14 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/38

Dinci-mezhepçi iktidar içeride OHAL’ci dışarıda yayılmacı
Erdoğan-Putin görüşmesi üzerine
Katliamcı devlet rutini!
Katil devlet anmalara saldırdı
Katliam zincirinin yeni halkası Yüksekova
Greif işçisi toplu sözleşme sürecinde inisiyatifi ele almalıdır
“Greif Direnişi’nin açtığı yoldan, örgütlenmeye, birlik olmaya çağırıyoruz”
Ankara İşçi Meclisi toplandı
Tüpraş ve Petkim’de toplu sözleşme süreci
2017 Metal TİS sürecine giderken...
ABD’nin Musul seferi: IŞİD bahane, her şey petrol için!
Bir dönemin sonu: FARC-Santos “barış” anlaşması
Gericiliğin prangalarını kırmak için mücadeleye!
Bu kavgada biz de varız!
İÜ'de DGB’lilere gözaltı terörü
Öğrenci yurtlarında büyüyen sorunlar
TV, radyo ve basına dönük saldırıların arka planı
Hapishanelerde faşist baskı ve hak gaspları yoğunlaşıyor
“Saadet Hanım” tiyatro oyunu üzerine bir eleştiri
"Başka yol yok" direneceğiz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dinci-mezhepçi iktidar içeride OHAL’ci dışarıda yayılmacı…

İşçi sınıfı bu vahim gidişatı durdurmak için direnmelidir!

 

İçeride olduğu gibi dışarıda da kural tanımaz, saldırgan, ırkçı-mezhepçi bir politika izleyen AKP iktidarı Irak’la gerilimi tırmandırıyor. Irak’ın ikinci büyük kenti Musul yakınlarında bulunan Başika’da mevzilenen işgalci Türk askerlerinin çekilmesi için Bağdat’tan verilen ihtara, Ankara’dan saldırgan/küstah açıklamalarla karşılık verildi. İşgalcinin küstahlığının karşılığı Irak hükümetinin sert tepkisi oldu ve iki ülke arasındaki gerilim doruğa çıktı.

Osmanlı'yı hortlatma histerisi içinde kıvranan dinci sermaye iktidarının şefleri, Şam’da kılmaya muvaffak olmadıkları namazı Musul’da ifa etmeye hevesli görünüyorlar. “Musul yağmasından biz de payımızı isteriz” pişkinliğine dayalı politikada ısrar eden AKP iktidarının yayılmacı hevesleri tavan yapmış durumda. Musul’u IŞİD’e teslim edenlerden biri olan eski vali, AKP’ye angaje olmuş Barzani, IŞİD’le işbirliğinden sabıkalı bir iki aşiret ağasına dayanarak “Musul yağmasından pay almaya” heveslenenler muhakkak ki hüsrana uğrayacaklar. Ancak buna rağmen izlenen uğursuz politika Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da kanlı çatışmaları körükleyen vahim sonuçlar yaratıyor.

***

Irak yönetimi Türk askerinin varlığına ilk günden karşı çıkmış, bundan dolayı iki ülke arasında gerilim yaşanmıştı. AKP şefi T. Erdoğan’la kukla başbakanı ve dışişleri bakanı tarafından yapılan mezhepçi/saldırgan açıklamalar, Bağdat’ta haklı olarak infial yarattı. İşgalci askeri birliğin Irak topraklarını derhal terk etmesini isteyen Başbakan Haydar el İbadi, Türk askeri ile IŞİD arasında bir fark görmediklerini beyan ederek tepkisini gösterdi.

İşgalci güçlerini çekeceğine işi pişkinliğe vuran Başbakan B. Yıldırım’ın Iraklı yetkililere yanıtı, “Irak işgal altında, zaten merkezi bir hükümeti bulunmuyor, belli güçler arasında paylaşılacak, biz de yağmadan payımızı alacağız” manasına gelen sözlerden öteye geçemedi.

Hedef Musul’un DAİŞ’ten kurtarılmasıysa bunu başarmak için işbirliği yapmalıyız. Fakat sorun şu: Ondan sonra şehirde kim kalacak? Elbette, Sünni Araplar, Sünni Türkmenler ve Sünni Kürtler. Haşd el Şaab’ın Musul’a girmesine izin verilmemeli. Özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan onların girmesini önlemek için işbirliği yapmalı… DAİŞ’ten sonra Musul’un bir diğer terörist grubun eline düşmesine izin vermeyeceğiz… Musul, Musul halkınındır ve Tel Afer, Tel Afer halkınındır. Haliyle başka kimse bu bölgelere girmemelidir.” T. Erdoğan, her tarafından mezhepçilik ve küstahlık fışkıran bu sözleri bir Suudi televizyonunda sarf etmişti.

Irak hükümetinin Türk askerinin çekilmesi ultimatomuna AKP şeflerinin verdikleri yanıtlar, T. Erdoğan’ın sözleriyle yaşanan rezaletin tuzu-biberi oldu. Gelişmeler üzerine açıklama yapan Irak Başbakanı, Türk devletinin izlediği yayılmacı politikanın bölgesel bir savaşa yol açabileceğini belirtti. Irak’ın egemenliğini hiçe sayan tutumun kabul edilmeyeceğini, işgalci Türk ordusunu Irak’tan çıkarmak için gerekirse güç kullanacaklarını belirten el İbadi, AKP’nin çatışmaya mahal vermeden askerlerini çekmesini istedi. Bu arada gerilime dair bir açıklama yapan ABD’nin Türk işgal güçlerinin varlığına açık destek vermemesi, üst perdeden konuşan AKP şeflerinin gardını düşürüyor. Zira Irak işgalcileri, efendileri emir verirse askerlerini çekmek zorunda kalacaklarını biliyorlar.

***

Çivisi çıkmış bir iktidarın dümeninde bulunun AKP, yayılmacı dış politikaya da dayanarak içeride dinci-faşist rejimi tahkim etmeye, OHAL’i süreklileştirmeye böylece ömrünü uzatmaya çalışıyor. İşçilere, emekçilere, ilerici devrimci güçlere, Kürt halkına/hareketine, Alevilere karşı saldırganlığı şiddetlendiren iktidar, komşu halklara karşı izlediği düşmanca politikada da ısrar ediyor. Suriye’de iflas eden bu yayılmacı/mezhepçi politikanın Irak’ta devam ettirilmesi, dinci sermaye iktidarının açmazını da gözler önüne seriyor. Bu politikada ısrar dinci sermaye iktidarının sadece Türkiye’nin değil tüm bölge halklarının başına musallat olan bir bela olmasına neden olmuştur. Hal böyleyken, “Sünnilerin hamisi biziz, IŞİD’e karşı biz savaşıyoruz” söylemini ciddiye alan olmadığı gibi, Türk devletinin IŞİD’le El Nusra’nın katil sürülerine 2011’den beri sınırsız destek verdiğini bilmeyen de yok.

***

Ortadoğu’daki gerici savaş yangınını körükleyen, cihatçı çeteleri himaye eden, halkların başına bela olan bu ırkçı-mezhepçi iktidarla hesaplaşmak, öncelikle Türkiye işçi sınıfıyla emekçilerin sorumluluğudur. Zira sermayenin çıkarlarını ve emperyalizme hizmeti esas alan bu politikanın faturasını emekçiler ödüyor. Bu hesaplaşma hem onurlu, insanca yaşanabilecek bir ülke yaratmak için hem de komşu halklara karşı işlenen ağır suçlara ortak olmamak için şarttır.

 
§