27 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/04

Grev yasaklarını kırmanın tek yolu: İşgal, grev, direniş!
Devlet ve grev
EMİS fabrikalarında grev, yasak ve anlaşma
Kazanmanın yolu işçi birliğinden geçer!
Metal işçisi daha güçlü fırtınalara hazırlanmalıdır
“Cesaretle mücadeleye atılmalıyız!”
DEV TEKSTİL 3. Genel Meclisi Sonuç Bildirisi
Bilimi dışlayan eğitim anlayışını reddediyoruz!
Kazanana kadar grev, kazanana kadar direniş
“Egemenler kendi çıkar ve istemleri için büyük bir çaba gösteriyor. Biz bunun kat ve kat fazlasını göstermeliyiz!”
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-3
“Benim hikayem değil, bizim hikayemiz”
İşine geldiğinde “milli irade!”
“Saltanat rejimi” uğruna yıkım dayatılıyor
20. yüzyılın ilk “toplama kampı”, Almanya’ya tazminat davası
Donald Trump yeni dönemin yeni yüzüdür
Kriz ve kadın işçi mücadelesi deneyimleri
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri - 3
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz ve kadın işçi mücadelesi deneyimleri

 

Sermaye sınıfı krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için yoğun bir çaba sarf ediyor. Zira düzenin yapısal krizden çıkmak için her daim başvurduğu temel yol, faturayı işçi ve emekçilere ödetmektir. İşçi ve emekçiler payına fatura demek; işten atılmak, ücretlerin dondurulması, işe ara verilmesi, tüketim ürünlerine zamlar yapılması vs. anlamına geliyor. İşçi sınıfının bir parçası olan kadın işçilere ise ya evlerinin yolu gösteriliyor ya da güvencesiz çalışma işaret ediliyor. Ancak böylesi süreçler, işçi sınıfı içinde mücadele ve örgütlenme dinamiklerini de besliyor.

2007’de metal TİS’leri, özelleştirmelere karşı mücadele ve mevzi direnişler yaşanırken, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasasına karşı mücadelenin geniş emekçi kesimlerde yankı bulması o sürece damgasını vurmuştu. 2008’de kapitalizmin kâbesi ABD’de patlak veren ekonomik krizin Türkiye’de de etkisini göstermesiyle birlikte, kapitalistler krizi fırsata çevirmek için hızla saldırıya geçtiler. Sınıf ve kitle hareketinde belli bir suskunluğun ardından ilerici güçler ve sendikal mevziler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin yanı sıra, tek tek fabrikalarda tepkiler, mevzi direnişler ve işgaller yaşandı. Ancak gerek işçi sınıfının verili düzeyi, gerekse sendikal bürokrasinin sınıf hareketi içinde oynadığı uğursuz rol, bu tepki ve eylemli süreçlerin genelleşmesine ve sermayeye dönük güçlü tepkilerin örgütlenmesine engel oldu.

Her şeye rağmen, verili tabloda krizin çok yönlü sonuçlarına karşı direnme ve mücadele etme eğiliminin açığa çıkması son derece önemliydi. Sınıf hareketinde yeni bir dönemeci işaret eden Tekel Direnişi de işte böylesi bir sürecin üzerinden şekillendi. O dönemde gerçekleşen örgütlenme ve direnişlerde kadın işçiler belirgin bir yer tuttular, hatta aylar boyunca tek kişilik direnişleri tek başlarına göğüslediler. Kriz gerekçesiyle işçilerin tehdit altında olduğu süreçte gerçekleşen mevzi direnişler, hem işyerlerinin içini etkilemek ve patronları dizginlemek hem de krizin sonuçlarına karşı geniş sınıf kitlelerine izlenmesi gereken yolu göstermek açısından önem taşıyordu.

O süreçteki soluklu direnişlerin başında DESA direnişi geliyor. Sendikalaşma sonucu işten atılan Emine Aslan, tek başına fabrika önünde direniş başlattı. DESA patronunun her türlü baskısına ve mobbinge karşı kararlı bir şekilde direndi. Bu kararlı duruş, ilerici-devrimci güçlerin, kadın örgütlerinin, ilerici sendikal odakların desteğini alarak toplumsal bir etki de yarattı. Kuşkusuz ki bu etkiyi yaratmasının gerisinde, toplumda ikinci planda görülen, iş yaşamında yedek işgücü olarak kabul edilen bir kadının patrona ve onun pervasızca tutumlarına kafa tutması ve direniş yolunu seçmesi yatmaktaydı.

Bu dönemde, MEHA Tekstil, Sinter Metal, Gürsaş, Tezcan Galvaniz, Pirelli, Opsan, Çapa Kızılay, E-Kart, Ünsa, Entes vb. işyerlerindeki işçiler, kriz bahaneleri ya da sendikal örgütlenme gerekçesiyle işten atıldılar. Ancak adı geçen fabrika ve işyerlerindeki işçiler kaderlerine boyun eğmediler. Direniş yolunu seçtiler ve aynı zamanda ileri bir eylem biçimi olan işgal eylemleri gerçekleştirdiler. Patronların dayatmalarını kabul etmeyen ATV-Sabah basın çalışanları da grev yolunu seçtiler. Tüm bu süreçte kadınlar da direnişlerin içinde etkin bir rol oynadılar.

