1 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/40

Krizin faturasını sermaye cephesi ödesin!
AKP-saray rejiminin 2020 yılı bütçesi
Vergi yükü yine işçinin sırtında!
AKP saldırganlığa devam ediyor
Metal Grup TİS süreci ve ‘eşit işe eşit ücret’ talebi üzerine
Metal Grup TİS’leri sürerken Yüksek Hakem Kurulu
İşçilere sosyal medya baskıları
Trakya’da tutuklanan sınıf devrimcilerinden mektup
DEV TEKSTİL GMYK Sonuç Bildirgesi
Valfsan işçileri direnişlerini sürdürüyor
İşçi sınıfı ve şovenizm...
Ermeni Sorunu üzerine eleştirel notlar - Garbis Altınoğlu
Suriye ve Avrupa Birliği emperyalizmi
Nafaka hakkının gaspı ve çocuk istismarının yasalaşması dayatılıyor!
YÖK’e ve YÖK düzenine karşı eğitim hakkımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Eğitim bütçesinde aslan payı dini ve mesleki eğitime!
Susurluk karanlığı devletin gölgesidir!
Fotoğraftan gerçeğe, gerçekten fotoğrafa…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP saldırganlığa devam ediyor

 

Sermaye devleti ve dümenindeki AKP’nin manevra alanı daraldıkça saldırganlığı artıyor. Krizi yönetemedikçe şiddet aygıtlarına daha fazla sarılıyor. Tüm toplumsal kesimleri polis copuyla, yargı terörüyle susturmaya çalışıyor. Ağırlaşan ekonomik krizin faturasının dayatıldığı işçi sınıfı da bu zorbalıktan payına düşeni alıyor.

2014’te Soma Katliamı’nın ardından işten çıkarılan ve 5 yıldır tazminatlarını alamayan işçilerin Ankara yürüyüşü günlerdir engelleniyor. 2014’te öldüremediği işçileri 5 yıldır süründüren sermaye devleti, işçilerin hak arama eyleminde de karşılarına polis barikatını dikti.

Eskişehir’de ise Zeytinoğlu Grup bünyesinde bulunan Entil Endüstri, Hapalki Döküm ve Tarkon Makine işçilerine 4 aydır ücretleri ödenmiyor. İçerideki alacakları için son çare olarak açlık grevine başlayan Birleşik Metal-İş üyesi işçiler 24 Ekim’de Ankara’ya yürümek istediler. Somalı maden işçileri gibi karşılarında polisi bulan metal işçileri gözaltı saldırısıyla karşılaştılar. 29 işçi gözaltına alınırken, polisin biber gazlı ve coplu saldırısı sonucu 3 işçi de hastaneye kaldırıldı.

İşçilere yönelik polis saldırılarından bir diğeri de Maltepe Belediyesi işçilerine karşı gerçekleşti. 1 yıldır toplu sözleşme hükümleri uygulanmayan Maltepe Belediyesi’nde 6 Ekim günü DİSK/Genel-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Yöneticisi Alkan Okuducu işten atıldı. Ardından 25 Ekim’de, Okuducu’ya destek veren, aralarında sendika temsilcisinin de bulunduğu 3 işçi daha işten çıkarıldı. Bunun üzerine belediye işçileri aynı gün iş bırakarak direnişe geçtiler. İşçilerin bekleyişte olduğu şantiyeyi saran polis plastik mermilerle işçilere saldırdı. İşten atılan sendika temsilcisinin de aralarında olduğu 3 kişi polis saldırısı sırasında gözaltına alındı. 

***

Ekonomik ve sosyal kriz derinleştikçe saldırganlaşan AKP iktidarı bu krizleri aşmak için her yola başvuruyor. Yeni ekonomi programları ile işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükü arttırılıyor, kaynak arayışındaki sermayeye yeni fonlar oluşturuluyor, kıdem tazminatı gasp edilmek isteniyor. Diğer yandan da Türk sermaye devletinin karakteri olan Kürt düşmanlığını tırmandırıyor. İç politikada yaşadığı çıkışsızlığı aşmak ve kendini yeniden tahkim etmek için savaş tamtamları çalıyor.

Yeni Türkiye’de sosyal medyada yapılan muhalif bir politik paylaşım tutuklanma, 4 aydır ödenmeyen ücretini istemek gözaltı gerekçesi olabiliyor. İçinde bulunduğu krizden kolay kolay çıkacak gibi görünmeyen AKP, en küçük bir fısıltıya dahi azgınca saldırarak tüm topluma gözdağı vermek istiyor. Üst üste açıklanan sosyal yıkım saldırılarının işçi sınıfı ve emekçilerde nasıl bir öfke büyüttüğünün o da farkında. Bu farkındalık AKP’yi daha da saldırgan yapıyor. MESS grup TİS sürecinin içindeyken, tüm ülkeyi ilgilendiren asgari ücret görüşmeleri yaklaşırken, kıdem tazminatının gaspı tasarısı masalarındayken toplumun üzerinde zulmün kırbacını sallıyorlar. Onları bu saldırganlıklarının yanında bu kadar pervasız yapansa emekçilerin sessizliğidir. Bu suskunluğu parçalamak, yaşanan saldırılara karşı tek yumruk olmak da bu karanlıkta boğulmamanın tek yoludur.

