20 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/16

AKP iktidarının kıblesi ABD emperyalizmidir
Ellerinde kan, dillerinde yalan
Siyasal İslamcılar emperyalizme biat tazeledi!
SP neden öne çıkartılıyor?
Güç, insandan ve doğadan yana bağımsız enerji politikalarından alınır!
Dar tanımlı işsizlik dahi hâlâ çift hanelerde
Sermayeye kefen dokumak için 1 Mayıs’a!
“İş ‘kaza’larında acil müdahale için hastane şart”
Direnen kamu emekçileri 1 Mayıs’a çağırıyor
MİB 1 Mayıs’a nasıl bakıyor, nasıl hazırlanıyor?
Daha güçlü bir 1 Mayıs için; metal işçileri birliğe, mücadeleye ve dayanışmaya!
Trakya’dan işçiler 1 Mayıs’ta alanlara çağırıyor
1 Mayıs’ta alanlardayız!
Kayseri 1 Mayıs’a hazırlanıyor!
ÇEMAŞ’ta patron-sendika işbirliği ile işçi kıyımı!
Özgürlük ve eşitlik için 1 Mayıs alanlarına!
Seçim tarihi belli oldu, olan yine liselilere oldu!
Suriye’ye saldırı ve kapitalizmin savaşa dayalı doğası
Almanya’da kamu emekçilerinin TİS süreci
Emperyalist yalanlar ve gerçekler
Devrim toprağına düşen kır çiçeği: Hatice Yürekli
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ellerinde kan, dillerinde yalan

 

ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik füze saldırısı Türk sermaye devleti tarafından belli bir heyecanla karşılandı. Dışişleri Bakanlığı “operasyonu yerinde bir tepki” olarak görüp, “memnuniyet”ini açıklamakla kalmadı, abartıp saldırıyı “tüm insanlığın vicdanına tercüman” olarak niteledi. Açıklamada ayrıca “Kimyasal silahlar dahil kitle imha silahlarıyla ayrım gözetmeksizin sivilleri hedef alan saldırılar insanlığa karşı suç teşkil etmektedir” denildi. Erdoğan da ilk elden sadece kimyasal silah olduğu için değil, Esad rejimini devirmek için de saldırıların devamını dileyip, “yüz binlerce masum çocuğun, kadının, sivilin hesabının” sorulmadığından yakındı. Bu şekilde bir kez daha emperyalist efendilerden beklentisini dile getirmiş oldu.

Tarih uzun zamandan beri “devlet dilinin” gerçeğini çözecek denli acı deneyim biriktirdi. Örneğin emperyalist devletlerin “insanlıktan”, ülkelere “demokrasi götürmekten” ne anladığını Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da ve şimdilerde Suriye’de olduğu gibi savaş, yıkım, göç, tecavüz gibi sonuçlara bakarak görmek mümkündür. Emperyalist devletler ve işbirlikçileri için, bu “insani” duyarlılıkları nedeniyle “kimyasal silah kullanıldı” iddiası, kanıta gereksinim bile duyulmadan bombalamak, füze fırlatmak için yeterli sebep olabilmektedir.

Aynı şekilde Suriye’nin yıkım tablosunun baş aktörlerinden olmaya oldukça hevesli olan AKP’nin, bu acıları propaganda malzemesi olarak kullanması da şaşırtıcı değildir. “Yüz binlerce masum çocuğun, kadının, sivilin” acılarına neden olan AKP iktidarının başının, Suriye halkları için gösterdiği insani duyarlılığın hiçbir geçer akçesi yoktur. Türk sermaye devleti, Suriye’de katliamlar gerçekleştiren IŞİD ve benzeri gerici çeteleri koruyup kollayarak Suriye’deki savaşı derinleştirip, ölümleri ve acıları arttırmaktadır.

Bir başka büyük yalan ise AKP iktidarının kimyasal silahlara karşı “duyarlılığı” meselesidir. Yakın tarihe bu konuda kısaca göz atmak yetmektedir. Geçtiğimiz Şubat ayında Efrîn’in kuzeybatısında bir köye TSK-ÖSO tarafından gaz saldırısı yapıldığı ve 6 köylünün yaralandığı YPG sözcüsünün Reuters’a yaptığı açıklama ile duyurulmuştu. Ayrıca Suriye İnsan Hakları Gözlemevi yanında Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir doktor da kimyasal saldırı belirtilerini duyurmuştu. O zaman Türk yetkililer “Türkiye hiçbir zaman kimyasal silah kullanmadı” diyerek kendini savunmuş, Beyaz Saray da Türk devletinin kimyasal silah kullanmasının “son derece olasılık dışı” olduğunu, ellerinde bunu teyit edecek bir kanıt olmadığını söylemişti. Görüldüğü üzere büyük bir ikiyüzlülük ve pişkinlikle işlerine geldiğine göre kanıt peşinde koşmaktalar.

Türk sermaye devletinin kirli sicili bununla sınırlı değildir elbette. Kimyasal silahları gayriinsani bulanlar Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de kimyasal silah kullanılmış olması gerçeğini inkar etmektedirler. Operasyonlar bittikten sonra 2 hafta sokağa çıkma yasağının delil karartma amaçlı kullanıldığını belirten HDP’li siyasetçilerin, kemikleri bile tahrip eden “Yasadışı ve envanter dışı silahlar kullanılmış” tespitlerine ise kulaklar kapatılmıştır.

