19 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/29

 Kızıl Bayrak'tan
Haziran direnişinde yeni safha
Zorbalara karşı isyan haktır!
AKP iktidarının
“hayat suyu”
yabancı sermaye
çekilmeye başladı
Sermaye devleti
tam bir cinayet şebekesidir!
İzmir’den baskınlara yanıt...
Devlet yine
katilleri koruyor!
Onbinler Ali için sokaklara indi!
Binler TMMOB yasasına karşı sokağa çıktı
14. Evvel Temmuz Festivali tamamlandı
Kamu TİS’leri görüşme süreci devam ediyor…
“Sendika hakkımız engellenemez!”
“Sonuna kadar mücadele!”
Para basanlar hakları için grevde!
“Bu grev onur grevidir!”
Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler
Gezi Parkı Direnişi’nden ayaklanmaya... - 2 V. Yaraşır
Gençlik yol ayrımında… K. Ali

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri sürüyor!

Toplumcu Eksen’den...
Ekim Gençliği temsilcisi ile Yaz Kampı üzerine konuştuk...
Forumlar taleplerin kürsüsü oluyor
ABD’de Trayvon Martin davası... T. Kor
Gezi tutsağından mektup…
Kavga bitmedi direnişe devam!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


ABD’de Trayvon Martin davası...

Irkçılığın ardındaki devlet gerçeği

T. Kor

 

Amerika Birleşik Devletleri yine bir ırkçı cinayet ile anılıyor. Bu sefer sadece cinayet değil mahkeme kararı da büyük tepki topladı. Zira sırf siyahi olduğu için ‘suçlu olma ihtimali yüksek’ görülen 17 yaşındaki gencin öldürülmesi yargı kararıyla makul görüldü. Trayvon Martin davasında jüri ve hakim katili suçsuz buldu.

Trayvon Martin, 26 Şubat 2012’de Orlando yakınlarındaki Sanford kasabasında, George Zimmerman adlı güvenlik görevlisi tarafından vurularak öldürülmüştü. Özel güvenlikli site içerisinde işlenen cinayetin ardından yaşananlarsa ırkçı cinayetinin devlet tarafından ele alınışı için bir emsal teşkil ediyor. Çünkü 17 yaşında bir genci öldüren site güvenliği George Zimmerman gözaltına bile alınmamıştı. İşlediği cinayet Florida polisi tarafından tamamen meşru görülmüş ve gözaltı işlemi bile yapılmamıştı. Güvenlik görevlisi Zimmerman, polise kendisini savunmak için Trayvor Martin’in kapşonlu olmasını ve cebinde silah olduğunu düşündüğünü ifade etmişti. Polis de bu ifadeyi baz alarak cinayeti yasal olarak yok saymıştı.

Olay yeri incelemeleri sonucundaysa Martin’in elinde bir poşet şekerleme ve buzlu çay olduğu rapor edilmişti. Polis buna rağmen Zimmerman’ın tutuklanmasına gerek görmemişti.

Fakat Martin’in katledilmesinin ardından yaşananlara yönelik tepkiler karşısında ABD yönetimi kayıtsız kalamadı. İlk olarak ABD Başkanı Obama bir açıklama yaparak öfkeli eylemcilerin tepkisini yatıştırmaya çalıştı. “Eğer bir oğlum olsaydı Trayvon’a benzerdi” diyerek kitlelerin gönlünü kazanmaya çalışan Obama, diğer yandan ikinci bir soruşturmayla Zimmerman’ın tutuklanmasını sağlayarak mücadeleyi ancak durdurabildi. Fakat çok geçmeden tutuklamadan sadece haftalar sonrasında mahkeme Zimmerman’ı kurtaran yasal kılıfa yaslanarak kefaletle serbest bırakılmasına izin verdi. 150 bin dolar olarak belirlenen kefaletin sadece 10’da birini yatırarak Zimmerman özgürlüğüne kavuştu. Florida yasalarına göre nefsi müdafaada ölümcül güce başvurulmasına olanak tanınıyor. Güvenlik görevlisinin “meşru müdafaa” gerekçesiyle elini kolunu sallayarak çıkışına izin verildi.

Savcı bile Zimmerman’ın “Martin’i vurmak istediği için vurduğunu” belirterek, meşru müdafaa olabilmesi için daha fazla yaralanmış olması gerekeceğini belirtmişti. Jürinin iki günü aşan toplantısının ardından karar açıklandı. Kararı açıklayan yargıç, Zimmerman’a “Artık mahkemede bir işiniz kalmadı” diyerek aklamanın son noktasını koydu.

