02 Ağustos 2013
Sayı: KB 2013/31

 Kızıl Bayrak'tan
Kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmaya!
AKP’nin Suriye’yi bölme planı
“Korkacaksınız, titreyeceksiniz, yıkılacaksınız!”
AKP iktidarının çok yönlü kabusu
Gençlikten korkmaya devam ediyorlar!
Gençlik uykudan uyandı!
Biber gazı inkar edilemedi!
Güzeltepe’de çeteci katiller serbest!
Gezi Direnişi tutsak ailelerinden eylem
Bir “vandal”ın hikayesi..
Dilan’ın vurulması kayıt altında
Yol-iş bürokratlarının tutumu ve görevler!
Sendikal örgütlülüğe saldırılarda yola devam!
Bir fotoğrafın anlattıkları...
Gençlik içinde devrim mayası tutacak!
“Düşlediğimiz yaşamı burada somutlaştırdık!”
“‘Özgürlük’ talebi ile emeğin mücadelesi buluşacak!”

Mısır’da devrim ve karşı devrim sarmalı... - Volkan Yaraşır

Tunus’ta dinci-gericiliğe karşı direniş yayılıyor!
“ABD barışı” Filistin direnişini bitirmeye endekslidir!
Kadına yönelik gerici saldırılar devam ediyor!
Toplumcu Eksen Gezi Özel Sayısı çıktı
İstanbul’a park, kapitalizmin yeni ortaoyunu
Cezaevinde bir ses var
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Polis cinayeti dosyasında kitle hareketinin etkisi...

Biber gazı inkar edilemedi!

 

2012 yılında polisler ‘müdahale’ ettikleri bir kavgada kullandıkları yoğun biber gazıyla Çayan Birben’in ölümüne neden olmuşlardı. Polis cinayeti için açılan soruşturma tüm aklama çabalarına karşın polisin cinayetini kabul etmek, biber gazını silah olarak tanımlamak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz hafta Yalova Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede polis cinayetini aklamak için “taksirle adam öldürmek” suçlamasıyla dava açılması istendi. Fakat tüm detaylarıyla açığa çıkan Çayan Birben soruşturması nedeniyle Yalova 3. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Kemal Kaçan, davanın ağır cezaya gönderilmesine karar verdi.

Hakimin kararı polisin kullandığı biber gazının silah olarak tanımlanması anlamına geliyor. Bugüne kadar görülen benzer davalarda yargılamada böyle bir suçlama yer almıyordu. Biber gazıyla ölümü net olarak kabul edilen bir diğer örnek olan Metin Lokumcu davasında gazın kullanımının hukuki bir engel olmadığı açıklaması yeterli görülebiliyordu. Zira “Hem devletin kamu düzenini bozmak için eylemde bulunup, hem de yaralanınca ya da vefat edince devletten tazminat talebinde bulunulması hukuk sisteminin koruduğu bir hak olmamalıdır” diyerek Metin Lokumcu davasına savunma veren İçişleri Bakanlığı, böylece mahkemeye “terörist” için biber gazıyla ölümün makul görüldüğünü ilan ediyordu.

Polisin kullandığı OC ve CS türü biber gazlarının ölümcül olduğu hem kimya mühendisleri hem de hekimlerin raporlarıyla sabit bulunuyor. Metin Lokumcu’nun katledilmesi sonrası konuya dair kapsamlı bir araştırma süreci örülerek OC ve CS’nin etkileri üzerinden dokuz tıp derneğinin katkılarıyla Türk Tabipleri Birliği tarafından “Kimyasal Silahlar Gösteri Kontrol Ajanları” adlı bir rapor hazırlandı. Bu rapor biber gazının silah olduğunu bilimsel temelleriyle ortaya koyarken mahkemeler ve devlet inkarını sürdürdü.

Çayan Birben davasında polis cinayeti biraz da ‘terör’ dışı bir soruşturma olduğu için kabul edilmek durumunda kalındı. Dava elbette tek başına Çayan Birben’in siyasal bir kimlik taşımaması ya da eylemde katledilmemesi nedeniyle bu noktaya vardı denemez. Davada biber gazının silah olarak kabul edilmesi elbette direniş sonrası yaratılan duyarlılık ve toplumsal mücadele dinamiklerinin diriliği de bir basınç olarak etki oluşturdu. Zira böylesi günlerde polis cinayetinin bir örneği olan Birben dosyasının aklanması kitlelerin öfkesini bileyecektir. Bunun bilincinde olan devlet süreci uzatırken hukuki olarak ilk kez kağıt üzerinde biber gazının silah olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu örnek düzen yargısı üzerinde toplumsal mücadele dinamiklerinin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor.

