Kızıl Bayraktan...
*Kızıl Bayrak Antakya bürosu basıldı, yayınlara el kondu.
*Adanada İMF protestosuna polis saldırdı. Kızıl Bayrak çalışanı Nilüfer Yeloğlunun da içinde bulunduğu bir grup eylemci gözaltına alındı.
*Ankara Üniversiteleri Hücrelere Hayır Platformunun hücre karşıtı etkinlikler kapsamında açtığı standa polis saldırdı. Gözaltına alınanlardan Kızıl Bayrak çalışanı Selin Kurşun tutuklandı.
*Tutsak yakınlarının Galatasaray eylemi bu hafta da saldırıya uğradı. Azgın bir polis terörü eşliğinde aileler yine gözaltına alındılar.
Görüleceği gibi devletin tutumunda en küçük bir değişiklik yok. Saldırı programına yönelik tüm itirazları baskı ve terörle engellemede kararlılığı sürüyor. Ama aynı tablonun gösterdiği başka şeyler de var. İtirazlar giderek artıyor. Eylemler giderek yaygınlaşıyor. Hem çeşitlilik hem kitlesellik ve hem de genişleme açısından bu böyle. Demek ki, terörün caydırıcılığı da bir yere kadar.
Üstelik direnme noktaları henüz marjinal denecek düzeyde zayıf, sınırlı. Henüz kitlesi onlarla, yüzlerle ifade edilebilen eylemlerdir sözkonusu olan. Yani tepkiler sınıfsal zemine oturtulabilmiş, yayılabilmiş değildir. İMF protestolarını -ki, yıkım programları öncelikle ve doğrudan sınıf kitlelerini vurmaktadır- fabrikalardan, işletmelerden, sendikalardan doğru akan kitleler gerçekleştirmiyor örneğin. Buna rağmen bir anlamı-etkisi varsa, yarın, zeminine yayıldığında ne kadar etkili olacağı ortadadır. Bu nedenle, halihazırdaki zayıflıklar gözde büyütülmemeli, bu genişleme eğilimi görülmeli ve buraya yüklenilmeli. İMF istikrar programının yıkıma sürüklediği işçi-emekçi kitlelere, bu sömürü ve soygun istikrarını bozmanın, bu yıkımı durdurmanın mümkün olduğunu anlatmanın en uygun dili, direnişin kararlılığı ve istikrarıdır. Kim ne derse desin, çatışmanın bugünkü boyutu irade savaşıdır. Ve devrimci iradenin gücü, er-geç devrimci sınıfın eylemine yön verecektir.
Sistem, hücrelere karşı çıkan herkesi hücrelere girmeye aday potansiyel terörist ilan etmiş bulunuyor. Yani, 60lık 70lik ana-babaları, Türk Tabipler Birliğini, baroları, meslek odalarını, sendikaları. Caydırma amaçlı bir tehdit olarak dillendirilen bu söylemin, bırakın caydırmayı, ilgili kişi ve kurumların olayı daha da derinden kavramasına, itirazlarını daha da köktenleştirmelerine hizmet ettiği ortadadır. İnsanlar, devletin terörist kavramını sözlükteki anlamıyla kullanmadığını, her an herkesi içine alacak esneklikte, demagojik bir kapsama sahip olduğunu gördüler. Bu onların, terör ve terörizm kavramlarını yeniden düşünmelerine, kendilerinden önce terörist ilan edilmiş binlerce siyasi tutsağı, belki bu gözle yeniden değerlendirmelerine yol açtı.
Bugün açıktan bölücü-yıkıcı ithamıyla işten atılacağı ilan edilen binlerce kamu emekçisi, yarın İMFye hayır dediği için vatan haini ilan edilmeye aday onbinlerce işçi-emekçi için de benzer bir bilinçlenme süreci yaşanması kaçınılmazdır. Bunda temel etkense devrimci direniş çizgisidir. Bu çizgide yürümeye ve yürüyüşü büyütmeye devam etmek boynumuzun borcudur.