Keza daha önce de hapishane katliamlarında çeşitli kimyasal silahlar kullanılmıştı. 19 Aralık katliamlarında kadın tutsaklar diri diri yakılmıştı. Bunun dışında hemen hemen her muhalif eyleme biber gazı adıyla meşrulaştırılan kimyasal gazlarla saldırılmaktadır. Hatta Sur’da ya da Haziran Direnişi’nde örnekleri yaşandığı üzere bu gaz saldırıları sonucu ölümlere sebebiyetler verilmiş, bu saldırılarda pek çok insan yaralanmıştır. Oysa dünya ve Türkiye’deki tabip birlikleri uyarmakta; “Gösteri kontrol ajanı denen kimyasal silahlar sağlığa zararlıdır, tehlikelidir, ölümcüldür, kullanılmamalıdır!” demektedir. Ayrıca unutmamak gerekir ki 90’lı yılların kirli savaş ortamında sadece kimyasal silahlarla değil, insanlık dışı katliam ve işkencelerle Kürt halkı kıyımdan geçirilmiştir. Asit kuyularına atılanları kimse unutturamaz. Bu toprakların mazlum “kadim” halkları için Munzur’un kan aktığı Dersim Katliamı’ndan önce de sonra da bu gerçek hiçbir zaman değişmemiştir.

Özetle her türden silahı kendine muhalif gördüklerine karşı bolca kullanmaktan çekinmeyen Türk sermaye devletinin, Suriye’de kirli çıkarları gereği “çocuğun, kadının, sivilin” acılarını istismar ederek, katliamları kınamasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Emperyalist efendileri gibi onların da ellerinde kan, dillerinde yalan vardır.

 

 

 

 

AKP füze saldırısını yetersiz buldu

 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Suriye’ye yönelik füze saldırısıyla ilgili açıklama yaptı.

Yalnızca kimyasal silahların imhasına yönelik çabaların, bölgedeki istikrarsızlığı sonlandırmakta yetersiz kalacağını” söyleyen Kalın, Batılı emperyalistlerin “kapsamlı bir strateji” hayata geçirmesini istedi.

Kalın’ın açıklaması şu şekilde,

Kimyasal silahların kullanılması uluslararası hukukun ihlâli ve bir insanlık suçudur. 7 Nisan günü Duma’da kimyasal saldırı gerçekleştirdiği anlaşılan Suriye rejiminin cevapsız bırakılması düşünülemezdi. Bu menfur saldırının sorumluları hesap vermelidir. Uluslararası toplumu, gelecekte yaşanabilecek kimyasal saldırıların engellenmesi konusunda birlik olmaya çağırıyoruz.

Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın ısrarla ifade ettikleri gibi kimyasal silahların oluşturduğu tehdit, Suriye’de yüz binlerce insanın konvansiyonel silahlarla öldürüldüğü gerçeğini değiştirmemektedir. Dolayısıyla yalnızca kimyasal silahların imhasına yönelik çabalar, bölgedeki istikrarsızlığı sonlandırmakta yetersiz kalacaktır.

Amaç, Suriye’deki savaşı sonlandırmak olmalıdır.

Konvansiyonel ve kimyasal silahlarla yapılan tüm katliamların engellenmesi, Suriye’de siyasi çözümün bir an önce sağlanmasına bağlıdır. Bu çerçevede uluslararası toplumu, kimyasal ve konvansiyonel tüm silahlarla gerçekleşen ölümleri sona erdirecek kapsamlı bir siyasi stratejiyi hayata geçirmeye davet ediyoruz.”

Saldırıdan dört buçuk saat sonra açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, “Operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz. Yerinde bir tepki” dedi.

Bakanlığın yazılı açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

Türkiye, 7 Nisan günü Duma’da çok sayıda sivilin ölmesine yol açan kimyasal silah saldırısına mukabil ABD, İngiltere ve Fransa’nın bu sabaha karşı Suriye rejimine karşı düzenlediği operasyonu yerinde bir tepki olarak görmektedir. Rejim tarafından gerçekleştirildiği yönünde güçlü şüphe bulunan Duma saldırısı karşısında tüm insanlığın vicdanına tercüman olan bu operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz.

Kimyasal silahlar dahil kitle imha silahlarıyla ayrım gözetmeksizin sivilleri hedef alan saldırılar insanlığa karşı suç teşkil etmektedir. Yedi yılı aşkın süredir gerek konvansiyonel, gerek kimyasal silahlarla kendi halkına zulmeden Suriye rejiminin insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları alanındaki sicili sabittir. Uluslararası toplumun vicdanında bu konuda şüphe yoktur.

Türkiye, bu tür suçların cezasız kalmamasının ve hesap verilebilirliğin tesis edilmesinin benzer hadiselerin tekrarının önlenmesi açısından kritik önemi haiz olduğuna inanmaktadır.

Bu tecrübe ışığında, başta BM Güvenlik Konseyi üyeleri olmak üzere tüm uluslararası toplumun kimyasal silah kullanımının cezasız bırakılmamasını sağlayacak ortak adımlar üzerinde uzlaşmaya varması elzemdir.”


 
§