16 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/43

Krizin kaynağı sistemin kendisidir!
Devrimci sınıf mücadelesini büyütelim!
Kriz, sınıf mücadelesi ve enternasyonalizm
“Türkçe ezan” tartışması üzerine
Tek adam rejiminin ilk 100 gününün bedelleri
Sendika ağalarını korku sarınca…
DEV TEKSTİL temsilcisiyle Greif davası üzerine röportaj
Sınıf mücadelesi yargılanamaz!
Kazanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!
Alaattin yoldaş ya da bir davanın gerçek sahibi olmak!..
Bugünün devrimcileri Alaattin Karadağ’dan ne öğrenmeli?
“Barış” bir seremoni, “savaş” bir tehdittir!
Lufthansa’da azgın sömürü…
Dünyada grev, eylem ve işten atmalar
25 Kasım’da sokağa, eyleme, mücadeleye!
Sosyal yardımlar ve yoksulluk
Suriyeli göçmen emeği azgınca sömürülüyor
Hasta tutsaklar katlediliyor!
Çocuklarımızın yolunu gözleyenler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Barış” bir seremoni, “savaş” bir tehdittir!


1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sona erdiğini ilan eden 11 Kasım 1918 tarihli anlaşmanın 100. yıldönümünde Fransa’nın başkenti Paris’te bir “barış seremonisi” düzenlendi. Seremoniye ev sahibi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un davet ettiği 70’e yakın ülkenin başkanı ya da başbakanı katıldı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi isimlerin öne çıktığı seremonide AKP şefi Tayyip Erdoğan da yer aldı.

Emperyalist savaşın bitişinin 100. yılına tekabül eden 11 Kasım’da gerçekleşen seremoni, güya dünya liderlerinin barışa verdikleri önemi simgeliyordu. Aynı günün akşamında “Barış konferansı” adıyla bir etkinliğin düzenlenmesi, emperyalist şeflerle işbirlikçilerinin nasıl da “barışsever” olduklarını gösterecekti. İki aşamalı mizansenin hedefi buydu…

Riyakarlar geçidi

Emperyalist şeflerin ya da T. Erdoğan gibi işbirlikçilerinin “barış güvercini” havalarına bürünmeleri, riyakarlıkta bütün sınırların aşıldığının kanıtı olabilir ancak. Ev sahibi Macron, Suriye’ye karşı yıkıcı savaşın tetikçiliğini yapan cihatçı katillere destek verecek kadar “çağdaş/barışçı” bir liderdir. Ortadoğu’da etnik, dinsel, mezhepsel boğazlaşmayı kışkırtanların önde gelenlerinden biri olan Macron, liderlere milliyetçiliği reddetme çağrısında bulundu.

Yemen’de kadın, çocuk ayrımı yapmadan halkı katleden Suudi Arabistan’a silah satan, Suriyeli mültecilerle ilgili T. Erdoğan’la “burnunu kapatıp” anlaşmalar imzalayan, halen göçmenleri geri göndermenin yollarını arayan Almanya Başbakanı Angela Merkel ise, “At gözlüğü takan milliyetçiliğin tekrar hortlamasından korkuyorum” diye konuştu. Milliyetçilikten korkan Merkel, neo-Naziler “özgürce” eylem yapabilsin diye polis ordularını seferber etmekte bir sakınca görmüyor.

Barış konferansı”na damga vuran, Macron-Merkel ikilisinin konuşmaları oldu. Avrupa emperyalizmini birleştirmeye çalışan iki lider, Avrupa Ordusu’nun kurulmasının önemine özellikle vurgu yaparak, “çok kutuplu dünyada” hegemon güçlerden biri olmaya hazırlandıklarını gösterdiler.

