21 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/39

Sermaye iktidarı savaş ve yıkım dayatıyor
Savaş ve anti-emperyalist mücadelenin güncel sorun ve ihtiyaçları
Erdoğan “piyon değil, at olmak” istiyor
Bol “U” dönüşlü Türkiye’nin dış politikası
Dinci-gerici AKP iktidarının kaçınılmaz akıbeti
Kölelik zincirlerini parçalayacak tek güç işçi sınıfının devrimci birliği ve eylemidir!
Greif’te ihanet sözleşmesine imza atmak için hazırlık
Metalde işten atmalara karşı devrimci sınıf politikasını yükseltelim!
İşsizliğin kaynağı kapitalizm!
Ankara İşçi Meclisi Sonuç Deklarasyonu
Ortadoğu’da gerilim ve Türkiye
Halep’te yarım kalan hesaplaşma Musul’da tamamlanacak mı?
“Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm” 100 yaşında
Şiddet üreten sisteme karşı, direniş!
Kapitalizm, depresyon, kadın
YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!
“Umudu büyütmeye devam edeceğiz!”
İÜ direnişçisi: “Geleceğiz korkularınızı büyütmek için!”
Sistemin projesi belli: Geleceksizlik!
OHAL’e karşı direniş!
“OHAL devrimci tutsakları teslim alamıyor”
Radikal palyaço: Dario Fo
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

12 Eylül’den 15 Temmuz’a YÖK karanlığı sürüyor!
Özgürlüğümüzden ve geleceğimizden vazgeçmiyoruz!

YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!

 

Savaş çığırtkanlığının, faşist baskının ve katliamların arttığı bir dönemde üniversiteler de yeni eğitim-öğretim yılının açılışını yaptılar. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen ve tekrar uzatılan OHAL’in yansımalarını her yerde görüyoruz. Topluma uygulanan baskı politikalarının ve şiddetin dozu gün geçtikçe artıyor. AKP iktidarı gerici karanlığını bütün bir toplum üzerinde hakim kılmak istiyor.

Üniversitelerimizdeki tablo da bu genel atmosferden farklı değil. Gerici-faşist uygulamalar ve baskı politikaları ile gençlik zapturapt altına alınmak isteniyor. Bir yanda rejim krizinin bir sonucu olarak iptal edilen sınavlar, soruşturmalar, okuldan uzaklaştırmalar, tutuklamalar, kapatılan üniversiteler gerçeği, diğer yanda giderek gericileşen eğitim sistemi ve yaratılmak istenilen “dindar ve kindar” nesiller...

Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda eğitimin piyasalaştırılmasına dönük uygulamalar ise hız kaybetmeden sürüyor. Harç paralarından kitap ücretlerine kadar her konuda üniversiteler birer ticarethane öğrenciler ise birer müşteri muamelesi görmektedir.

Son yıllarda birçok üniversitede AR-GE, teknokent vs. adı altında gerçekleştirilen projelerle sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalar yürütülmektedir. Yine aynı şekilde Meslek Yüksekokulları adı altında, piyasanın ihtiyaç duyduğu meslek alanlarında ucuz ve kalifiye işçi yetiştirilmesi de buna bir örnek. İtaatkâr bir nesil yetiştirme hedefi doğrultusunda ilkokuldan itibaren bu müfredata uygun olarak verilen eğitim, üniversiteler için de söz konusu. Üniversitelerde eğitim bilimsellikten uzak, yalnızca ezbere dayanan, gerici bir anlayışıyla veriliyor.

Birer ticarethane gibi işletilen üniversitelerde, düşünen ve sorgulayan gençlik kesimleri YÖK yönetmeliğine tabi olarak cezalandırılıyor, soruşturmalar ve uzaklaştırmalarla üniversitenin dışına çıkarılıyor. Üniversitelerde özellikle 7 Haziran seçimleri bahane edilerek başlatılan siyaset yasağı 15 Temmuz’un ardından daha pervasızca uygulanıyor. En ufak muhalif sesin dahi bastırılmaya çalışıldığı üniversiteler birer yarı açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. Keza bugün öğrenciden çok sivil ve çevik kuvvet polisinin bulunduğu, gerici çetelerin cirit attığı birer kuruma dönüşmüş bulunuyor. Öğrencilerinden akademisyenlerine kadar, herkes bu saldırıların hedefindedir. Birçok hocamız aldığı cezalar ile üniversitelerimizden uzaklaştırılırken, bir kısmı da tutuklandı. Yine açılan soruşturmalar sonucu birçok arkadaşımızın eğitim hakkı gasp edildi.

***

Öte yandan 36 yıl geçse de YÖK ve YÖK düzeninin karanlığı hala hüküm sürmeye devam ediyor. Bugün 12 Eylül askeri faşist darbesinin üniversitelerdeki eli olan YÖK’e dair bir çok tartışma yapılıyor. Kapatılmasından isminin değişmesine bir dizi tartışmaya karşın, 12 Eylül’den 15 Temmuz’a ve OHAL’e YÖK karanlığı olduğu gibi korunuyor.