 

 

 

 

İktidarın savaş ve saldırganlık politikalarını püskürtmek için susmadan ve birlikte!

 

Suriye topraklarına girilmesiyle eşzamanlı olarak düzenin kanalizasyon ayarındaki medyasında uçan tankların, “kahraman” askerlerin görüntüleri servis edilirken, savaşa karşı düşüncelerini sosyal medyada, meydanlarda ifade edenler vatan haini ilan edildiler. Sosyal medyadaki paylaşımlar gerekçesi ile ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar olağan hale geldi. HDP’li belediyelere kayyum atanması ve belediye eş başkanlarının tutuklanması karşısında gösterilen cılız tepkilere dahi aman verilmedi. Benzer bir susturma politikası Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonları döneminde de yaşanmıştı.

9 Ekim’de Suriye topraklarına girilmesi, “güvenli bölge” oluşturma yalanı ile meşrulaştırılmaya çalışıldı. 9 Ekim’den bu yana yalanlar ve saldırılar kesintisizce sürdürüldü. Operasyon öncesinden bugüne her türlü savaş karşıtı ses bastırılmaya çalışılıyor. Son yıllarda devrimci, ilerici kişi ve örgütlere yönelik saldırganlık ivmelenerek devam ediyor.

“Mazlum bir halk topluluğuna karşı yürütülen gerici imha savaşının iç politikaya yönelik” asıl hedeflerinden ilki, “ağır ekonomik krizin sonu gelmeyen faturasına karşı öfke ve tepkisi günden güne büyüyen işçilerin ve emekçilerin bir kez daha kudurgan bir şovenizmle zehirlenip sersemletilmesi, böylece tümden etkisizleştirilmesidir. İkincisi, zaten sınırlı kırıntılar düzeyine indirilmiş demokratik hak ve özgürlüklerin tümden askıya alınması, sesini çıkarmaya yeltenecek olanların bu kez savaş bahanesiyle anında ezilmesidir. Bunun bir uzantısı olan üçüncüsü, bizzat kendi öz kardeşlerine yönelen bu gerici savaşa kaçınılmaz olarak karşı çıkacak olan Türkiye’deki legal Kürt hareketinin kriminalize edilmesi ve olanaklıysa legal alandan tasfiyesidir. Bu yerel seçimlerden beri zaten başlamış bir süreçti ve gerici savaşla birlikte yeni boyutlar kazanacağı kesindir.” (Suriye’den ve Rojava’dan kirli ellerinizi çekin! - TKİP)

AKP iktidarı sendelerken, kendi ayağına kendi çelme takarken, bir yandan da zorbalıkla ayakta durmaya çalışıyor. Despotluk dışta savaş politikası içte artan baskı, yasak, gözaltı, tutuklama olarak cereyan ediyor. AKP iktidarı, yumuşak yüzünden vazgeçeli çok oldu. Deyim yerindeyse artık her şeyi yakarak yıkarak hallediyor. Astığım astık kestiğim kestik davranış biçimi ile kendi tabanına güç gösterisi, kendisine karşı veya kendisinden farklı ses çıkartan herkese de korku salma derdinde. Bu ruh hali ile Suriye ve Rojava’yı işgale girişti. Bu da ardı sıra içerideki devlet terörünü tırmandırdı.

“Çözülme-çöküş alametleri T. Erdoğan’la müritlerini diken üstünde bırakırken, hem içeride hem dışarıda izlenen politikaların yıkıcı etkileri Türkiye işçi sınıfını ve emekçileri vuruyor. İşgal saldırısının gerçekleşmesi durumunda ise yıkım daha da ağırlaşacak. Dolayısıyla onurlu her işçinin-emekçinin saray rejiminin saldırgan-işgalci politikalarını reddetmesi gerekiyor. Savaşlar-işgaller sermayeye hizmet eden AKP-MHP koalisyonun politikasıdır. İşçi sınıfıyla emekçilere gerekli olansa, bölgenin kardeş halklarıyla kenetlenerek her tür saldırgan-işgalci savaşa karşı birlikte durmaktır.” (Savaş tamtamları saray rejiminin bekası için çalıyor! - Kızıl Bayrak)

AKP iktidarı, tepkileri susturmaya, dağıtmaya çalışıyor. Devlet terörüne, savaş ve saldırganlık politikalarına karşı formül de tam burada. Susmayacağız, dağılmayacağız! Yanı başımızda kardeş bir halkın bombalar altında kalmasına da sermaye sınıfı tarafından kardeş halklarla birlikte sömürülmeye de birlikte karşı duracağız, mücadeleyi omuz omuza vereceğiz. Tek birimizin kurtuluşu ve özgürlüğü için hepimizi kurtaracak bir mücadele için örgütlenmekten başka seçeneğimiz yok!

Kızıl Bayrak okuru emekçi bir kadın