2 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/33

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor
Hepsi emekçilere karşıdır!
“Fırat Kalkanı” neye hizmet, kime kısmet?
Osmanlı torunlarından “demokrasi dersleri”
OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?
Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor
Ford Otosan’da Koç-Türk Metal oyunları
Greif işçisi; patron-sendika işbirliğine karşı uyanık ol!
Yeni metal fırtınaları ve daha güçlü bir MİB için ileri!
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
Ekim Devrimi deneyimi ışığında devrim ve demokrasi sorunları - V.İ.Lenin
“Göçmen çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor”
Kolombiya’da barış: Latin Amerika’nın bir damarı daha kesildi
Kolombiya hükümeti FARC ile “barıştı”
Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?
“Meslek liselileri gelişmiş ülkeler gibi sömüreceğiz”
“Yeni dönemde devrimci savaşa hazırlık için ileri!”
Sermaye düzeni ve dinci-gerici çeteler
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yüreklerine korku salmaya devam ediyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor

 

Siyasal ve iktisadi açıdan bir dizi sorunla boğuşan ve her geçen gün açmazları derinleşen sermaye devleti, çareyi savaş ve saldırganlık politikalarını tırmandırmakta arıyor. Darbe girişiminin ardından yoğunlaşan faşist baskı politikaları, birbiri ardına devreye sokulan sosyal-iktisadi yıkım saldırıları, Kürt halkını hedef alan kirli savaş uygulamaları ve son olarak Suriye’ye yönelik başlatılan işgal girişimi saldırganlığın vardığı boyutları farklı açılardan gözler önüne seriyor.

Sermaye devletinin bu yönelimi toplumsal yaşamı alt üst edecek, işçi ve emekçilere büyük yıkımlar yaşatacak karanlık bir dönemin kapılarını aralarken, bütün bir toplumu adım adım tehlikeli bir uçurumun eşiğine doğru sürüklüyor.

Emperyalizmin hizmetinde savaş politikaları derinleştiriliyor

Emperyalistler arası egemenlik kavgasının arenasına dönen Ortadoğu coğrafyası, yıllardır süren ve gün be gün tırmandırılan savaş politikaları nedeniyle kan gölüne dönmüş durumda. Afganistan, Irak, Libya ve gelinen yerde Suriye halklarını bu yıkıcı savaşın içerisine sürükleyen emperyalistler, kendi sefil çıkarlarını koruyabilmek için hiçbir ölçüt tanımıyorlar. Emperyalist barbarlığın kirli ve karanlık yüzü olan El Kaide, El Nusra, IŞİD vb. çeteler, gerçekleştirdikleri vahşi katliamlarla Ortadoğu halkarına büyük acılar yaşatıyor.

ABD emperyalizminin bölgedeki önemli dayanaklarından birisi olan Türk sermaye devleti ise, stratejik uşaklığın bir gereği olarak emperyalist savaş politikalarında aktif bir şekilde rol aldı/alıyor. Türkiye’yi bir savaş üssü olarak emperyalistlerin hizmetine sunan, ABD’nin Ortadoğu politikası çerçevesinde üzerine düşen karanlık görevleri eksiksiz şekilde yerine getiren sermaye devleti, Suriye’yi hedef alan emperyalist müdahale sürecinde de aynı kirli misyonla hareket ediyor. Savaşın başından beri cihatçı çeteleri eğitip-donatan ve bizzat komuta eden sermaye devleti, gelinen aşamada boğazına kadar savaş batağına saplanmış bulunuyor.

Rusya’nın Suriye savaşına daha etkin bir şekilde katılması ve Kürt hareketinin Suriye’de etkili bir güç olarak öne çıkması ise sermaye devletinin açmazlarını derinleştiren gelişmeler oldu. Cihatçı çeteler üzerinden Suriye’de dinci-Amerkancı bir rejim kurma hayali suya düşen ve Suriye politikalası tamamen çöken -öyle ki Rusya’yla yaşanan uçak krizi ile birlikte neredeyse oyun dışı kalan- sermaye devleti, gelinen aşamada Suriye’yi hedef alan saldırgan politikalarına hız vermiş bulunuyor.