Mahkemenin kararındaki alenen yaşanan aklama elbette sırf Zimmerman’ın özgürlüğü için değildi. Amerika’daki ırkçı ayrımların her ne kadar kaldırıldığı ifade edilse de hayatta karşılıkları olduğu yerde duruyor. Yapılan araştırmalara göre ABD’de her 28 saatte bir, bir siyahi, polis veya başka saldırganlar tarafından öldürülüyor. Bundan dolayı Amerika’daki ırkçı saldırıların sahiplenilmesi kapitalist devletin yapısı gereğidir. Irkçı, şoven saldırılara yaslanarak varlığını sürdürme çabası kapitalist düzenin temel politikalarından biridir. Bu politika ile yeni cinayetlere zemin düzlenerek kitlelerin korku duvarlarının yükseltilmesi, sömürü ve çifte standarta razı gelmesi öngürülür. Bunun için ABD Adalet Bakanı Holder, karara ilişkin konuşmasında “diyalog” vurgusu yapıyor. Zira emekçilerin ve ezilen siyahi halkın öfkesi sokakları doldurmaya başladı bile. Holder mahkeme sürecine ilişkin konuşmasında şunları ifade etti: “Verilecek hukuki karardan bağımsız olarak, bu trajedinin halkımız için karmaşık ve bu davanın uyandırdığı duygusal açıdan yüklü hususlar üzerinde dürüstçe konuşmak için yeni bir fırsat sunduğuna inanıyorum. Geçmişte çok sıkça yaptığımız gibi bu fırsatın kaçmasına izin vermemeliyiz.

Kapitalist ülkelerin hepsinde oynanan sözde demokrasi ve adalet oyununa sarılan Holder ‘bağımsız yargı’ kararını öteleyerek diyalogtan bahsediyor. Bu ise dolaysız olarak sokaktaki eylemlerin adil yargılama talebine kulak tıkamak, ırkçı ayrımcılığı besleyen yasalara dair hiçbir somut adım atmamak anlamına geliyor.

Cinayete isyan ABD yasalarını hedef alıyor

Fakat alenen yapılan bu aklama kitlelerde biriken öfkeyi ateşledi. Başta siyahi halk olmak üzere emekçiler geniş bir eylemli süreç örerek ırkçılık karşıtı hareketi büyütüp taleplerini sokaklara taşıdı. Siyahi halkın doğal tepkisi kapitalizmin mabedinde sömürüye karşı mücadele edenlerin simgesi olan “Occupy” hareketiyle birleşti. Bu yanıyla bugüne kadar birbirinden kopuk kalan iki mücadele kanalının buluşması da bugün için sınırlı ama anlamlı bir adım oldu.

Bu süreçle öncelikle davaya fiilen müdahil olundu. Mahkeme salonlarının dışında, eylemlerle Zimmerman’ın tutuklanması için baskı yaratıldı. Bu ilk başta karşılansa da süreç soğuduğunda kefaletle serbest bırakma kararıyla düzen karşı adımını attı. Bugün dava karara bağlanıp katil suçsuz ilan edildiğinde ABD’nin bir dizi eyaleti ve şehir merkezi eylemlerle bloke oldu. Kitleler karara öfkesini sokaklarda gösterirken polis gözaltılarla eylemin kitleselleşmesini engellemeye çalıştı. Fakat burada asıl önemli olan Zimmerman’ın ceza almasından öte eylem taleplerinin ırkçılığı kollayan, destekleyen yasaların hedefe alınmasındadır. “Yerini koru”, “meşru müdafaa” ve silah yasaları yeniden gündeme oturmuş bu yasaların ırkçı cinayetlere gerekçe olmasının önüne geçmesi talebi, tüm eylemlerde öne çıkmıştır. Bu da ABD’de kurulu düzenin en temel yasalarının hedef alınması anlamına geliyor.

Eylemler sırasında yapılan röportajlardan biri biriken öfke ve mücadele dinamiğini yansıtıyor. Clay Harris adlı bir Afro-Amerikalı sözleriyle tepkisini ve fiili meşru mücadele hattını belirtiyor: “Kararı duyunca deliye döndüm, oturup söylenmekten öte, bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündüm, o nedenle protestolara katılıyorum. Önce biz burada insan haklarını çözmeliyiz, ondan sonra diğer ülkelerden bunu yapmasını istemeliyiz.” Tüm eylemcilerin ortak kümesi olan bu “değiştirme” hedefi, baskı, sindirme ve anti-propaganda araçlarına rağmen devletlerin kitleleri kontrol edemediğini kanıtlıyor. Korku duvarını aşan, manipülasyonları gören kitlelerin bilinçli eyleminin durdurulamayacağı bir kez daha ispatlanıyor. Emperyalist kapitalist sistemin incisi, “refah dolu” ABD’de de bu gerçek egemenlerin korkularını büyütüyor.