Hâkim Kaçan, polislerin ‘silah yoluyla kasten yaralama’ suçuyla yargılanmak üzere iddianamenin Yalova Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevkine karar verdi. Dava sürecinde Adli Tıp Kurumu aklama operasyonuna uygun olarak işlemiş fakat polis ifadeleriyle de sabit olan biber gazının etkisini sonradan kabul etmek zorunda kalmıştı. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen ön otopsi raporunda “Birben’in ölümünde biber gazının etkisi olmadığını” iddia etmişti.

Fakat son iddianameye giren raporda biber gazının etkisi için şunlar ifade edildi: “Kendinde mevcut beyin-damar anevrizması (genişleme) bulunan kişinin yakın mesafeden yoğun olarak biber gazına maruziyeti halinde, serebral anevrizmanın rüptürüne (yırtılma) efor ve stres faktörüne ilave faktör olarak etkili olabilir.”

Yalova’da, geçen yıl 27 Mayıs’ta kavgayı ayırmak isteyen Çayan Birben’e olay yerine gelen polisler tarafından yoğun biber gazı sıkılmıştı. “Ben astım hastasıyım, sıkmayın” dediği halde, yakın mesafeden yüzüne sıkılan biber gazından rahatsızlanan Birben ‘Bırakın yüzümü yıkayayım, nefes alamıyorum, rahatsızım’ demesine rağmen polisler tarafından alıkonulmuştu. Birben’in ‘Ben fenalaşıyorum, kötü oluyorum, ambulans çağırın’ talebi de karşılanmamış ve Birben hayatını kaybetmişti.

Biber gazının silah kabul edilmesi, davanın ağır cezada açılmış olması hukuki anlamda aklamanın olmayacağı anlamına gelmeyecektir. Düzen yoğunlaştırdığı polis şiddetine sahip çıkmaya davada devam edeceği şimdiden görülebilir. Sermaye hükümeti AKP’nin şefleri aracılığıyla sık sık polislere sahip çıkan açıklamalar yaptığı bir dönemde açılan davanın sınırı bellidir. Polis şiddeti ve cinayetlerine karşı sonuç almanın yolu fiili-meşru mücadeleden geçmektedir. Bunun bilincinde olarak tüm polis cinayeti davalarını takip etmek, devletin aklama adımlarını teşhir etmek ve katillerin cezalandırılması için eylemli mücadeleyi büyütmek gerekiyor.

 

 

 

Yargı katledilenler için soruşturmuyor

 

Direnişe yönelik tutuklama terörü için seferberlik ilan edip aynı anda birçok ilde operasyon izni veren savcılar katledilenler için ‘adalet’ sağlamıyor. Direniş sürecinde hayatını ilk kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesi ile ilgili soruşturma bunun en somut kanıtıdır.

Direniş eylemleri sırasında, 2 Haziran akşamı, 1 Mayıs Mahallesi’nde eylem sırasında bir araç kasıtlı olarak kitlenin üzerine sürmüş, Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümüne neden olmuştu. Yaşanan cinayet kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti. Katil sürücü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı, ancak olayın üzerinden 2 ay geçmesine karşın soruşturma hâlâ tamamlanamadı.

Aradan geçen 2 aya karşın soruşturma tamamlanmazken, polis katilin değil Mehmet Ayvalıtaş’la birlikte yaralanan yeğeninin peşine düşüyor. Kitlenin üzerine süren şoför, Mehmet Ayvalıtaş’la birlikte 17 yaşındaki yeğenini de ağır yaralıyor. Yeğeni kırılan kaburgaları ve delinen akciğer zarı nedeniyle 20 gün yoğun bakımda kalıyor. 17 yaşındaki genç yoğun bakımdayken, polis ifadesini almak için 2 kez içeri girmek istemiş, fakat doktorları izin vermemiş.

Baba Ali Ayvalıtaş “Bu olayın üstü kapatılıyor” diyerek tepkisini gösterirken, kaza yerindeki MOBESE kayıtlarının da ‘olmadığı’ ortaya çıkıyor.

 

 

 

 

 

 
§