Celabrus işgali ve sermaye devletinin sefil hesapları

Celabrus’a yönelik işgal harekatı, Türkiye’nin Rusya, İsrail, İran, Mısır gibi devletlerle ilişkileri onarmaya dönük attığı adımların hemen ardından gündeme geldi. Belli ki, bu süreçte başta ABD ve Rusya olmak üzere emperyalist güçlere çok yönlü tavizler verilmiş, Celabrus işgalinin vizesi bu yolla elde edilmişti.

“IŞİD’e karşı savaş” bahanesiyle girişilen işgal harekatı, daha ilk günden itibaren Kürt halkının kazanımlarını dizginlemek ve Türk sermaye devletine Suriye savaşında inisiyatif alanı açmak bakışı ile hayata geçirildi. İşgalin ilerleyen günlerinde emperyalist devletlerin yaptığı açıklamalar ise, Türkiye’nin bir kez daha “limitleri aştığını”, kendisine tanınan icazet sınırlarını zorladığını gözler önüne serdi. İşgal harekatının bölgedeki güç dengelerini etkilemesi ve belirsizliklerle dolu bir dönemin kapılarını aralama ihtimali emperyalist güçlerin ortak kaygısı olarak dillendirildi.

Öte yandan, Celabrus’a yönelik işgal girişimi Türkiye’nin kendi sefil çıkarları ve Kürt düşmalığı üzerine kurulu Suriye politikasında herhangi bir şeyin değişmediğini, tersine bu kirli politkanın daha da derinleştirildiğini gözler önüne serdi. Başından beri Suriye halklarını birbirine kırdırmak için her türlü kirli yöntemi kullanan, etnik-mezhepsel ayrımları kaşıyarak iç savaşı derinleştirmeye çalışan ve bu yolla desteklediği cihatçı çetelere alan açmak için elinden geleni yapan sermaye devleti; Celabrus işgaliyle birlikte elinen aşamada gbizzat savaşın içerisine girmiş bulunuyor.

İçeride faşist baskı ve devlet terörü tırmanıyor

Dışarıda Türkiye’yi savaş bataklığının derinliklerine doğru dolu dizgin sürükleyen sermaye devleti, bu süreçle bağlantılı olarak içeride de gemi azıya almış bir şekilde faşist baskı politikalarını hayata geçiriyor.

Suruç Katliamı ile birlikte adım adım tırmandırılan kirli savaş politikaları aralıksız devam ederken, darbe girişimi sonrası zıvanadan çıkan faşist saldırganlık her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor. OHAL bahanesiyle her türden muhalif basın susturulurken en sıradan hak arama eylemleri bile yasaklanıyor. Devrimci-ilerici güçler ve Kürt hareketi polis operasyonlarının, işkencelerin ve tutuklamaların hedefi oluyor. İpi sermaye devletinin elinde olan cihatçı çeteler bombalar patlamaya, Antep’te olduğu gibi kitle katliamları gerçekleştirmeye devam ediyor.

Sermaye devletinin dışarıda ve içeride tırmandırdığı saldırganlığın çok yönlü faturası ise bir kez daha işçi ve emekçilerin omuzlarına yükleniyor. Emekçiler sermaye düzeninin bu kirli politikalarının bedelini gerek yaşamlarıyla, gerekse ağır sömürü koşullarında hayatta kalmaya çalışarak ödüyor.

Bu karanlık tabloyu dağıtmak, sermayenin sömürü, savaş ve saldırganlık üzerine kurulu olan politikalarına son vermek için işçi sınıfının siyasal mücadele sahnesinde yerini alması ise hayati bir önem taşıyor.


 
§