi fiili-meşru mücadele zeminine çekmenin önemi üzerinde duruldu. Bu projenin sermayenin planlı bir saldırısı olarak sınıfsal bir yanı olduğu vurgulandı. İşçi ve emekçileri bu rant ve talan projesi karşısında taraflaştırabilmenin önemi üzerinde duruldu.

BDSP konuşmasının ardından ara verildi. İkinci bölüm forumla devam etti. Forum bölümünde panele katılan emekçiler hem görüşlerini ifade ettiler hem de sorularını sordular.

Panelin ardından Avcılar Deprem Anıtı önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.