06 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/47

Haziran başlangıç, işçi sınıfı gelecek!
Düzene karşı devrim!
Bu pisliği devrim temizler!
AKP-cemaat çatışması üzerine notlar... - Haydar Baran
“ÇHD’lilere sahip çıkalım!”
Zamana oynuyorlar!
Kılıçdaroğlu ile partisi ABD’de “görücüye” çıktı
Herkese eşit, parasız ve nitelikli sağlık!
“Sağlık verilerinin korunması haktır!”
Bosch işçilerinin mücadele birliği güçleniyor!
Gebze’de mücadele çağrısı
Hak-İş bürokratlarından zoraki Feniş ziyareti!
Yatağan’da kavga sürüyor!
Kasım ayında 128 iş cinayeti yaşandı
Din, dinsel akımlar ve tutumumuz
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 1 K.Toprak
Ukrayna ve Alman burjuvazisinin kirli emelleri
Cenevre 2’ye giderken...
Bir sene devrilirken... - T. Kor
Dünya iklim krizinde
Dershaneler de özel okullar da kapatılsın!
Bu daha başlangıç mücadeleye devam!
15 yılın coşkusuyla kitlesel, devrimci final!
“Sana zafer sözümüz olsun!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Sana zafer sözümüz olsun!”

 

Sana gelecekten yazılan bir mektuptur bu sevgili Erdal. Yanlış duymadın, gelecekten; senin geleceğinden. Hani seni asarak koparmaya çalışmışlardı ya, işte o gelecekten. Onlar adına bir yenilgi daha bak! Geleceğin sensiz olmasını istemişlerdi ama başaramadılar işte. Yine yaşamdasın, yine kavgadasın.

Yaşadıklarını hatırlar mısın Erdal? 30 Ocak 1980 gecesi yazılama yaparken polisler tarafından vurulan ve yaralı halde dolaştırılıp ancak öldükten sonra hastane kapısına atılan ODTÜ’lü genç devrimci Sinan Suner’i. 2 Şubat günü sen ve arkadaşlarının yaptığı eylemi, öfke ve kinle yükselttiğiniz “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganını, jandarmanın eyleme saldırışını, gözaltıları… Senin için “bir eri öldürdü” demişlerdi. Tarih en hızlı yargılamalardan birine tanıklık etmişti. 19 Mart 1980’de idam kararı verilmişti senin için. 13 Aralık 1980’de sen de katılmıştın ölümsüzler kervanına.

İdam kararıyla sonuçlanan yargılamanın hukuksuzluğu her şeyiyle açığa çıktı biliyor musun? Erin ölümüne neden olan şeyin arkasından sıkılmış bir tüfek mermisi olduğu, ancak senin üzerinden yalnızca tabanca çıktığı, dahası, hiçbir eylemcide tüfek olmadığı, hatta tüm eylemcilerin erin arkasında değil karşısında olduğu biliniyor artık mesela. Ya da senin 17 yaşında olmana rağmen, yaşının bir gecede 18’e çıkarıldığı, hatta bunun için hazırlanan raporun altında imzası bulunan doktorun gerçekte var olmadığı çıktı ortaya.

Tüm bunların ne önemi var değil mi? Senin için verilen idam kararına imza atan cellatlar için asıl suç erin öldürmesi de değildi ki zaten. Onlar için senin devrimci olman yeterliydi. Zira büyüyen devrim mücadelesi karşısında verdikleri “imha savaşı” ile düzenlerini korumak istiyorlardı akılları sıra.

Bir gün, mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak,
sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak
ve doğru kararı verecektir!”

Sen de biliyordun zaten tüm bunları. İdamdan önceki son mektubun kanıtıdır. Her şeye rağmen dimdik yürüdün darağacına. Başka türlüsü de beklenemezdi zaten senden. Sen değil miydin yaşamını işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşu mücadelesine adayan? Sen değil miydin daha nice devrimcinin katledileceğini ama yok olmayacağını söyleyen son mektubunda? “Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar!” Bu bilince sahip bir devrimci, 17 yaşında da olsa, diz çöker mi ki celladın karşısında?

Seni bugünlere taşıyan da bu zaten. Herhangi bir lise öğrencisi olan Erdal değil bugüne kalan, ilmiği boynuna geçirirken bile faşizme meydan okuyan, son nefesine kadar devrime bağlılığına sadık kalan Erdal bugün ellerde bayrak olan. Hani şaire göre bugünlerden geriye bir yarına gidenler bir de yarınlar için direnen kalıyor ya, olan tam da bu aslında.

Yapılması gereken tek ve doğru şey, acımızı öfkeye dönüştürerek onların bıraktığı yerden yürümektir!”

“Daha 17 yaşında…” ile başlayan cümleler kuramıyoruz artık seni anlatırken biliyor musun? Çünkü sermaye devleti savaşı tüm kirliliği ile yürütüyor. Katliamlarına yaş sınırı koymuyor. 12 yaşında bir çocuğa “terörist” diyerek 13 kurşun ile “cezalandırabiliyor”. Havan topu bile düşürebiliyor üzerine çocuk yaşına bakmadan artık. “Taş attın” bahanesiyle cezaevine atıyor daha 17’sine bile varmamış çocukları. Polis kurşunu olup yağıyor yine üzerlerine. Tıpkı Şerzan gibi, tıpkı Aydın gibi... Daha büyükleri de buluyor elbette o kurşunlar; tıpkı Alaattin gibi…

Ne de güzel söylemiştin sen yapılması gerekeni! Öyle de yapıyoruz. Sen ve diğer tüm şehitlerimiz bayrak oldunuz artık ellerimizde. Sizinle yürüyoruz geleceğe hala. Sizinle yürümeye de devam edeceğiz. Ne geçmiş silinecek belleğimizden ne geleceğin ışığı gidecek göz bebeklerimizden. Unutma; sen yaşamaya devam ediyorsun, genç komünistler de savaşmaya! Sana bir kez daha zafer sözümüz olsun Erdal! Adınız artık devrim andımız, savaş zılgıtımız.

Bekle Erdal! Şafakta bekle bizi. Buluşacağız elbet yine. Seninle ve diğer tüm şehitlerimizle… Zafer halayında omuz omuza olacağız. Orak-çekiçli kızıl bayrağımızın altında, birlikte seyredeceğiz gökyüzünü.

(Ekim Gençliği’nin Aralık 2010 tarihli 128. sayısından alınmıştır...)

 
§