YÖK’ün kuruluşu sermaye iktidarının ihtiyaçlarından kaynaklanmıştı. 1960’larla birlikte dünya çapında yükselen sosyalist dalgaya, Fransa’daki öğrenci eylemliliklerine, silahlı halk ayaklanmalarına olan ilgi üniversitelerde de kendini belli ediyor ve sorgulayan, okuyan bir gençlik geliyordu. Bu dönem bağrından Deniz, Mahir, İbo, Sinan, Taylan gibi öğrenci önderleri çıkarmıştı. ‘71’in ardından '80 darbesiyle birlikte sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratılmak istenmiş, tüm toplumu zapturapt altına almak için baskı mekanizmaları devreye sokulmuştu. Sermayenin korkulu rüyalarından biri de sorgulayan, toplumsal olaylara duyarlı gençlik kesimiydi. Gençlik hareketine karşı, '80 darbesinin ardından sermayenin üniversitelerdeki baskı aygıtı işleviyle YÖK kurulmuştu.

YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!

Üniversitelerde yaşanan yoğun saldırı süreci toplumun diğer kesimlerine yönelik de sürdürülüyor. Son olarak OHAL’in 3 ay daha uzatılması bu saldırganlığın giderek artacağının habercisidir.

Emperyalistlerin artan savaş tamtamlarına, azdırılan militarizme, sömürüye karşı gençliği devrimci politikalar ekseninde taraflaştırmak en önemli sorumluluğumuzdur. Sistemin yapısal krizinin bir göstergesi olarak geleceksizlik saldırısının çok boyutlu işleneceği önümüzdeki süreçte tek yolun devrim olduğunu, devrim dışında bir alternatif bulunmadığını anlatacağız. Karanlığın, boğucu atmosferin dağıtılması işçi sınıfının, emekçilerin, gençliğin devrimci mücadelesi ve kitlesel-militan eylemleri ile olanaklıdır. Gençlik olarak bizlere düşen sorumluluk, devrimci bir gençlik hareketinin geliştirilmesi için faaliyetlerimizi yoğunlaştırmaktır. Bu süre zarfında direneceğiz ve örgütleneceğiz! Gelecek ve özgürlük mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!

Bu yıl 6 Kasım’ı her sesin bastırılmaya çalışıldığı, işçi ve emekçilerin en ufak hak arama eyleminin OHAL bahanesiyle engellenmeye çalışıldığı, akademisyenlerin ve eğitim emekçilerinin göstermelik gerekçelerle işten atıldıkları, öğrencilerin ise soruşturmalar ve uzaklaştırmalarla üniversite dışına itilmeye çalışıldığı bir dönemde karşılıyoruz. Söz konusu dönem hem YÖK’e hem de YÖK ve türevlerinin kaynağı olan YÖK düzenine karşı mücadeleyi yükseltmeyi gerektiriyor. Gençlik mücadelesinin durgun ve parçalı tablosunu dikkate alarak bulunduğumuz her yerelde 6 Kasım’ı güçlü, kitlesel ve birleşik bir mücadele hattıyla örmek için seferber olmalıyız.

“Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz” beyanında bulunmak ve 6 Kasım’da aşağıdaki taleplerimizi bulunduğumuz alanlarda, sokaklarda bir kez daha haykırmak için mücadeleyi yükseltelim:

- YÖK kapatılsın!

- OHAL kaldırılsın!

- Eşit, parasız, bilimsel, laik, anadilde eğitim!

- Özerk, demokratik üniversite!

- Soruşturmalar, uzaklaştırmalar, cezalar geri çekilsin!

- Savaşa değil eğitime bütçe!

- Sermaye defol, üniversiteler bizimdir!

- Polis defol, üniversiteler bizimdir!

Devrimci Gençlik Birliği

Ekim 2016

 

 

 

 

Direnişin Sesi” İstanbul Üniversitesi’nde

 

Devrimci Gençilk Birliği (DGB), Buse Bayram’ın direnişinin sesini çeşitli araçlarla İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencilerine taşıyor. İÜ’den 1 aylık uzaklşatırma cezası alan ve 3 Ekim’den beri İstanbul Üniversitesi ana kapısı önünde direnen, her gün polis ve özel güvenlik saldırısına uğrayan Buse Bayram’ın direnişi üniversitenin çevresine yapılan yazılama ve dağıtılan bültenlerle öğrencilerin gündemine taşındı.

İstanbul Üniversitesi’nde direniş var”, “Soruşturmalar geri alınsın” yazılamaları yapıldı.

Ardından ise fakültelerde öğrencilere direniş için hazırlanan “Ferman da üniversiteler de bizimdir” yazan “Direniş’in Sesi” bültenleri verilerek süreç üzerine sohbet edildi. İÜ öğrencilerine süreç aktarılarak, saldırıların boyutu tartışıldı.

 
§