Trump gibi azgın emperyalist şeflerin katıldığı bir seremoninin barışla ilişkilendirilmesi, riyakarlığın dorukta olduğunu gözler önüne seren bir diğer çarpıcı örnektir. Etrafa tehditler savuran, uluslararası anlaşmalara uymayan, ABD savaş aygıtına ayrılan bütçeyi bin milyar dolara çıkartan Trump’ın isminin barışla yan yana anılması, abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Suriye’de cihatçılara karşı savaşta rol oynasa da, bu savaşı silahlarının deneme ve reklam alanı haline getiren Rusya lideri Vladimir Putin de adı barışla yan yana anılacak kişilerden değildi. Yükselmekte olan Rusya burjuvazisinin temsilcisi olan Putin’in, halihazırda saldırgan bir politika izlemese de, silahlanmaya ayırdığı payı ve silah satışı pastasından aldığı dilimi sürekli büyütmesi, “barışçı lider” profiline uygun düşmüyor.

Belirtelim ki, AKP şefiyle onun gibilerin adını anmaya bile gerek yok. Komşularını yakıp yıkmak için dünyanın dört bir yanından devşirilmiş tetikçileri yıllardan beri himaye eden T. Erdoğan ve onun gibiler, sefil çıkarları için komşu bir ülkenin yakılıp yıkılmasını, yüz binlerce insanın öldürülmesini, milyonların yerinden yurdundan edilmesini bile dert etmeyen bir zihniyetin temsilcileridir.

Avrupa Ordusu gerilimi

Seremoni sırasında ve sonrasında yaşananlar, “barışçı liderler” görüntüsünün bile verilemediğini gösterdi. ABD ile AB emperyalistleri arasındaki yarılmanın belirginleştiğini gösteren açıklamaların yapılması, bileşenlerin “barış güvercini” değil, en hafif deyimle “savaş şahini” olduklarını bir kez daha hatırlatmıştır.

Trump, Avrupa’nın NATO için daha fazla para ödemesi gerektiğini söylerken, Macron, Avrupa’nın güvenliğinden sadece ABD’nin sorumlu olmaması gerektiğini, bir Avrupa Birliği ordusunun kurulması gerektiğini savundu.

Trump ile savaş aygıtı NATO’nun şefi, Macron’un sözlerine tehditkar tepkiler gösterirken, Merkel ile Putin ise Macron’u desteklediler. Tartışmaları takip eden batı medyası, iki emperyalist güç arasındaki gerilime dikkat çekti. ABD medyası Trump’ın yalnızlaştırıldığını yazarken, Fransız gazetesi Le Monde ise, “Avrupa ve ABD’nin boşanması: Batı ailesinde gerilim” başlığını kullandı.

Görüldüğü üzere emperyalist şefler, “barış seremonisi” yapalım derken bile, aralarındaki gerilim, rekabet ve hegemonya yarışını gizlemeyi başaramadılar. Kapitalist emperyalist sistemin ekonomik, siyasi, askeri ve hegemonya alanlarında yaşadığı krizler, bu sistemin insan soyunu yok edebilecek yeni savaşların fitilini ateşleyebileceğini göstermektedir.

Emperyalist paylaşım savaşı tehdidi

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı, emperyalistlerin dünyayı aralarında yeniden paylaşma kavgasının en uç biçimiydi. İkinci emperyalist savaş da dünyanın yeniden paylaşımı ve Sovyetler Birliği’nin yıkılması için çıkarıldı. Bugün de krizler içinde debelenen emperyalist sistem, yeni bir paylaşım savaşına zemin hazırlayarak, insan soyunun geleceğini tehdit ediyor.

Savaş, yıkım ve yağma kapitalist emperyalist sistemin yapısal sorunlarındandır. İki paylaşım savaşının fitilini ateşleyen bu sistemin yeni bir savaşı başlatmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Ekonomik-mali kriz, jeo-politik dengelerde yaşanan değişim, hegemonya etrafında süren bölgesel savaşlar, Trump’ın son dönemde “ticaret savaşları”nı özellikle tırmandırması gibi olgular paylaşım savaşı tehlikesinin devam ettiğinin teyididir.

İnsan soyunun yıkıcı savaşlardan arınmış bir dünyaya kavuşması, bu savaşları yaratan kapitalizmle köklü bir hesaplaşmayı zorunlu kılıyor. İnsan soyunun geleceği ve gezegenin yaşam alanlarının korunması bu hesaplaşmaya dolaysız bir şekilde bağlanmış durumdadır.