Kriz dönemlerinde en fazla kıyımın yaşandığı sektörlerin başında tekstil sektörü gelmektedir. 2008 krizinde de Denizli’de, Antep’te, İstanbul’da binlerce tekstil işçisi işten atılırken, en anlamlı tepkiyi GOP Elmabahçe’de kurulu MEHA Tekstil işçileri verdiler. Kadınıyla-erkeğiyle 75 gün boyunca direndiler ve direnişin sonunda belli bir kazanım elde ettiler.

Söz konusu dönemin önemli direnişlerinden biri de Sinter Metal’de gerçekleşti. Dudullu OSB’de kurulu Sinter Metal işçileri, 2008 krizinin ardından sendikalaşmaya başladılar. Sinter patronunun sendikalaşmaya tepkisi toplu tensikat oldu. İşçiler bu kararı, Sinter patronunun “özel mülkiyetine” dokunarak, fabrikayı işgal ederek yanıtladılar. Az sayıda kadın işçinin çalıştığı Sinter Metal’de aylar boyunca süren direnişte kadın işçiler de direnişin sesi soluğu oldular.

Sürecin bir diğer önemli direnişi ise Entes’te yaşandı. Entes patronunun kriz gerekçesiyle onlarca işçiyi atmasının ardından, Entes işçisi Gülistan Kobatan, işten atma saldırısına direniş ile yanıt verdi. Fabrika önünde tek başına sergilediği direniş ile bir yandan içeriye, öbür yandan OSB işçilerine, işten atma saldırısı karşısında direnme çağrısı yükseltti.

Nihayet o döneme damgasını vuran en büyük direnişe TEKEL işçileri imza attı. Krizden çıkış ve sermayeye kaynak aktarma yollarından biri olarak görülen özelleştirme saldırısı ile birlikte 2008’in son aylarında Tekel fabrikaları kapatıldı. Farklı kentlerden gelen Tekel işçileri Ankara’nın göbeğinde direnişe başladılar. Tekel işçilerinin kararlı ve direngen tutumuyla birlikte, kısa süre içinde ülkenin dört bir yanında destek ve dayanışma örgütlendi. Bunun gerisinde ise, krizin faturalarını ödemekle yüz yüze bırakılan emekçi kitlelerin, çıkış yolu olarak gördükleri direnişi temsil eden Tekel işçilerine duydukları sempati yatıyordu. Bu direnişte farklı kentlerden gelen kadın işçiler de vardı ve gerek direnişin adım adım büyütülmesinde, gerekse toplumsal desteğinin örgütlenmesinde kadın işçilerin özel rolü tartışmasızdı.

2008’den bu yana sınıfın ve emekçi kadınların koşulları daha da ağırlaştı. Geride kalan yıllar, iki sınıfın fabrikalarda-işyerlerinde karşı karşıya gelişlerine tanıklık etti. Gelinen aşamada, ekonomik krizin siyasal kriz ortamında ve her ikisinin birbirini tetikleyerek derinleşmesine tanık oluyoruz. Bugün asıl olarak kadın işçi ve emekçilere dayatılan yaşama ve çalışma koşulları ile gerici AKP iktidarının toplumu ve aynı zamanda kadınları kuşatması ve siyasal gericiliği tahkim etme tutumları karşısında yapılması gereken, direnişi örgütlemektir. 2008 krizinin ardından “Tek başına da olsa direnmek şarttır!” diyen kadın işçiler izlenmesi gereken yolu gösteriyor.

 

 

 

 

Müdürün sistematik mobbingi kadın işçiyi intihara sürükledi

 

Özellikle kadın işçiler üzerinde sistematik olarak uygulanan mobbing sonucu pek çok kadın işçi işten ayrılmaya ve baskı altında kölece çalışmaya zorlanırken bu baskılar işçilerin hayatını tehdit ediyor.

Son olarak da Muğla’da mobbinge maruz kalan 39 yaşındaki kadın işçi Fatma Tosun, bebeğiyle birlikte intihar girişiminde bulundu. Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde Naip Hüseyin Lisesi’nde kadrolu işçi olarak çalışan Fatma Tosun okulun müdürü Latif Bütün’ün sistematik mobbingine maruz kaldı.

Tosun, mobbingin ve sözlü hakaretin ardından ise 19 Ocak’ta öğle saatlerinde 20 aylık bebeği ile birlikte evinin camından atlayarak intihar etti.

Muğla Devlet Hastanesi’ne kaldırılan anne ve bebeğin komada olduğu öğrenildi.


 
§